gdh'de ara...

East Asia Forum: Avrupa ülkeleri, ABD'ye rağmen Çin ile ilişkilerini geliştirecek mi?

Avrupa ülkeleri arasında, Çin'e karşı yaklaşım konusunda büyük fikir ayrılıkları yaşanıyor. AB ülkeleri, büyük ekonomik çıkarlarına rağmen Çin'e karşı ABD politikalarına katılacak mı?

1. resim

Avustralya merkezli yayın organlarından East Asia Forum'da Avrupa ülkelerinin, Çin'e karşı politikalarının değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.

Özellikle COVID-19, tedarik zincirindeki aksaklıklar ve Ukrayna savaşı nedeni ile ekonomik olarak olumsuz etkilenen AB ülkelerinin, Çin ile ilişkilerinden taviz vermek istemedikleri belirtilen analizde, AB ülkeleri arasında bu konuda farklı görüşler yaşandığı tespitine yer verildi.

Analizde ayrıca, ABD ve Çin arasında artan güç mücadelesinde, batılı ülkelerin ABD'nin politikalarına rağmen Çin ile ilişkilerini geliştirdiği belirtildi.

İşte East Asia Forum'da yayınlanan analiz:

COVID-19 kısıtlamaları ve tedarik zincirindeki aksaklıklardan ciddi şekilde etkilenen Batılı ülkeler ve çok uluslu şirketler, ABD'ye rağmen Çin'e yönelik yaklaşımlarını yeniden değerlendiriyor.

Çin'deki ve küresel ölçekteki belirsiz ekonomik eğilimlerin ortasında, dünyanın en büyük iki ekonomisi olan Çin ve Amerika Birleşik Devletleri arasındaki etkileşimler önem taşımaktadır. İlişkiler kötüleşmeye devam ediyor. Hatta Çin Devlet Başkanı Xi Jinping Mart 2023'te ABD'yi Çin'in teknolojik ilerlemelerini engellemeye çalışmakla suçladı.

Başta Tayvan sorunu olmak üzere jeopolitik gerilimler de mevcuttur. Konuya askeri bir çözüm getirilmesi büyük ölçüde varsayımsal kalsa da, iş dünyası içindeki dinamikler siyasi gerilimlerin ekonomik kaygıların gerisinde kalma eğiliminde olduğunu gösteriyor.

Çin, 2022'nin sonlarında kısıtlayıcı COVID-19 önlemlerini kaldırdığından beri yabancı ziyaretçilere ve iş insanlarına yeniden açıldı. Ancak Pekin'in Güney Çin Denizi ve Tayvan'daki iddialı duruşuna yönelik siyasi eleştirilere rağmen, Batılı işletmeler Çin pazarının şirketleri veya kişisel servet birikimleri için önemini kabul ediyor. Kesin adımlar atmaları gerekirse, Çin ile bağlarını tamamen koparmak yerine 'riski azaltmayı' tercih edeceklerdir.

Apple, Pfizer ve BHP gibi önde gelen ABD şirketlerinin CEO'ları Nisan 2023'te Pekin'de düzenlenen Çin Kalkınma Forumu'na katıldı. Tesla'nın kurucusu ve şu anda dünyanın en zengin kişisi olan Elon Musk, iki ay sonra Çin'i ziyaret etti.

Çin, Tesla'nın Amerika Birleşik Devletleri'nden sonra en büyük ikinci satış pazarı ve toplam gelirin yaklaşık dörtte birini oluşturuyor. Haziran ayında Microsoft CEO'su Bill Gates Pekin'de Xi ile bir görüşme gerçekleştirdi ve Çinli lider Gates'ten son zamanlarda karşılaştığı ilk 'Amerikan dostu' olarak bahsetti.

Zayıf ekonomik veriler, Çinli tüketicilerin bile Çin'in ekonomik kalkınmasının gelecekteki gidişatı hakkında şüpheleri olduğunu gösteriyor. İstatistikler, geleneksel olarak Çin'in GSYH'sinin temel itici gücü olan gayrimenkul sektöründeki zorlukları ortaya koyuyor. Çin bankalarının tüketim ve yatırımı canlandırmak için faiz oranlarını düşürmek gibi son çabalarına rağmen, Çin ekonomisinin görünümü cansız olmaya devam ediyor.

Washington-Pekin ilişkileri kötüleştikçe, Avrupa Birliği üye ülkeleri Çin ile etkileşimlerinde farklı stratejiler benimsiyor. Bu stratejiler, her ülkenin ekonomik çıkarları, Soğuk Savaş sırasında otoriter rejimlerle yaşanan tarihi deneyimler ve özgürlük ve demokrasi gibi değerler de dahil olmak üzere birçok faktörden etkilenmektedir.

Örneğin Litvanya, Çin'e karşı farklı ve ilkeli bir politika benimsemektedir.

Litvanya, Avrupa Birliği'nin temel değerlerini ve demokratik ilkelerini aktif bir şekilde savunmaktadır. Tayvan ile siyasi ilişkilerini açıkça geliştirmekte ve otoriter rejimlerdeki insan hakları ihlallerini eleştirmekten çekinmemektedir. Litvanya'nın Tayvan ile diplomatik ofislerini değiştirmeyi kabul etmesinin ardından Çin, Litvanya'nın ithalatına karşı gayri resmi bir abluka uyguladı.

Avrupa Birliği'nin en büyük ikinci ekonomisi olan Fransa da Çin'e karşı farklı bir yaklaşım benimsiyor. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron Nisan ayında Çin'e yaptığı ziyaret sırasında, yeni anlaşmalar yapmak üzere iş dünyası liderlerinden oluşan bir heyete liderlik etti. Bu, insan hakları meselelerine kayıtsızlık anlamına gelmese de Fransa, Çin ile olan ticari bağlarının hayati öneminin farkında. Almanya'da, Çin'de ticari faaliyetleri olan Alman üreticilerin yanı sıra bireyler tarafından da örneklenen 'önce iş' yaklaşımıyla karakterize edilen bir grup var.

Diğer tarafta ise, aralarında Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock'un da bulunduğu, ABD'nin Çin'e yönelik tutumuna yakın duran bir AB savunucuları grubu var.

Bu grup, Çin ihracatına olan bağımlılığın azaltılmasını, Avrupa Birliği içindeki Çin yatırımlarının daha yoğun bir şekilde incelenmesini ve Çin'e giden yatırımlar konusunda daha sıkı düzenlemeler yapılmasını savunuyor.

Örneğin, İtalyan hükümeti Çin'in Kuşak ve Yol Girişimi'nden çekilme niyetini belirtti. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ise hassas teknolojilere yönelik ihracat kontrolleri için bastırıyor.

Macaristan ve Polonya da Çin ile ekonomik işbirliklerini artırıyor. Çin, üst üste yedinci yılda da Almanya'nın en büyük ticaret ortağı oldu ve ikili ticaret 2022'de 322 milyar ABD dolarına ulaştı.

Çin ile olan toplam ticaret açığı daha önce görülmemiş seviyelere yükselirken, Avrupa Birliği Çin ile gelecekteki ekonomik işbirliği konusunda daha pragmatik hale geliyor.Bu durum, birçok çok uluslu şirket için Çin'in öneminin azalmasına ve 'ayrıştırma' çağrılarına yol açıyor. Almanya'nın son Çin stratejisi, Pekin ile gelecekteki angajmanlar için etkili çerçeveler oluşturmanın acil bir ihtiyaç olduğunu teyit ediyor.

Amerika Birleşik Devletleri ile Çin arasındaki ilişkilerin kötüleştiğine dair yadsınamaz kanıtlara rağmen, Batılı işletmeler Çin ile bağlarını sürdürmeye devam ediyor.

Ancak Avrupa Birliği içinde bile üye devletler Çin ile ilişkiler konusunda farklı yaklaşımlara sahip.

AB düzeyinde Çin bir rakip olarak algılanırken, ulusal düzeyde her ülkenin resmi politikalarını şekillendiren Çin'le ilgili kendine özgü bir dizi ticari çıkarı var.

Bu çıkarlara uyum sağlamak ve AB yaklaşımlarını korumak arasında bir denge kurmak her ülke için zorlu bir görev olmaya devam edecek.

Tartışma