Doğu Akdeniz tezleri ve Türkiye'nin Mavi Vatan'daki enerji filosu
Türkiye’nin Doğu Akdeniz politikasının temel hedefli ülkemizin ekonomik hak ve çıkarlarının korunmasıdır.
Doğu Akdeniz’de enerji rekabeti son dönemlerde çok fazla gündemi meşgul etse de aslında bölge; 2000’li yılların başından itibaren yayımlanmaya başlayan raporlar nedeniyle üst perdeden tartışılmaya başlanmıştır.
Bu raporlar içerisinden en çok yankı uyandıran, ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi’nin yayınladığı rapordur.
ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi (United States Geological Survey) tarafından yayımlanan rapora göre bu bölgede; yaklaşık 1,8 milyar varil petrol, 6,3 trilyon metreküp doğalgaz ve 6 milyar varil sıvı doğalgaz rezervi bulunmaktadır.
Kıbrıs Adası’nın çevresinde ise 8 milyar varil petrol rezervi ve “Herodot” olarak adlandırılan Girit’in güney ve güneydoğusundaki alanda biri 1,5, diğeri 2 trilyon metreküp olmak üzere toplam 3,5 trilyon metreküplük doğalgaz bulunmaktadır.
Rapora göre tüm bu rezerv rakamları; Doğu Akdeniz’de yaklaşık olarak 1,5 trilyon dolar olan 30 milyar varil petrole eşdeğer hidrokarbon yatakları bulunduğunu ortaya koymaktadır.
Yine rapora göre; Doğu Akdeniz’deki bu hidrokarbon rezervlerinin, Türkiye’nin yaklaşık 572 yıllık doğal gaz ihtiyacını karşılayabilecek seviyede olduğu anlaşılmaktadır.
Bu durum daha sonra başka uluslararası raporlar da doğrulanmış ve bölge potansiyeli itibariyle tamamen ilgi alanı haline gelmiştir.
Doğu Akdeniz tezleri
Yunanistan ve Türkiye arasında Doğu Akdeniz Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) anlaşmazlığını oluşturan temel konu, Seville Haritasına dayanan Yunan iddialarıdır.
Söz konusu harita Seville Üniversitesi tarafından Doğu Akdeniz konusundaki MEB bölge sorunu ile ilgili hazırlanan bir çalışma ve haritadır. Yunanistan çalışmayı adeta uluslararası bir belge gibi kabul ederken, Türkiye ise kesin olarak reddetmektedir. Benzer bir şekilde ABD'de 2020 yılında yaptığı açıklamada “Amerika Birleşik Devletleri, Seville Haritası’nın hukuki bir öneme sahip olduğunu düşünmemektedir.” ifadelerini kullanmıştır.
Seville Haritası, Yunan adalarının kıta sahanlığı olduğu varsayımı ile dünyada örneği olmayan bir yaklaşım ortaya koymaktadır. Örnek olarak; Türkiye'ye sadece 2.1 km uzaklıkta ama Yunanistan'a 580 km uzaklıkta bulunan Kızılhisar (Meis) Adası'nın Yunanistan anakarası gibi MEB sınırlarını etkilediği iddia edilmektedir. Yani Seville Haritasına göre bu ada, bölgedeki MEB alanında Türkiye'nin anakarasından daha fazla etki oluşturmaktadır.
Halbuki uluslararası hukuka göre Yunanistan’ın adalarda tam yetki talep edebilmesi için, bir ada ülkesi olması gereklidir ve bu durum Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi'nin 46. maddesinde açıkça belirtilmektedir.
Yine Yunanistan’ın İtalya ile imzaladığı MEB anlaşmasında, İyon Denizi’ndeki Yunan adalarını MEB sınırlarına etki etmemesi bu durumun en bariz örneğidir.
GKRY'nin KKTC'nin haklarını yok sayarak izlediği politikaları ise durumu daha da gerginleştirmiştir. GKRY, 2003 yılında Mısır ile, 2007 yılında da Libnan ile ve 2010 yılında İsrail ile MEB anlaşması imzalamıştır. GKRY bu sırada bu bölgede 13 adet arama sahası ilan etmiş ve bu sahaları büyük petrol şirketlerine ruhsatlandırma aşamasına geçmiştir.
Türkiye'nin BM nezdinde itirazlarına rağmen GKRY'nin faaliyetlerine devam etmesi sonucunda Türkiye karşı adımlar atmış ve önce KKTC, geçtiğimiz yıllarda da Libya anlaşması ile planları bozarak, KKTC’nin kuzeyi ve doğusunda TPAO’ya arama ruhsatları vermiştir. GKRY’nin sözde 1,4, 5, 6 ve 7 numaralı parselleri ile Türkiye’nin TPAO’ya verdiği ruhsat parselleri çakışmaktadır.
Tam Bağımsızlık için büyük adımlar!
Türkiye’nin Doğu Akdeniz politikasının temel hedefli ülkemizin ekonomik hak ve çıkarlarının korunmasıdır. Enerji kaynakları konusunda ciddi şekilde dışa bağımlılığı olan Türkiye için Doğu Akdeniz'de keşfedilmeyi bekleyen zengin doğalgaz ve petrol kaynakları tam bağımsızlık anlamında büyük öneme sahiptir.
Yunanistan Türkiye'nin hamlelerini "Thukkiddis Tuzağı" olarak adlandırmakta yani Türkiye'nin hamlelerini; yükselmekte olan bir gücün, konumunu başat hale getirme adımları olarak nitelendirerek batılı güçleri Türkiye'nin yükselişini durdurmaya çağırmaktadır. Yükselen bir güç olduğu artık tüm dünya tarafından kabul edilen Türkiye ise, enerjide de söz sahibi olmak için kararlı adımlarına devam etmektedir.
Türkiye özellikle son 10 yıl içerisinde sismik araştırma ve sondaj faaliyetlerini artırmak için bu alanda büyük adımlar atmıştır. Abdülhamid Han Sondaj gemisinin filoya dahil olması ile birlikte Türkiye, bu konuda en yüksek kapasiteye sahip olan dünyadaki 10 ülkeden birisi haline gelmiştir.
Türkiye, 6 ana gemi ile çalışmalarını sürdürmektedir. Bunlar; Barbaros Hayreddin Paşa Sismik Araştırma Gemisi, Oruç Reis Araştırma Gemisi, Fatih Sondaj Gemisi, Yavuz Sondaj Gemisi, Kanuni Sondaj Gemisi ve Abdulhamid Han Sondaj Gemisi'dir.
Türkiye, kendisini denklem dışı bırakacak olan tüm girişimler karşısında, hukuksal, ekonomik ve askeri adımların birleşmesinden oluşan etkili bir politika izlemiştir.
Türkiye, uluslararası hukuk çerçevesinde bir yandan karşı ülkelerin Türkiye’nin haklarını ihlal ettiği oldu bittilere izin vermemiş, diğer yandan da Birleşmiş Milletler nezdinde gerekli başvuruları yaparak KKTC, Libya gibi güçlerle kendi MEB anlaşmalarını yaptığını imzalamıştır.
Türkiye bu adımları atarken, Yunan adalarının deniz yetki alanlarının sınırlı olmasına dair çok sayıdaki uluslararası mahkeme kararını ve uluslararası deniz hukukununun kesmeme ilkesini (principle of non-cut off) ve Yunan anakarasına çok uzak olan bu adaların Türkiye’nin kıta sahanlığını kesemeyeceği tezini ortaya koymuştur.
Türkiye uluslararası hukuka uygun bütün bu adımlarını kararlılıkla atmış ve gerektiğinde ise askeri olarak desteklemiştir.
Müjdelere hazır olalım!
Abdülhamid Han Sondaj Gemisi'nin görev yeri Yörükler-1 kuyusu olarak belirlendi. Kuyu, Antalya'nın 55 kilometre açığında ve Türkiye'nin kıta sahanlığı içerisinde bulunmaktadır.
Abdülhamid Han Gemisi 12 bin 200 metreye kadar sondaj yapabilen dünyadaki sayılı sondaj gemilerinden birisidir. Diğer yandan Yörükler-1 Kuyusu'nun olduğu bölge yayımlanan raporlarda potansiyel rezervlerin olduğu tahmin edilen alanlar içerisinde yer almaktadır.
Türkiye uluslararası hukuk çerçevesinde haklı ve adil politikalarla Doğu Akdeniz'deki haklarına sahip çıkmış, bölgede Yunanistan ve GKRY dahil tüm aktörlerin oldu bittilerine karşı tezler üretmiş ve gerektiğinde ise bu adımlarını askeri hamlelerle desteklemiştir.
Ve gelinen noktada, Türkiye'nin ortaya koyduğu güçlü duruş ve oluşturduğu güçlü sondaj filosunun çalışmalarının meyve verme zamanı gelmiştir. Türkiye, dış politika, savunma sanayi gibi kritik başlıklar yanında artık enerji alanında da tam bağımsızlık için hızla yol kat etmeye başlamıştır.