East Asia Forum: İsrail neden BM'yi yok etmek istiyor?
BM, kanlı tarihi boyunca ne İsrail'i cezalandırdı ne de Filistin için adalet sağladı. Peki buna rağmen İsrail, neden BM'ye düşman ve BM yapısının yok olmasını istiyor?
Avustralya merkezli düşünce kuruluşlarından East Asia Forum'da, İsrail'in her türlü cezasızlıkla ABD tarafından savunulduğu BM'ye karşı sert yaklaşımının ve bu yaklaşımın arka planındaki sebeplerin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
İsrail'in Filistin topraklarını işgal ettiği 1940'lardan bu yana BM yapısı ile sorunlar yaşadığına dikkat çekilen analizde, İsrail'in siyasi söyleminde de BM'yi “antisemitik bir örgüt” olarak tanımladığı belirtildi.
Analizde ayrıca; İsrail'in BM ve kurumları ile uzun ve sorunlu geçmişine dair örneklerin de verildiği analizde, İsrail'in ABD tarafından korunmaması durumunda BM tarafından büyük cezalarla karşılaşmak için neredeyse tüm suçları işlediği tespiti yapıldı.
İşte East Asia Forum'da yayınlanan analiz:
İsrail'in BM Büyükelçisi Gilad Erdan, geçtiğimiz hafta İsrail gazetesi Maariv'de yayınlanan bir röportajda, “BM binasının kapatılması ve yeryüzünden silinmesi gerektiğini” söyledi.
Röportajda Erdan, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu'nun sağcı partisi Likud'un başına geçme arzusunu da dile getirdi. Erdan'ın şiddet dili, bu tür şiddetten beslenen sağ ve aşırı sağ seçmenlere hitap etme yolu olabilir.
Ancak Erdan'ın BM'ye yönelik nefreti, hayal kırıklığına uğramış bir diplomatın hüsranından daha fazlasını içeriyor.
Zira; İsrail'in BM ve kurumları ile uzun ve sorunlu bir geçmişi var.
İsrail'in siyasi söylemine göre BM “antisemitik” bir örgüttür ve İsrailliler ülkeleri en ufak bir eleştiriye maruz kaldığında bu etikete sık sık başvururlar.
29 Kasım 1947'de BM, Filistin'in bir Yahudi ve bir Arap devleti olarak bölünmesini öngören 181 sayılı tarihi Genel Kurul Kararını kabul etti.
Karar, toprakların büyük bir kısmını, o zamanlar azınlıkta olan Yahudi nüfusa, geri kalanını ise Filistinlilere tahsis ediyordu.
İsrail 11 Mayıs 1949'da BM'ye tam üye olarak kabul edilirken, Filistinliler bugün vatansız kalmaya devam ediyor.
İsrail'in uluslararası kuruluşa kabulü, Kudüs'ün statüsü ve Filistinli mültecilerin geri dönüş hakkına ilişkin 181 ve 194 sayılı kararların kabulü şartına bağlanmış olsa da, ABD ve diğer Batılı güçlerin güçlü desteği sayesinde İsrail bu ve diğer kararları ihlal ettiği halde cezalandırılmaktan kurtuldu.
Gazze Şeridi'nde devam etmekte olan İsrail soykırımı, Filistin halkına on yıllardır uygulanan tüm adaletsizliklerin doruk noktası haline geldi. Savaş ne 7 Ekim 2023'te başladı ne de nihayet ateşkes ilan edildiğinde sona erecek.
İngiltere'nin tarihi Filistin topraklarında bir Yahudi devleti kurma sözü verdiği 1917 Balfour Deklarasyonu'nun yanı sıra, İsrail'in kurulmasına izin veren 181 sayılı karar da Filistinlilerin çektiği tüm acıların başlangıcı olarak kabul edilebilir.
Bu kanlı ve adaletsiz tarih boyunca BM ne İsrail'i cezalandırdı ne de Filistinlilere gecikmiş adaletlerini sağladı.
Hatta İsrail'in Filistin'i işgalinin gayrimeşruluğunu kabul eden müteakip kararlarının hiçbirini uygulamadı ya da uygulatmadı.
Yine de Filistinliler, İsrail'e ve dünyaya Tel Aviv'in işgalci bir güç olduğunu ve işgal altındaki bir halk olarak Filistinlilere uluslararası ve insani yasaların uygulanması gerektiğini sürekli olarak hatırlatabilecek tek uluslararası platform olduğu için BM'ye başvurmaya devam ediyor.
Bu hatırlatmalar geçmişte BM Genel Kurulu'nda ve hatta Güvenlik Konseyi'nde İsrail'in ve başta ABD olmak üzere Batılı destekçilerinin hoşnutsuzluğuna yol açacak şekilde sık sık yapılmıştır.
En son somut hukuki pozisyon, 19 Temmuz'da Uluslararası Adalet Divanı tarafından verilen bir tavsiye kararı ile ifade edildi.
En az 52 ülke ve sayısız uzmanın tanıklıkları ve müdahalelerinin ardından mahkeme, “İsrail'in Doğu Kudüs de dahil olmak üzere Gazze Şeridi ve Batı Şeria'yı işgalinin, ilgili yerleşim rejimi, ilhak ve doğal kaynakların kullanımı ile birlikte hukuka aykırı olduğuna” karar verdi.
BM, İsrail'i işgali sona erdirmeye, yasadışı yerleşimlerini dağıtmaya veya Filistinlilerin temel insan haklarına saygı göstermeye zorlamakta başarılı olamamış olsa da, uluslararası kurum İsrail için bir hayal kırıklığı kaynağı olmaya devam ediyor.
Filistinlilerin evlerinin yıkıntıları üzerinde kurulduğu günden bu yana İsrail, Filistin'in ve Filistinlilerin statüsünü değiştirmek için çalışmış ve “işgal” terimine sürekli meydan okumuştur.
Tarihi yeniden yazmak, Filistin ve Arap topraklarını yasadışı olarak ilhak etmek ve kalıcı “sahadaki gerçekleri” değiştirmek için yasadışı yerleşimler inşa etmek için elinden geleni yaptı.
2017'de Washington'un İsrail'in Doğu Kudüs, Batı Şeria ve Golan Tepeleri üzerindeki hileli hak iddiasını tanımasıyla İsrail, Filistin davasını tamamen iptal etme arayışında başarılı olmuş gibi görünüyordu. Ancak, Uluslararası Adalet Divanı'nın son kararının da gösterdiği gibi dünya aynı şeyi yapmadı.
BM'ye göre İsrail, uluslararası kanun ve normlara bağlı işgalci bir güç olmaya devam etmektedir.
Filistinliler için bu tür gerçekler pratik bir anlam ifade etmese de, İsrail için BM'nin tutumu, sömürge ve işgal projesi karşısında büyük bir engel teşkil ediyor. Zira dengelerin değiştiği bir BM'de, İsrail büyük bir şekilde cezalandırılmak için neredeyse tüm suçları işlemiş durumda.
İşte bu yüzden de İsrail, BM'nin “yeryüzünden silinmesini” istiyor.
Ancak bu şu gerçeği değiştirmeyecek İsrail bir sömürge rejimi olarak kalacak ve Filistin, adalet nihayet tesis edilene kadar direnmeye devam edecek.