Çin Savunma Bakanı’nın Tahran ziyareti: Çok kutupluluk arayışı mı; teslimiyet mi?
Çin Savunma Bakanı Wei Fenghe’nin 27 Nisan’da gerçekleştirdiği Tahran ziyaretinin yankıları sürüyor. Ziyaretin halen gündemde olmasının temel nedeni ise Wei’nin temaslarının muhtevasına dair çok fazla bilginin paylaşılmaması. Tıpkı 27 Mart 2021’de Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi’nin yaptığı ziyarette olduğu gibi.
Çin Savunma Bakanı Wei Fenghe’nin 27 Nisan’da gerçekleştirdiği Tahran ziyaretinin yankıları sürüyor. Ziyaretin halen gündemde olmasının temel nedeni ise Wei’nin temaslarının muhtevasına dair çok fazla bilginin paylaşılmaması. Tıpkı 27 Mart 2021’de Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi’nin yaptığı ziyarette olduğu gibi.
Her ne kadar söz konusu ziyarette iki ülke arasında “25 Yıllık Kapsamlı İşbirliği Anlaşması” imzalandığı duyurulmuşsa da bahse konu olan anlaşmanın muhtevası, İran Anayasası’na aykırı bir şekilde Şura Meclisi’nden gizlenmiş ve parlamentoda onaylanmamıştı. Bu anlaşmaya dair bilinen tek realite, İran’ın Kuşak-Yol Projesi’ne katılımının resmileşmesi ve bu kapsamda Çin’e ucuz doğal gaz tedarik edeceği. Buna karşılık olarak da Çin’den 400 milyar dolarlık bir yatırım çekeceği. Anlaşmanın içeriğine ilişkin medyada yer alan diğer maddeler ise ciddi bir spekülasyon konusu. Zira iddialar doğruysa, anlaşmayı İran’ın Sevr’i şeklinde nitelendirmek mümkün!
Mevzubahis anlaşmaya ilişkin iddialara bakıldığında, Çabahar şehrinde Çin’in bir siber güvenlik tesisi kuracağı, İran’ın mobese güvenlik sisteminin Çin teknolojisine devredilerek ülkeye 15 milyon güvenlik kamerası yerleştirileceği, her yıl 1500 Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) personelinin eğitim için Pekin’e gideceği ve İran petrol sahalarının güvenliğini sağlama iddiasıyla 5.000 Çin askerinin İran’a konuşlandırılacağı gibi varsayımlar konuşuluyor. Ayrıca Çin Donanması’nın İran’da üs elde edeceği de öne sürülüyor. İran İslam Cumhuriyeti Anayasası’nın 146. maddesinin ülkeye yabancı asker konuşlandırılmasını ve yabancı devletlere üs verilmesini yasakladığı biliniyor. Lakin anlaşmanın Şura Meclisi’ne sunulmaması, iddia sahiplerinin haklı olabileceği ihtimalini de düşündürüyor.
Buna karşılık İranlı yetkililer, Kuşak-Yol Projesi’ne katılan birçok devletin Çin’le imzaladığı anlaşmanın açıklanmadığını hatırlatarak kendilerini temize çekiyor. Elbette Çin’in “gri diplomasi” olarak nitelendirilen bu yaklaşımı, çeşitli devletlerle yaptığı anlaşmaları gizlemeyi içeriyor. Lakin Kuşak-Yol Projesi’ne katıldıktan sonra limanlarına el konulan Sri Lanka’nın durumu da gün gibi ortada. Bu da akıllara İran’ın gerçekten de rejim muhaliflerinin iddia ettiği kadar ağır bir anlaşma imzaladığı fikrini getiriyor. Zira muhalifler, rejimin varlığını sürdürmek için İran’ı sattığını öne sürmekte!
İşte bu anlaşmaya ilişkin soruların yanıtlanmadığı bir ortamda Çin Savunma Bakanı’nın İran’a yaptığı ziyaretin detaylarının açıklanmaması ve görüşmelere ilişkin sembolik mesajların paylaşılması, Wei’nin ziyaretini çok daha önemli hale getirmekte. Çünkü ziyaretin ardından tarafların çok kutupluluktan yana olduğu ve iki ülke arasındaki savunma işbirliğinin geliştirileceği açıklandı. Savunma işbirliğinin mahiyeti ise içeriği gizlenen anlaşmaya ilişkin olabilir. Bu noktada iki olasılıktan bahsetmek mümkün.
Birinci olasılık, Çin-İran dostluğunun sanıldığı kadar derin bir işbirliği içermediği ve sembolik mesajlar barındırdığı yönünde. Rusya-Ukrayna Savaşı’nın birleştirdiği Batı İttifakı’na karşı Çin Savunma Bakanı, Tahran’dan çok kutupluluk arayışlarının sürdüğü mesajını vermek istemiş olabilir. Aynı mantıktan hareketle, 25 yıllık anlaşmanın içeriğinde ağır maddeler olmadığı da ifade edilebilir. Zaten anlaşmanın muhtevası bu yüzden de saklanıyor olabilir. Buna göre İran, gerek anlaşmanın imzalandığı dönemde Çin Dışişleri Bakanı’nı misafir ederek gerekse de 27 Nisan’da Wei’yi ağırlayarak ABD ve Batılı müttefiklerine seçeneksiz olmadığı mesajını vermek istemiş olabilir. Açıkçası Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) olarak bilinen nükleer anlaşmaya dönüş konusunda Viyana Görüşmeleri’nin tıkandığı bir dönemde, İran’ın Çin kartını oynayarak el yükseltmeyi seçmiş olması son derece makul.
Lakin ikinci ihtimal de göz ardı edilmemesi gereken bir durum. Zira bu ihtimale göre, Çin Savunma Bakanı’nın İran’daki temaslarının nedeni bahse konu olan anlaşma maddelerinin nasıl uygulanacağının netleştirilmesi. Bu durumda ise Donald Trump döneminden itibaren ABD’nin İran’a uyguladığı yaptırımların Tahran yönetimini yıprattığı ve İran’ın kendi anayasasına aykırı bir şekilde Çin’e teslim olmayı seçtiği dile getirilebilir.
Tüm bu bilgilerden hareketle, mevcut durumdaki en güncel tartışma konusu, Çin’in İran’a 5.000 asker konuşlandırıp konuşlandırmayacağı. Eğer ki bu senaryo gerçekleşirse, İran’ın Çin’e tek taraflı olarak teslim olduğu öne sürülebilir. Aksi yöndeki bir durum ise iki ülke arasındaki ilişkilerin sembolik bir çok kutupluluk arayışının ötesinde herhangi bir somut anlam taşımadığını ortaya koyacak.