Financial Times: İsrail kırmızı çizgiyi aştı
Financial Times’ın dış politika başyazarı Gideon Rachman, İsrail-Hamas savaşının büyük bir savaşa dönüşmesi olasılığını yazdı.
Yakın tarih literatüründe yüzyılı aşkın süredir devam eden Filistin-İsrail sorunu, 7 Ekim 2023’te Hamas’ın İsrail’e karadan, havadan ve denizden başlattığı “Aksa Tufanı” saldırısıyla yeni bir boyut kazanmış görünüyor.
İsrail, 50 yıl sonra ilk kez resmi olarak savaş ilan etti ve Gazze'yi bombardıman yağmuruna tuttu. Tel Aviv askerleri sık sık Lübnan'da faaliyet gösteren İran destekli Hizbullah ile karşı karşıya geliyor. Analistler bu iki cephenin birleşmesi durumunda İsrail'in bir kırılma noktası yaşayacağını öne sürüyor. Başta Ortadoğu olmak üzere küresel jeopolitik düzeni de etkileyecek bir gelişme olarak okunmakta.
Financial Times’ın dış politika başyazarı, İsrail-Hamas savaşının büyük bir savaşa dönüşmesi olasılığını değerlendirdi.
İşte Gideon Rachman'ın o yazısı:
I. Dünya Savaşı’nın başlangıç hikayesi tarihçileri hep şaşırtmıştır. Nasıl oldu da Haziran 1914’te Saraybosna’daki bir Avusturya arşidükünün öldürülmesi birkaç hafta içinde Avrupa’nın bütün büyük güçlerini, hatta devamında ABD’yi içine alan bir çatışmaya dönüştü? Oysa o olaya dahil olan birçok lider Avrupa genelinde savaş çıkmasın diye çok uğraşmıştı. Alman ve Rus imparatorları bir ayın sonunda savaşa yol açan krizi yatıştırmak için defalarca yazışmıştı. Ama başaramadılar.
Şimdi Orta Doğu’daki gerilimin de benzer şekilde tırmanma tehlikesi var. Gazze’deki çatışmanın dehşeti öyle büyük ki insan başka bir şeye konsantre olmakta zorlanıyor. Ancak Batılı politika yapıcılar giderek bölgenin geneline ve Orta Doğu’da İran, ABD, hatta Suudi Arabistan’ın dahil olabileceği bir savaş tehlikesine odaklanıyor.
Biden yönetimi için krizin merkezindeki en ciddi mesele daha büyük bir savaş ihtimali. Washington’dan bir isim, ''Olayın içindeki her ülkenin belli çizgileri var ve bunların aşılması halinde harekete geçmeleri gerektiğini düşünecekler. Ama kimse karşı tarafın çizgisini tam olarak bilmiyor'' diyor.
İran: İsrail kırmızı çizgiyi aştı
Hafta sonunda İran kendi çizgisinin aşılmak üzere olduğunu gösteren net bir tehditte bulundu. İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, X (eski Twitter) üzerinden yaptığı açıklamada İsrail’in Gazze’de yaptıklarının ''kırmızı çizgiyi aştığını ve herkesi harekete geçmek zorunda bırakabileceğini'' söyledi. Reisi, ''Washington bizden hiçbir şey yapmamamızı istiyor ama kendisi İsrail’e kapsamlı desteği sürdürüyor'' dedi.
Bu tırmanış nereye varır? Geçen hafta bir emare gördük. ABD Suriye’deki İran destekli milisleri bombaladı. Washington İran’ın Irak ve Suriye’deki vekillerinin ABD kuvvetlerine yönelik saldırılarına karşılık verdiğini söyledi. Saldırılar devam eder ve başka Amerikan askerleri de öldürülürse ABD’nin bir sonraki yanıtı daha da sert olabilir.
Lübnan’da bulunan İran destekli silahlı Hizbullah örgütü süreçte hayati rol oynayacak. Hizbullah İsrail’deki saldırılarını hızlandırmaya karar verirse cephanesinde İsrail’deki sivil nüfusun büyük bölümünü sığınaklara göndermeye yetecek sayıda hassas güdümlü füze var.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu İsrail’e Lübnan topraklarından saldırı gelmesi halinde Lübnan’ı “harap edecekleri” tehdidinde bulundu. Ama Hizbullah böyle bir tehlikeyle karşılaşırsa İran örgütün yanında müttefik olarak savaşmak üzere İslam Devrimi Muhafızları Ordusu’ndan askerlerini gönderebilir. Böyle bir durumda İsrail sadece Lübnan’daki değil İran’daki Devrim Muhafızları’nı da vurma kararı alabilir.
Hürmüz kapanırsa kriz daha da büyür
İran’ın bölgedeki diğer vekil kuvveleri de Hizbullah’ın karışacağı olası bir savaşa İsrail ve Amerikan hedeflerine saldırılarını artırarak karşılık verecektir. Böyle bir senaryoda İran dünyadaki petrolün büyük bölümünün geçtiği Hürmüz Boğazı’nı kapatma tehdidini eyleme dökebilir. Bunun için boğaza mayın döşemesi de mümkün. Neticede dünya ekonomisi tıkanır ve Suudi Arabistan da doğrudan tehdit altına girer.
Amerikan donanması boğazı yeniden açmaya çalışır ama bu da İran ve vekillerini karşılık vermeye itebilir. ABD’nin Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Suriye ve Irak da dahil olmak üzere bütün bölgede hedef alınabilecek birlikleri ve tesisleri var.
Yemen’den yükselen tehdit
İran’ın desteklediği ve Amerika’yı özellikle kaygılandıran bir diğer unsur ise Yemen’deki Husiler. Suudi Arabistan’la giriştikleri savaşta hedef alınan Husi kuvvetleri geçen hafta İsrail’e roketlerle saldırdı. Geçmişte Suudi petrol tesislerini de vurmuşlardı. Birkaç hassas güdümlü füzeyle Suudi başkenti Riyad’a su sağlayan tuzlu su arıtma tesislerini yok etmeleri mümkün.
Bu şekilde gelişecek bir çatışma bütün taraflar için felaket anlamına gelir ve hepsi de bunun farkında. Ama her şeye rağmen gerçekleşmesi mümkün çünkü taraflar bir yandan da bazı olaylara karşılık vermemeleri halinde kendilerini çok daha ciddi tehlikelerin beklediğine inanıyor.
Muhammed bin Selman da korkuyor
İsrail Gazze’yi istila ederken makul bir çıkış planı yoktu. Sadece “yeniden caydırıcı olması gerektiğini” düşünüyordu. İran kendi Direniş Ekseni’nin Filistinlileri desteklediğini göstermek zorunda olduğunu düşünüyor. Amerika ise kendi askerlerine yönelik her saldırıya etkili bir yanıt vermesi gerektiğine inanıyor.
Bölgede herkes panik içinde değil. Geçen hafta Riyad’da bazı önde gelen Suudilerin, yaşananları istikrarsızlığa alışkın olan bölgedeki sıradan bir kriz olarak gördüklerine tanık oldum. Kendilerinden eminler ve Suudi Arabistan’ın Vizyon 2030 adındaki iddialı modernleşme ajandasının rotasından sapmadığında ısrarcılar.
Ancak Riyad’daki bu kişiler aslında başını kuma gömmüş durumda. Ülkenin fiili hükümdarı Veliaht Prens Muhammed bin Selman bölgedeki savaş riskinden dolayı son derece kaygılı. Selman’ın yakınlarından birine göre prensin stratejisi “İsraillilere baskı yapmaları için Amerikalılara baskı yapmak.” Amerikalılar ise Selman, Katar ve hatta Çin’in İran’ı artan gerilimin tehlikelerini görmeye ve kendini tutmaya ikna edebilmesini umuyor.
Mevcut kriz şimdiden Selman ile İran Cumhurbaşkanı arasında eşi görülmemiş bir diyaloğu beraberinde getirdi. Tıpkı I. Dünya Savaşı’ndan önceki Rus ve Alman imparatorları gibi İranlı ve Suudi liderler de olası feci savaşı önlemek için birbiriyle konuşmakta son derece istekli davrandı. 1914’teki diyaloglar işe yaramamıştı. Umalım ki bu sefer farklı olsun.