Foreign Affairs: ABD ve Batı Suriye'de Afganistan'daki hatalarını tekrarlayacak mı?
ABD'nin ve Avrupa'nın, Suriye'de etkin olmak için geniş ve hızlı bir eylem planı uygulaması gerekiyor! Peki ABD ve Batı, Afganistan'daki hatalarını tekrarlamamak için nasıl bir yol izlemeli?
ABD'nin önde gelen yayın organlarından Foreign Affairs'de, Esed rejiminin yıkılışının ardından Batı'nın Suriye'deki hamlelerinin ve ülkenin geleceğinin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
ABD ve Batı'nın Afganistan'da yaptığı hataları Suriye'de de tekrarlamasının, hem ABD'nin küresel hegomanyasına hem de Avrupa'nın çıkarlarına zarar vereceğine dikkat çekilen analizde, Batı ülkelerinin Suriye'nin yeni yönetimine karşı ayak sürümesi halinde, gelişmelerin Suriye'yi çöküşe sürükleyebileceği ve eline geçen fırsatı heba edebileceği belirtildi.
Analizde ayrıca, Suriye'ye uygulanan yaptırımların ülkeye etkilerinin ve ülkenin geleceğine dair atılması gereken adımların nasıl şekilleneceğine dair tavsiyelere ve öngörülere yer verildi.
İşte Foreign Affairs'de yayınlanan analiz:
Suriye'nin yeni liderlerinin uluslararası tanınırlık kazanma arayışlarında izleyecekleri çok az model var. “Terörist” tanımlaması altında faaliyet gösteren gruplar için bir hükümetin nasıl yönetileceğine dair bir rehber kitap yok ve yabancı hükümetler için de eski bir El Kaide üyesini soğuktan nasıl getireceklerine dair net bir kurallar dizisi yok.
Ancak Aralık ayı başında Suriye diktatörü Beşar Esed'i indiren HTŞ ve dış hükümetler, Taliban'ın 2021'de Afganistan'da iktidara dönüşü gibi ibret verici bir örnekten ders çıkarabilirler.
Taliban Kabil'i ele geçirdikten sonra Afganistan yaptırımların ve diğer ekonomik ve diplomatik izolasyonların ağırlığı altında sendeledi. Diğer hükümetler ülkenin yoksulluk krizini hafifletmek için yeterli hız ve cesaretle hareket etmediler ve Taliban üzerinde hiçbir ılımlaştırıcı etkisi olmayan ancak Afganları kıtlığa daha da yaklaştıran ekonomik cezaları yerinde bıraktılar.
Çoğu ülke Taliban ile kadın haklarını ve diğer uluslararası normları destekleyebilecek şekilde müzakere etmeyi reddetti ve bunun yerine Afganistan'ın yeni liderlerinin bunu kendi başlarına yapıp yapmayacaklarını bekleyip görmeyi tercih etti. Taliban'la ilişki kurma konusundaki bu isteksizlik, hareketin pragmatik kanadına darbe vurdu ve rejimin istikrarsız ilk aylarında sertlik yanlılarını güçlendirdi.
Uluslararası yetkililer geçtiğimiz ay HTŞ ile Kabil'in düşmesinden sonra Taliban'la kurduklarından daha derin bir ilişki kurdular. HTŞ, kendisini Taliban'dan ayıran siyasi ve ideolojik esnekliğini göstererek yabancı yetkililerin bu yakınlaşmasını teşvik etti. Ancak ne yazık ki dış aktörler Taliban'ın Afganistan'ı ele geçirmesinden sonra yaptıkları hataların çoğunu tekrarlamaya hazır görünüyor.
Siyasi bir geçiş sürecinde atılan her adım tarihin akışını değiştirebilir. Özellikle Batılı yetkililer yeni bir Suriye olasılığı konusunda heyecanlı görünüyorlar ve bunda da haklılar.
Ancak Suriye'nin yıllar süren savaşın ardından ekonomisini yeniden inşa etmesine ve canlandırmasına olanak tanıyacak adımlar atılmazsa ülke daha fazla kaos ve istikrarsızlık yaşayabilir ki bunu ne Batı ne de Suriyeliler ister.
Batılı hükümetlerin Afganistan'da attıkları yanlış adımlardan ders çıkarmalarında büyük yarar var çünkü Suriye'de uzun süreli bir krizin Orta Doğu'nun geri kalanına yayılması, Batı'nın bölgedeki nüfuzunu zayıflatması ve daha fazla insanın ülkeyi terk etmesine neden olması muhtemel. En önemlisi, Suriyeliler daha iyisini hak ediyor.
ABD ve ortakları, toparlanmaya çalışan Suriye üzerindeki yaptırımların sert etkilerini yumuşatmak için hızla harekete geçmelidir. Ayrıca Suriye'nin yeni liderlerinin atacağı adımlar ve vereceği taahhütler karşılığında bu yaptırımların kaldırılması ve HTŞ'nin diplomatik olarak tanınması için net bir yol belirlemelidirler.
Batı ayak sürümeye devam ederse ülkeyi çöküşe sürükleyebilir ve eline geçen kısa fırsatı heba edebilir.
Tarihi dersler
Taliban'ın Ağustos 2021'de yönetimi ele geçirmesinden sonra dış eylemlerin Afganistan'ı ne derece etkilediğini hesaplamak mümkün değil.
Hiç kimse uluslararası politikaların etkilerini Taliban'ın korkunç kötü yönetiminin etkilerinden ayıramaz. Ancak Afganistan'ın yakın tarihinden Suriye örneğiyle ilgili iki ders ortaya çıkıyor.
Birincisi, Afganistan örneğinde uluslararası aktörlerin insani acıları, özellikle de kendi yaptırımlarının, bankacılık kısıtlamalarının ve diğer ekonomik politikalarının yoksullaştırıcı etkilerini hafifletmek için çok yavaş hareket etmeleridir.
Amerika Birleşik Devletleri, Birleşmiş Milletler ve diğer kuruluşlar 1990'larda Taliban'a yaptırım uygulamaya başlamış ve 11 Eylül 2001'den sonra bu yaptırımları arttırmıştır. Ancak Taliban'a yönelik bu kısıtlama mirası, eski isyancıların hükümeti ele geçirmesinin ardından tüm ülkeyi etkili bir şekilde mahkum etti.
Sıradan Afganlar Taliban'ın, ABD liderliğindeki güçlerin daha önceki Taliban hükümetini devirdiği 2001 yılından bu yana ülkeye konuşlandırılan yabancı birlikleri ülkeden kovduğunu görebiliyordu ve pek çok kişi Taliban'a karşı alınan ekonomik önlemleri mağlup işgalcilerin intikam eylemi olarak değerlendirdi.
Yaptırımlar ve kısıtlamalar, Taliban'ın dönüşünden sonraki aylarda yerel para biriminin değerinde keskin düşüşlere, merkez bankasının rezervlerine erişimini kaybetmesine ve tedarik zincirlerinde aksamalara neden oldu.Aralık 2021 itibariyle BM kuruluşları Afganistan'ı dünyanın en büyük insani felaketi olarak tanımlıyordu.
Kabil'in düşmesinden ancak altı ay sonra, kıtlık yaklaşırken, yabancı hükümetler yaptırımlarını felaketin boyutlarına yaklaşacak ölçüde değiştirdiler. Washington, ABD yaptırımları için şimdiye kadar yazılmış en kapsamlı muafiyetleri tanıdı ve BM yardım operasyonları için nakit sevkiyatları göndererek Afganistan'ın parasal istikrarını iyileştirdi.
Bu önlemler işe yaradı ama çok geç kaldılar ve çok çekingen davrandılar. Özel şirketler ve kalkınma ajansları, bankacılık sektörü çökmüş bir parya devlette iş yapma konusunda isteksiz davrandılar. Birçok yatırımcı adayı ABD'nin muafiyetlerinden haberdar değildi ve haberdar olanlar da yaptırımları ihlal etmekten ve kurallarını gevşetmemiş olan diğer ülkelerin terörle mücadele yasalarını çiğnemekten endişe ediyordu.
Batı'nın Taliban'a diplomatik tanınmayı nasıl kazanacağı ve yaptırımlardan nasıl kurtulacağı konusunda yeterli açıklığı vermemesinden de ikinci bir ders çıkarılmalıdır. Her ne kadar yabancı aktörler istikrar ihtiyacından bahsetse ve ekonomik krizi hafifletmek için bazı önlemler alsa da, Batı'nın Kabil'in yeni liderlerine meşruiyet kazandırabilecek herhangi bir adım atma konusundaki isteksizliği nedeniyle uluslararası angajmanlar sınırlı kaldı.
Batılı hükümetler, kadın haklarına saygı gösterilmesi ve “kapsayıcı” bir hükümet kurulması gibi -şu anda Suriye'nin geleceğini tartışan uluslararası aktörler tarafından kullanılan iyi niyetli ancak muğlak bir terim- belirsiz taleplerde bulundular ancak bunun karşılığını tanımlamadılar.
Açık bir teklife en yakın şey Haziran 2023'te BM Özel Koordinatörü Feridun Sinirlioğlu'nun Afganistan'a yaptığı bir ziyaret sırasında ortaya çıktı.
Bu ziyaret sırasında Taliban yetkilileri, her yaştan kız çocuğunun eğitim almasına izin vermeleri halinde hükümetlerinin Afganistan'ı BM'de temsil edebileceği izlenimini edindiler. Ancak Taliban kesin bir teklif istiyordu ve bu teklifi hiçbir zaman alamadı.
BM üyesi ülkelerle yapılan istişarelerin ardından Sinirlioğlu'nun Güvenlik Konseyi'ne sunduğu raporda Taliban'dan kapsamlı bir dizi talepte bulunuldu ancak karşılığında rejimin kazanabileceği normalleşme yolu hakkında sadece belirsiz vaatler verildi.
Elbette daha işlemsel bir yaklaşımın Taliban liderliğini tanınma ve yaptırımların hafifletilmesi karşılığında politikalarını değiştirmeye ikna edeceği garanti değil. Bazı diplomatlar, kadın ve kız çocuklarının haklarının pazarlık konusu yapılamayacağını söyleyerek Taliban'la pazarlık yapma fikrine karşı çıkmaktadır.
Ancak böyle bir yaklaşım hiçbir zaman doğru dürüst test edilmedi. Batılı devletlerden ciddi bir taviz beklentisi olmayan Taliban, dünya sahnesinde meşruiyet kazanma konusunda sinik bir hale geldi.
Gelecek
Taliban gibi Suriye'nin yeni liderleri de militanbir hareketten geliyor. HTŞ 2017 yılında Nusra Cephesi adlı bir grup etrafında çeşitli silahlı grupların koalisyon kurmasıyla ortaya çıktı.
Ancak HTŞ önemli açılardan Taliban'a benzemiyor. Taliban'ın lideri çamur duvarlı bir köyde doğmuş, katı bir dini eğitimi savunuyor ve dış dünyanın kötü etkilerine karşı vaazlar veriyor. Buna karşılık HTŞ'nin liderleri dini inançlarına bağlı olsalar da Suriye'nin modern şehirlerinden çıkmış, genellikle üniversite mezunu ve daha fazla küresel bağlantı istiyorlar.
HTŞ'nin ılımlı söylem ve eylemleri, grubun geçmişteki bağlantıları ve büyük bir ülkeyi nasıl yöneteceğine dair süregelen sorular nedeniyle dünya çapında şüpheci bir kitle bulabilir.
Ancak Suriye'nin yeni liderleri Batı'nın gözüne girmek için Taliban'dan çok daha istekli görünüyorlar. Çünkü HTŞ liderleri kalkınma ve yeniden yapılanmanın Batı desteği ve yaptırımların hafifletilmesini gerektirdiğini anlamış görünüyorlar.Yeni yetkililer iktidara geldikleri ilk haftalarda gösterdikleri açıklıkla yönetime devam ederlerse dış güçler Şam'a güven duymaya başlayacaktır.
Ancak Suriyeli isyancıların dış güçlere daha kabul edilebilir mesajlar gönderiyor olması, yaptırımlardan Taliban'dan daha kolay kurtulacakları anlamına gelmiyor.
Bu tür sıkıntılar, geniş ekonomik kısıtlamalar yürürlükte kaldığı sürece devam edecek ve zaten yaptırımların çoğu, artık feshedilmiş olan Esad rejimini hedef aldığı için geçerliliğini yitirmiş durumda.
Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu gibi kurumlar, ABD'nin terörizmin devlet sponsoru olarak tanımlanması nedeniyle bloke edilmiş durumda ve bu da Washington'un bu kurumların yönetim kurullarında karar verici bir oy hakkına sahip olarak bu tür yardımlara karşı çıkmasını gerektiriyor.
AB gibi diğer aktörler de Suriye'ye kredi ve hibe verilmesine karşı düzenlemelerini sürdürüyor.
Ekonomik toparlanma için özel sektör faaliyetlerinin ve 2010'dan 2022'ye kadar yaklaşık yüzde 80 oranında daralan uluslararası ticaretin hızla yeniden başlaması da gerekecek. Ancak pek çok ülke vatandaşlarının Suriye ile iş yapmasını yasaklıyor. Suriye'nin merkez bankası yaptırımlar altında kaldığı sürece, finans kurumları da dünyaya kapalı kalmaya devam edecek.
Suriye ekonomisinin izolasyonunun devam etmesi, ekonomiyi daha da karanlıklara itme riski taşıyor. Eğer Suriyeliler dünya ile ticaret yapma izni alamazlarsa, bunun yerine son yıllarda ülkenin birkaç kazanç kaynağı arasında yer alan yasadışı endüstrilere daha fazla bel bağlayabilirler.
Suriye'de derinleşen bir ekonomik ve insani kriz Batı'nın jeopolitik çıkarlarına da zarar verebilir.
Batı hata yapmamalı
Uluslararası aktörlerin kararlı bir şekilde harekete geçmemesi halinde Suriye, Afganistan'da olduğu gibi krize daha da sürüklenmeye hazırlanıyor.
Bu kaderi önlemek için yabancı hükümetler, yaptırımların Suriye'yi daha derin bir ekonomik ve insani acil duruma sürüklemesini hızla engellemelidir.
Önümüzdeki haftalarda yabancı hükümetler, hem kendilerini doğrudan etkileyen terör yaptırımlarının hem de Esed rejimine uygulanan diğer ekonomik kısıtlamaların daha da hafifletilmesi karşılığında Suriye'nin yeni liderlerine net, gerçekçi ve zamana bağlı talepler sunmak üzere koordine olmalıdır.
Zira; beklemek ve izlemek kendi kendini yenilgiye uğratan bir stratejidir.