gdh'de ara...

Carnegie Europe: İsrail-Hamas savaşı, Avrupa'nın güvenlik sorunlarını artırıyor!

Avrupa Birliği'nin güvenliği 1945'ten bu yana ABD'ye bağlı ve bu durum artık sürdürülebilir değil. İsrail-Hamas çatışmasının sonuçları, AB ülkeleri arasında bölünmelere yol açabilir ve bloğun birliğini sarsabilir!

1. resim

Brüksel merkezli düşünce kuruluşlarından Carnegie Europe'da İsrail ve Hamas arasında yaşanan çatışmanın Avrupa Birliği ülkeleri ve vatandaşlarının üzerindeki etkisinin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.

Avrupa Birliği'nin güvenliğinini 1945'ten bu yana ABD'ye bağlı olduğu ve bu durumun artık sürdürülebilir olmadığı belirtilen analizde, Rusya-Ukrayna ve İsrail-Filistin arasındaki çatışmaların ise bloğun birliğini etkilediği belirtildi.

Analizde ayrıca, Avrupa'da yaşayan halklar arasında bu çatışmalardan kaynaklı olarak antisemitik ve İslamofobik davranışların arttığı, bunun da birliğin istikrarı için sorunlar yaratabileceği belirtildi.

İşte Carnegie Europe'da yayınlanan analiz:

Orta Doğu'daki gelişmeler karşısında AB zayıf ve bölünmüş durumda ve liderlerinin kıtada artan güvensizlik ve istikrarsızlığı ele alırken stratejik davranmaları gerekiyor.

İsrail ve Hamas arasındaki savaş, Avrupa'yı sınayan bu derin ve rahatsız edici olaylardan biridir. Ve AB kurumlarının ve yirmi yedi üye ülkesinin bazı acil meseleleri ele almakta ne kadar yetersiz kaldığını göstermektedir.

Eğer AB ülkeleri bu sorunlarla ilgilenilmezse, Avrupa sadece krizden krize sürüklenmekle kalmayacak aynı zamanda da kendi iç istikrarı temelden sarsılacaktır. Çünkü bloğun hükümetleri ve liderleri Orta Doğu'daki bu son çatışmanın AB'yi nasıl zayıflattığını sürekli olarak görmezden gelmektedir.

Birlik halihazırda eş zamanlı birçok krizle uğraşmaktadır ve bunların hepsi de güvenlikle ilgilidir.

Bunlardan ilki, şüphesiz ki Avrupalıların kendilerini savunma konusundaki yetersizlikleridir.

Bloğun güvenliği 1945'ten bu yana ABD'ye bağlı ve bu durum sürdürülebilir değil.

Rusya'nın Ukrayna'ya açtığı savaş, 2024'te Beyaz Saray'a kim seçilirse seçilsin, Avrupa'nın kıtanın bu bölümü için sorumluluk alması gerektiğine dair bir uyarı olmalıdır. Avrupalılar bu gerçeği ve bu meydan okumayı henüz içselleştirmiş değiller.

ABD'de ne olacağı ya da Ukrayna'ya yönelik Amerikan askeri ve mali yardımının devam edip etmeyeceği konusunda spekülasyonların ortasında AB Ukrayna'yı nasıl desteklediğiyle övünebilir. Ancak, birliğin Ukrayna'ya daha fazla mali paket sunma kabiliyeti şu anda Macaristan ve Slovakya tarafından tehdit ediliyor.

Bu durum, Ukrayna'ya verilen desteğin devam etmesinin ve Ukrayna'nın kendini savunma kabiliyetinin tüm Avrupa'nın güvenlik ve istikrarını etkilediği gerçeğine rağmen böyledir.

Güvenliğin bir başka boyutu daha var.

AB, kapsamlı bir göç ve iltica stratejisi üzerinde anlaşmak yerine Libya, Tunus ve Türkiye ile anlaşmalar imzaladı ve şimdi de göçmen ve mültecilerin Avrupa'ya ulaşmasını engellemek amacıyla Mısır ve Fas ile müzakereler yürütüyor.

Üye devletler bir şekilde bu ülkelere mali yardım sağlanmasının Akdeniz üzerinden göç akışını durduracağına inanıyor. Ayrıca bu paketlerin Avrupa'yı bir kaleye dönüştürmek isteyen göç karşıtı sağcı hareketleri zayıflatacağını umuyorlar.

Oysa bazıları otoriter ya da son derece istikrarsız olan bu alıcı ülkeler, kendi güvenliklerini etkileyebilecek devasa göç akınlarının yükü altında. İnsan AB'nin güvensizlik ihraç edip etmediğini merak ediyor.

Avrupa'nın kendi içinde, vatandaşlarının güvenliğini etkileyen bir güvenlik sorunu zaten var.

İsrail ve Hamas arasındaki savaş, birçok Avrupa ülkesinde antisemitizm ve İslamofobi dalgaları yarattı.Antisemitizm bir süredir yükselişte. Yahudiler, sanki bu son savaştan kendileri sorumluymuş gibi ve İsrail'de olup bitenlerle özdeşleştiriliyor. Ebeveynler çocuklarını Yahudi okullarına göndermekten korkuyor.

Anti-Defamation League ve Yahudilere ya da Yahudi mezarlıklarına, sinagoglarına veya binalarına yönelik saldırıları kaydeden Alman hükümeti destekli bir kuruluş olan RIAS tarafından derlenen son rakamlar korkunç.

Viyana Yahudi Cemaati'ne göre Avusturya'da 7-19 Ekim tarihleri arasında 76 antisemit olay meydana geldi. Bu rakam yüzde 300'lük bir artışa işaret ediyor. Fransa'da 7 Ekim'den bu yana 819 antisemit olay meydana gelmiş ve 414 kişi tutuklanmıştır. RIAS'a göre Almanya'da 7-15 Ekim tarihleri arasında antisemit olaylarda geçen yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 240'lık bir artış yaşandı.

AB Temel Haklar Ajansı Direktörü Michael O'Flaherty Guardian'a verdiği demeçte;

“Antisemitizm Avrupa toplumunda derinlere kök salmış bir ırkçılıktır. Bu rahatsız edici istatistikler Avrupa'daki Yahudilerin nasıl giderek daha savunmasız hale geldiğini göstermektedir.”

ifadelerini kullandı.

İslamofobik nefret suçları da hızla artmaktadır.

Metropolitan Polisi Ekim ayının ilk 18 gününde Londra'da 101 İslamofobik suç işlendiğini bildirirken, bu sayı geçen yılın aynı döneminde 42 idi.

Bu durum İsrail ile Hamas arasındaki savaşın nefret ve korku tohumları ekmek için nasıl araçsallaştırıldığını ve bunun Avrupa'daki hem Yahudi hem de Müslüman toplumları nasıl etkilediğini göstermektedir.

Peki AB üye ülkelerinin tutumu ne oldu?

Dokuz ülke bağlayıcı olmayan karar için oy kullandı. On dört tanesi çekimser kaldı. Dört tanesi ise karşı oy kullandı. Bu birlik eksikliği, Avrupa'nın güvenliğini tüm boyutlarıyla etkileyen bir çatışma konusundaki derin bölünmeleri teyit etti.

AB liderleri beraber hareket etmezlerse, Avrupa'yı daha az güvenli, daha az istikrarlı ve vatandaşları için daha az güvenli hale getirecekler. Bu da kıta ve komşuları için büyük sonuçlar doğurabilir.

Tartışma