Çekilmek ya da çekilmemek işte bütün mesele
Rusya’nın Ukrayna’yı işgal operasyonu birinci ayını doldurmak üzere. Kremlin yönetimi dahil olmak üzere gelişmeleri izleyen tüm taraflar askeri ve siyasi hedeflere, hazırlanan takvim doğrultusunda ulaşılamadığı konusunda hem fikir. ABD yönetiminin 20 Mart itibarıyla yaptığı değerlendirmeler, Rusya’nın Kiev’i alma ve Zelensky yönetimini değiştirme fikrinden vazgeçerek, ülkenin güneyi ve doğusunda kontrol altına aldığı bölgeleri genişletmek yoluyla bir barış anlaşması müzakere etme eğiliminde olduğu yönünde.
Sahadaki durum, hedeflerine ulaşamayan Rusya’nın hipersonik füzeler dahil olmak üzere tüm ağır silahları ile Ukrayna kentlerini yerle bir ederek bir yıpratma savaşına yöneldiğini gösteriyor. Ukrayna ordusu da, Polonya üzerinden akan daha gelişmiş silah ve mühimmat desteğiyle Rus ordusunu yıpratıyor. Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un son açıklamaları, Moskova’nın savaş başlamadan önce gündeme getirdiği maksimalist taleplerden geri adım attığına işaret ediyor.
Rusya, Ukrayna’nın tarafsızlığı konusunda ısrar etmekle beraber, Kırım’ın ilhakının ya da Donetsk ve Luhansk’ın bağımsız ülkeler olarak tanınması için 1 ay önceki kadar ısrarlı değil. Ukrayna anayasasında Rus dili, Rusça eğitim ve Rusça yayın yapacak medya başlıklarında düzenleme talepleri ise devam ediyor.
Gelinen noktada sorulması gereken soru ABD, İngiltere, Polonya ve Ukrayna dörtlüsünün, Rusya’ya çekilmesi için bir açık kapı bırakıp bırakmayacağı olacak. ABD’nin daha sofistike hava savunma silahları içeren 800 milyon dolarlık son askeri yardım paketi, Putin yönetimini tamamen beyaz bayrak sallayacağı noktaya kadar kovalamak niyetinde olduklarını gösteriyor. Söz konusu son askeri yardım kararı, bu dört ülke arasında, 1943 yılında ABD Başkanı Roosevelt ile İngiltere Başbakanı Churchill arasında düzenlenen Casablanca Zirvesi’nde ortaya konan fikir birliğine benzer bir yaklaşım oluştuğuna işaret ediyor.
Casablanca Zirvesi’nde, savaşın şartlarının lehlerine gelişmeye başladığını gören ABD ve İngiltere, Nazi Almanyası ile kesinlikle barış müzakeresi yapmayarak Berlin’e kadar gitme kararı almışlardı. Washington ve Londra’da hakim olan bakış açısına göre, 1. Dünya Savaşı’nın ateşkes ile tamamlanarak Alman toplumunun kendi haline bırakılması bu yeni savaşı hazırlamıştı. Bu defa müttefikler Berlin’e gidecek ve bu ülkenin siyasi, sosyal ve ekonomik yapısını yeniden tasarlayarak üçüncü bir dünya savaşına yol açmalarını engelleyeceklerdi. Ukrayna ordusunun 1 ay boyunca Rus ordusuna direnebilmesi, ABD-İngiltere-Polonya-Ukrayna ittifakına, ekonomik yaptırımları dayanarak, Rusya’nın bileğini uzun vadeli olarak, bir daha nüfuz mücadelesine giremeyeceği şekilde tamamen bükme yolunu açtı. Sahadaki durum Rusya’ya “zararın neresinden dönülse kardır” anlayışını empoze ediyor. Peki Putin bu dönüşü kabul edecek mi?
Kremlin’in pragmatik bir rota değişikliği için yakın tarihten alabileceği somut bir örnek bulunuyor. Rusya-Ukrayna Savaşı, yakın tarihte nükleer caydırıcılığa sahip bir süper gücün bir komşusuyla konvansiyonel savaşa tutuştuğu ilk vaka değil. 1979 yılındaki Çin Halk Cumhuriyeti-Vietnam Savaşı, bugün yaşanan krize benzer unsurlar içeriyordu.
Onurlu bir çekilme için Çin-Vietnam Savaşı örneği
Çin Halk Cumhuriyeti ile Vietnam arasındaki gerilim, 1974 yılında Çin’in, Güney Çin Denizi’ndeki Paracel Adaları’nı Güney Vietnam’ın elinden çatışma ile almasıyla başladı. Komünist Blok tarafından desteklenen Kuzey Vietnam’ın güneyi ele geçirmesi de iki ülke arasındaki bölgesel rekabete son vermedi. 1975 yılında Maoist Kızıl Khemerler’in Kamboçya’da yönetimi ele geçirmesi yeni bir krizin başlangıcı oldu. Vietnam, Kamboçya’da ilişkili olduğu etnik grupları Kızıl Khmerlere karşı korumak için 25 Aralık 1978’de askeri harekat başlattı. Bu hamle küresel ölçekte bir dizi jeopolitik hamleyi tetikledi.
Vietnam, Kamboçya’yı işgale başlamadan kısa süre önce Sovyetler Birliği ile 25 yıllık bir savunma anlaşması imzalamıştı. Sovyetler Birliği, 1972 yılında ABD ile yumuşama sürecine giren Çin’i çevrelemek için Vietnam ile yaptığı anlaşmayı bir fırsat olarak gördü. Vietnam ordusunun Kamboçya’nın başkenti Phnom Penh’i ele geçirmesinin hemen ardından dönemin Çin Devlet Başkanı Deng Şioping 29 Ocak 1979’da ABD’yi ziyaret etti. Burada ABD Başkanı Carter’a SSCB ve Vietnam’a karşı sınırlı bir askeri harekata girişeceği mesajını veren Deng, ülkesine dönüşünden hemen sonra 15 Şubat’ta, SSCB ile Çin arasındaki 50 yıllık dostluk ve ittifak anlaşmasına son verdiğini duyurdu.
Bu duyuruyla SSCB sınırındaki 1 buçuk milyon askerini alarma geçiren Çin, 17 Şubat 1979’da Vietnam topraklarına girdi. SSCB, Pekin’e doğrudan askeri müdahalede bulunmadı. Ancak, Kamboçya’daki Vietnam askerlerinin havadan Kuzey Vietnam’a nakliyesine yardım ederken, ağır ve hafif silah temin etti. Vietnam kıyılarına istihbarat gemileri göndererek, Çin ordusunun iletişiminden elde edilen bilgileri Vietnam ordusuna aktardı.
17 Şubat 1979’dan 16 Mart 1979’a kadar yaklaşık 1 ay süren savaş iki tarafın da zaferini ilan etmesiyle sonuçlandı. Pekin yönetimi, Hanoi yolunu açarak Vietnam’ı işgal edebilecekleri bir avantaj sağlamak suretiyle savaşa son verdiklerini ilan etti. Oysa askeri tarihçilere göre bugün Rusya’nın Ukrayna’da yaptığına benzer şekilde 200 bin kişilik bir güçle Vietnam’a saldıran Çin ordusu için işler umduğu şekilde gitmemişti. Savaşın ilk günlerinde kazanımlar elde eden Çin ordusunun ileri hareketinin ivmesi hızla azalmıştı. Dahası başkent Hanoi’ye ulaşmak için aşmaları gereken Kızıl Nehir Deltası’nda başarı kazanmaları mümkün görünmüyordu. Fransız ve Amerikan orduları 1950’li yıllardan 1970’lere kadar devam eden savaşlarda bu bölgede Vietnamlı gerillalara üstünlük sağlayamamışlardı. Çin ordusunun da bu bölgeyi aşma imkanı görmediği için vakitli bir geri çekilme kararı aldığı yorumları yapıldı. Çin ordusu çekilme sürecinde de ele geçirdiği yerlerdeki endüstriyel ve tarımsal alt yapıyı yok ederek Vietnam’ı ağır ekonomik koşullara sürükledi. Bugün Rus ordusu da benzer şekilde, nükleer teknoloji başta olmak üzere Ukrayna’nın ekonomik kaynaklarını yok etmeye odaklı bir strateji izliyor.
Çin’in geri çekilme kararı almasının en önemli sebeplerinin başında, Pekin’de ipleri eline alan ve ekonomide Batı’ya açılma politikası izlemeye başlayan Deng Şioping’in uğradığı hayal kırıklığıydı. Yalnızca 1 aylık savaşın maliyeti 3 buçuk milyar yuanı bulmuş ve 1979-1980 ekonomik planının hedeflerini tutturmak imkansız hale gelmişti. Bazı tarihçilere göre ise Deng, 1976’da Mao’nun ölümüyle başlayan iktidar mücadelesinde, kendi gücünü konsolide etmek için Vietnam ile savaş kararı almıştı. Mao’nun ardından iktidarı ele geçirmek isteyen “Dörtlü Çete” silahlı kuvvetlerin müdahalesiyle engellenmişti. Deng, Çin ordusunun ülke yönetiminde daha fazla etkin hala gelmesini engellemek için askeri liderleri Vietnam Savaşı ile meşgul etmeyi tercih etmişti.
1979’daki savaşın ardından iki ülke arasındaki çatışmalar kara ve denizde 1991 yılına kadar devam etti. Sınır sorunları ancak 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılışı ile çözülebildi. Bugün ise Güney Çin Denizi’nde Pekin yönetiminin ele geçirdiği mercan adaları ile inşa ettiği savunma hattı Vietnam’ı ABD ile daha yakın askeri dayanışmaya itmekte.
Çin’in 1 aylık bir çatışmanın ardından Vietnam’daki savaşı sürdürmek yerine aldığı çekilme kararı ile öncelikle ekonomisini bir darboğaza girmekten kurtarmıştı. Rusya bugün Ukrayna ile savaşında yalnızca askeri anlamda kayıplara uğramakla kalmıyor. Son 30 yılda entegre olduğu küresel ekonomi ile tüm mali ve fikri bağları kesiliyor. Kremlin yönetiminin ABD-İngiltere-Polonya-Ukrayna dörtlüsünün umduğu şekilde savaşı devam ettirmesi, yalnızca Rusya’nın değil küresel toplumun 2019’un son çeyreğinden bu yana içinde bulunduğu ekonomik kriz ile buna bağlı tedarik, enerji, gıda ve göç krizlerinin derinleşmesini beraberinde getirecektir. Türkiye başta olmak üzere arabuluculuk için çaba harcayan ülkelerin Rusya için açmaya çalıştıkları çıkış kapısı küresel sürdürülebilir refah için de hayati önem taşıyor.