Forbes: "Türkiye'deki seçim sonucunun sebepleri asla mantıklı değil"
Türkiye'deki seçimler, demokrasi yanlılarının, otoriterlere verilen desteğin şaşırtıcı olmadığını gördüğü seçimlerden biriydi. Halk, Erdoğan'ın kazandığı herhangi bir sonucu, sahte yasal kanıtlarla dolu olsa da reddedecektir.
ABD'nin önde gelen yayın organlarından Forbes'de, yüzde 90'a yakın katılım oranına rağmen, Türkiye'nin demokrasisine ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'a hadsiz saldırılar yapılan skandal bir analiz yayımlandı.
Türkiye'deki seçim sonuçlarının "mantıklı" olmadığı belirtilen analizde, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ve iktidar yapısının, "adil olmayan bir seçim ortamı içerisinde", "manipülasyon" yaptığı gibi mesnetsiz iddialar kaleme alındı.
Hatta analizde bu iddialar bir üst boyuta taşınarak; "Türkiye'deki Erdoğan tarafından kazanılacak bir seçimin halk tarafından reddedileceği" ve "Türkiye'nin istikrarsızlık" ortamına gireceği gibi kışkırtıcı söylemlere yer verildi.
İşte Forbes'de yayımlanan analizin tamamı:
Türkiye genel seçimleri yapıldı ve sayım sadece Türkiye gibi ülkelerde önemsiz sayılan aksaklıklarla sona erdi.
Türkiye'de hükümet medyayı kontrol ediyor, oy verme merkezlerinin yerlerini ve idaresini kontrol ediyor. Artı, daha da önemlisi, merkezi seçim kurulu olan YSK'yı kontrol altında tutuyor.
Bütün bu kontrollere rağmen, Erdoğan'ın AK Parti'si büyük şehirlerdeki sandıklarda yeniden sayım talep etme cesaretini gösterdi ve bu manevra, Erdoğan'a sayım süresince uzun süre büyük bir liderlik sağladı. Seçim sonunda ise devlet medyası ve YSK, iktidardaki Erdoğan'ın %49, Kılıçdaroğlu'nun ise %45 oy oranlarına ulaştığını açıkladı.
Yani her iki tarafta, %50'den az oy aldı ve iki hafta içinde ikinci bir tura ihtiyaç duyuldu. İstatistiklere göre seçimlere neredeyse %90 katılım sağlandı. Ayrıca Erdoğan'ın partisi, sağcı bir partiyle koalisyon halinde parlamentonun kontrolünü de elinde tuttu. Tüm bunlar, muhalefetin açık bir farkla kazanacağını iddia eden anketleri yalanladı.
Şimdi ise; Erdoğan'ın dayanıklılığı, ülkenin temel muhafazakar yapısı ve seçmenin milliyetçiliği, ikinci tur seçimlere ve genel olarak Türkiye'nin geleceğine, aynı iktidarın hakim olacağını gösteriyor.
Ancak sorun şu ki, sonucun sebepleri asla mantıklı değildi. Yıkıma ve yetkililere duyulan nefrete rağmen, depremin vurduğu bölgelerdeki seçmenler birdenbire yönünü değiştirmiş ve Erdoğan'dan beklenmedik bir şekilde hoşlanmaya başlamış gibi göründü. Hatta aynı algı, Kürt seçmenlerin arasında da görüldü.
Seçimler, adeta Liberal demokrasi yanlısı tarafın, yozlaşmış otoriterlere verilen herhangi bir desteğin o kadar da şaşırtıcı olmadığını gördüğü seçimlerden biriydi. Korkunç bir ekonomiye, devasa enflasyona, büyük işsizliğe ve Erdoğan'ın liderliğine rağmen, sonuçlar ne kadar tuhaf ve olasılık dışı olursa olsun, insanlar sürece inanmak istedi.
Kürtlerin yaşadığı bölgelerdeki sandık sonuçları ve İstanbul gibi muhalefetin kaleleri de dahil olmak üzere diğer alanlarda bir anda tuhaf sonuçlar gelmeye başladı. Muhalefetin oy izleme bilgisayarları hacklendi ve devre dışı bırakıldı. Böylece çoğalan usulsüzlük raporlarını tekrar kontrol edemediler. Son olarak da binlerce şüpheli sandık hakkında şikayette bulundular.
Bunların hiçbiri kimseyi şaşırtmamalı. Ancak tüm bunlara rağmen Türkler, içtenlikle adil bir sayım bekliyor ve sonuçlara inanmak istiyorlardı.
Bu filmi daha önce gördük. Ve sadece Türkiye'de görmedik. Otorite yanlısı oylamaların gözlemcileri bunu; Moldova, Gürcistan, Macaristan ve hatta Kırım gibi yerlerde de gördü.
Psikolojik operasyonların yaygın bir özelliği; "her zaman başkaları kazanmak üzereyse, onu görevi kötüye kullanmakla suçlayın." şeklindedir. Dolayısıyla AK Parti, muhalefetin oy sayımlarına erken itiraz ederek bunu yaptı.
Yine de Türkler tüm bunlara rağmen, seçimin gerçekten adil olduğunu, Erdoğan'ın yıllarca süren hilelerinden sonra bile ülkelerinin diğer yozlaşmış devletlerden farklı olduğunu düşündüler.
Gelinen noktada ise ikinci tur Erdoğan'ın işine geliyor. Erdoğan özellikle medyaya sahip olduğu için, karizmatik olmayan muhalif lider Kılıçdaroğlu'na karşı mano-a-mano yarışında tüm avantajlara sahip.
Erdoğan için iktidarı kaybetmek, yıllarca süren yolsuzluktan yargılanmak anlamına geliyor. Adil bir seçim riskini göze alamaz ve 14 Mayıs'ta zaten yaptı.
Halk, Erdoğan'ın kazandığı herhangi bir sonucu, sahte yasal kanıtlarla dolu olsa da reddedecektir. Ve önümüzdeki aylar ve yıllar, Türkiye'de ciddi istikrarsızlık koşullarına sahne olacaktır.