gdh'de ara...

Carnegie Endowment for International Peace: Türkiye Güney Kafkasya'da istikrarı nasıl sağlayabilir?

Erdoğan'ın Nahcivan ziyareti, uluslararası farklı görüşlere meydan okuyan bir güç gösterisiydi. Güney Kafkasya'da kilit bir ülke haline gelen Türkiye, jeopolitik nüfuzunu daha da artırabilir.

1. resim

Brüksel merkezli düşünce kuruluşu Carnegie Endowment for International Peace'de, Güney Kafkasya'daki son gelişmeler ve Türkiye'nin rolünün değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.

Türkiye'nin Güney Kafkasya'da ve Karabağ'da yaşanan süreçte kilit rolde olduğu belirtilen analizde, Türkiye'nin insiyatif alması durumunda Batı'nın da Türkiye'ye destek olması gerektiği tespitinde bulunuldu.

Analizde ayrıca; yaşanan gelişmelerin ve bundan sonraki sürecin, Türkiye'nin jeopolitik nüfuzunun artmasına neden olacağı belirtildi.

İşte Carnegie Endowment for International Peace yayınlanan analiz:

Azerbaycan, 19 Eylül'de beklenmedik ve hızlı bir saldırıyla Dağlık Karabağ'da kontrolü ele geçirerek, uzun süredir devam eden toprak anlaşmazlığında sonunun başlangıcını ilan etti.

Sadece beş gün sonra, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev tarafından ağırlandığı Türkiye sınırındaki Nahçıvan'ı ziyaret etti. Bu ziyaretin zamanlaması, verilen mesajlar ve gerçekleştirildiği mekan sembolizm doluydu.

Erdoğan ve Aliyev Azerbaycan'ın zaferini kutladılar, karşılıklı dayanışma sözlerini yinelediler ve Nahçıvan'dan Ermenistan'a uzanacak ve iki ülkeyi birbirine bağlayacak bir kara koridoruna atıfta bulundular.

Ziyaret, Azerbaycan'ın eylemini kınayan uluslararası açıklamaları hiçe sayan bir güç gösterisiydi.

Ancak olayların ortasında bir umut ışığı belirebilir. Çatışmanın sona ermesi ve Ermenistan ile Azerbaycan arasında olası bir barış anlaşması, Türkiye'nin de dahil olduğu daha kapsamlı bir bölgesel normalleşme sürecinin önünü açabilir.

Oyunu değiştirme potansiyeli olan iki faktör

Bölgenin sorunlu tarihi ve geçmişteki sayısız başarısız girişim, başarı ihtimalinin düşük olduğunu gösterse de, eğer Türkiye liderlik etmeye karar verirse iyimserlik için bir neden olabilir.

İlk faktör, Ermenilerin uzun süredir devam eden Dağlık Karabağ için bağımsızlık hayalinin sona ermesidir. Bu paradigma değişikliği Azerbaycan'ın toprak bütünlüğünü yeniden tesis ederek beklentilerini karşılayacaktır. Ayrıca Dağlık Karabağ meselesi her zaman büyük bir engel teşkil ettiği için Ermenistan ile tam normalleşme yolunda Türkiye'nin elini serbest bırakıyor.

İkinci faktör ise Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan'ın Türkiye ile kurduğu yapıcı ilişki ve Azerbaycan'ın toprak bütünlüğünü tanımaya hazır olmasıyla örneklenen gerçekçi ve ileriye dönük tutumunun sunduğu fırsattır.

Ancak Paşinyan baskı altında ve kendisini kırılgan bir durumda görüyor. Paşinyan halktan tepki alırken Rusya da, Paşinyan'ın Batı yanlısı tutumundan memnun değil ve onun için "imrenilmeyecek bir gelecek" uyarısında bulunuyor.

İşte bu noktada Azerbaycan ve Türkiye'nin kartlarını akıllıca oynaması gerekiyor.

Ankara, enerjisini bölgesel uzlaşı için samimi bir çaba içine sokar, potansiyel olarak isteksiz olan Bakü'yü bu çabaya katılmaya ikna eder ve ABD ile diğerlerinin desteğini alırsa, ihtimaller sürdürülebilir barışın sağlanması lehine değişebilir.

Bu elbette bir gecede gerçekleşemez ve zorlu bir müzakere süreci gerektirecek. Ancak bu yöndeki her türlü ivme memnuniyetle karşılanacaktır.

Potansiyel Spoiler: Rusya

Güney Kafkasya'daki rekabet ve çatışma hali Rusya'ya büyük fayda sağlıyor. Moskova'ya bölgesel aktörleri birbirlerine karşı oynama ve arabuluculuk ve barışı koruma rolleri de dahil olmak üzere gelişmeleri ve sonuçları etkileme fırsatları sunuyor.

Öte yandan Paşinyan kısa bir süre önce ülkesinin artık Rusya'ya güvenemeyeceğini belirtmişti. Haklı olduğu da son gelişmelerle kanıtlandı. Dağlık Karabağ'daki 2020 çatışmalarından sonra konuşlandırılan Rus barış gücü askerlerinin hareketsizliği Azerbaycan'ın son operasyonunu mümkün kıldı.

Rusya'nın Azerbaycan ile gelişen ortaklığı ve Azerbaycan'ın en sadık müttefiki olan Türkiye ile yakın ilişkisinin birleşimi, bu üçlünün son zamanlarda Ermenistan'a karşı aktif bir şekilde koordine olup olmadığı sorusunu gündeme getiriyor.

Üç ülke arasındaki üçlü yakınlaşma görüntüsü inkar edilemez olsa da, ilişkilerinin doğası karmaşık. Son zamanlardaki yakınlıklarından hemen anlaşılmasa da Türkiye ve Rusya, tarihsel olarak Kafkasya ve Orta Asya gibi yerlerde ortaya çıkan sürekli bir rekabet içindedir.

Güney Kafkasya'daki ilişkilerin normalleşmesi bölgede yeni işbirliği ve bağlantı yolları açarak Türkiye'nin öncü bir rol üstlenmesine ve önemli siyasi, ekonomik ve ticari faydalar elde etmesine olanak sağlayacaktır. Bu da Türkiye'nin jeopolitik nüfuzunun artması anlamına gelecek ve Moskova'nın sıfır toplamlı bakış açısına göre Rusya'nın zararına bir gelişme olarak görülecektir.

Türkiye, barış için nasıl bir yol izleyebilir

Birçok tuzağa rağmen, Türkiye'nin Güney Kafkasya'da barış ve normalleşmeyi ilerletmek için bir kez daha etkin olabilir. Ankara, bu yönde ilerlemeye karar verirse, sürece öncülük etmeli ve ihtiyatlı olmalıdır.

Öncelikle her türlü çaba, tüm ulusların bağımsızlığı, egemenliği ve uluslararası alanda tanınan toprak bütünlüğünün kutsal olduğu anlayışına dayanmalıdır.

Bu ilkelere olan sarsılmaz bağlılığını yinelemek Türkiye'nin başlangıç noktası olmalı ve bunu Azerbaycan ile birlikte yapmaya çalışmalıdır.

Bu, bölgesel aktörler arasındaki yanlış yönlendirilmiş ve maceracı dürtüler üzerinde dizginleyici bir etki yaratacak ve Ermenistan'ın, gidişatın kendi aleyhine dönmesiyle birlikte ek taleplere maruz kalabileceği yönündeki endişelerini hafifletecektir.

İkinci olarak, Türkiye'nin uzlaşma çabalarında örnek teşkil etmeye ve uygulamaya hazır bir dizi fikre sahip olmaya hazır olması gerekecektir. Bu, yerinden edilmiş sivillere insani yardım desteği ve Ermenistan sınırının derhal kısmi olarak açılması da dahil olmak üzere çeşitli güven artırıcı önlemleri içerebilir.

Ankara ayrıca Erivan ile devlet sınırının tamamen açılması gibi konularda müzakereler başlatabilir ve Ermenistan ile Azerbaycan bir barış anlaşması imzaladıktan sonra açılışı gerçekleştirme taahhüdünde bulunabilir.

Nahçıvan ve Batı Azerbaycan'ı birbirine bağlayan ulaşım hattının faaliyete geçirilmesi ve Ermenistan'ın Türkiye tarafından savunulan Trans-Hazar Doğu-Batı Orta Koridoru Girişimi'nin çalışmalarına ve organlarına kademeli olarak dahil edilmesi bu bağlamda tartışma konuları olabilir.

Ayrıca, Ankara'nın Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan da dahil olmak üzere Güney Kafkasya'da ekonomik bağları derinleştirme olanaklarını sosyalleştirmeye başlaması iyi olacaktır.

Türkiye hem yatırımları hem de kendi pazarını itici güç olarak kullanarak daha fazla ekonomik entegrasyona öncülük edebilir. Güney Kafkasya'da daha fazla insan daha iyi bir ekonomik geleceğe inanırsa, ülkeler içinde ve arasında siyasi istikrar olasılığı da artacaktır.

Üçüncüsü, Türkiye'nin Azerbaycan ile senkronize olması gerektiğidir. Ancak zaman zaman kendi görüşünü ortaya koyması gerekebilir. Ankara ve Bakü arasındaki ilişkiler büyük ilerleme kaydetti. Yine de ikisi zaman zaman aynı amaç için farklı araçları tercih ediyor. Artık Azerbaycan'ın toprak bütünlüğü sağlandığına göre, Güney Kafkasya'da tam normalleşmenin getireceği daha büyük faydalardan yararlanmak öncelikli hedef olmalıdır.

Eğer Erdoğan'ın belirttiği gibi dönem "Türkiye'nin yüzyılı" ise ve Türkiye bu konuda adım atarsa, Batılı müttefikleri de onu takip etmelidir.

Tartışma