Eski Mezopotamya’da ruhsal hastalıklar ve tedavi yöntemleri
Eski Mezopotamya’dan günümüze kalan tıbbi metinlerle, ruhsal hastalıklar konusunda, o dönemlerde akla uygun açıklamaların yapılamadığını ve yaşanılan rahatsızlıkların nedeninin tanrı, iblis, ruh ve büyü gibi doğaüstü güçlerle ilişkilendirilerek açıklandığını göstermektedir.
Onlara göre, yapmış oldukları herhangi bir hata, ritüellerin olması gerektiği gibi yapılamaması, tanrıların buyruklarına uymama gibi pek çok neden, tanrılar tarafından cezalandırılmalarına sebep oluyordu.
Böyle bir durumda kişilerin koruyucu tanrıları bireyi terk edebilirdi. Tanrısı tarafından terkedilen kişilerin ise başına her türlü hastalık ve felaket gelebilirdi ve bunun da nedeni tam olarak tanrılara hizmette kusur etmekti.
Gerçekten de bir metinde kayıtlı olan, “Onlar (iblisler) şanssız insanlara yöneldiler” ifadesi, savunmasız kalan bireyleri anlatması bakımından oldukça önemlidir. Bu durum onların teokratik yaşam tarzının getirdiği anlayışın doğal sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır.
Ruhsal hastalıkların kaydedildiği metinlere bakıldığında, tanrılar öfkelendiklerinde, insanların zihnini değiştirip, etkileyebilirdi ki bunun neticesinde, günümüzdeki tıp tanımlamalarıyla bilinç bozukluğu, anti sosyal davranış, bipolar bozukluk, paranoya, delilik, anksiyete, depresyon, psikosomatik rahatsızlıklar, diş gıcırdatma gibi pek çok rahatsızlıktan mustarip olabilirlerdi.
Örneğin günümüz tanımlamalarına oldukça benzeyen depresyon ve anksiyete durumunun nedeni net bir şekilde, BAM 3 234 no’lu tıbbi metinde tanrılar olarak gösterilmektedir:
“Eğer bir adam uğursuzlukla karşılaşıyorsa ve onun başına nasıl geldiğini bilmiyorsa; arpa ve gümüş kayıpları (varsa), erkek ve kadın köle kayıpları (varsa); sığırlar, atlar, koyunlar, köpekler, domuzlar ve (evindeki) adamlar hep birlikte öldüyse:
O sürekli kalp kırıklığı yaşıyorsa, sözü dinlenmiyorsa, çağrısı cevap bulmuyorsa, eğer ev halkıyla ilgilenirken aynı zamanda arzularını gerçekleştirmeye çalışıyorsa; yattığında devamlı endişeliyse, felç geçiriyorsa, sarası tutuncaya kadar tanrıya ve krala karşı öfke doluyorsa, uzuvları sarkıyorsa, zaman zaman endişeleniyorsa, o gece ve gündüz uyuyamıyorsa, devamlı korkunç rüya görüyorsa, o devamlı felç geçiriyorsa, onun iştahı ekmeğe ve biraya azalmışsa, o konuştuğu kelimeleri unutuyorsa:
O adamın üzerinde tanrı ve/veya tanrıçanın öfkesi vardır. Onun tanrısı ve/veya tanrıçası ona kızgındır”
Yine STT 95:130-137 no’lu başka bir belgede hasta paranoya durumuna uygun bir şekilde tanımlanmakta ve yaşanılan sıkıntılar, tanrıların kişiye olan kızgınlığına ve büyülenmiş olduğuna bağlanmaktadır:
“Eğer bir adam devamlı korkuyor ve endişeleniyorsa, kayıplar yaşıyor ve onun kazancı kesilmişse, insanlar ona iftira ediyorsa, muhatabı olumlu konuşmuyorsa, kötü/ alaycı parmak, arkasından (ona) uzanıyorsa, o görüldüğü sarayda iyi karşılanmıyorsa, rüyaları korkunçsa, rüyalarında devamlı ölüleri görüyorsa, ona kalp kırıklığı konulmuşsa: tanrı ve tanrıçanın öfkesi onun üzerindedir, tanrı ve tanrıça ona kızgındır.
Ona büyü yapılmıştır ve o tanrı ve tanrıçanın önünde lanetlenmiştir…”