Foreign Policy: 7 Ekim, Ortadoğu'daki statükoyu ve jeopolitik dinamikleri değiştirecek mi?

Tarih, İsrail'in yaşadığı krizlerin ardından, bölgede keskin sonuçların ortaya çıktığını gösteren örneklerle dolu. Peki 7 Ekim, Ortadoğu'daki statükoyu ve jeopolitik dinamikleri değiştirecek mi?

1. resim

ABD'nin önde gelen yayın organlarından Foreign Policy'de, artık literatürde “İsrail'in soykırım savaşı” olarak adlandırılmaya başlanan sürecin, Ortadoğu'ya olası etkilerinin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.

Tarihsel olarak, bölgede yaşanan benzer gelişmelerin sonunda genellikle keskin değişimlerin yaşandığına dikkat çekilen analizde, Gazze savaşının ise farklı bir potansiyele sahip olmaya başladığı belirtildi.

Analizde ayrıca, Husiler'den Hizbullah'a, Suriye'den İsrail'e ve İran'dan Körfez ülkelerine kadar çok sayıda aktörün, topyekün bir savaştan çok şey kaybedeceğinin farkında olarak hareket ettiğine dikkat çekildi.

İşte Foreign Policy'de yayınlanan analiz:

Hamas'ın 7 Ekim'deki saldırısının, İsrail-Filistin çatışmasında ve Orta Doğu tarihinde derin bir dönüşüm yaratmasının nedeni anlaşılabilir.

Bu saldırıda, 1.200 İsrailli sivil ve askerin ölmesi ile 250 kadar kişinin rehin alınması da dahil olmak üzere yaşananlar, Hamas'ın acımasızlığını ortaya koydu.

İsrail ise, zaten yoksul olan halkı temel ihtiyaçlardan mahrum bırakan Gazze kuşatması ve ardından haftalarca süren hava saldırıları ile yaklaşık üçte ikisi kadın ve çocuk olmak üzere 30.000 Filistinlinin ölümüne neden oldu. İsrail bu saldırılarda 10.000 kadar Hamas savaşçısını öldürdüğünü tahmin ediyor.

Bu olaylar yeterince potansiyel dönüşüm ve kaos yaratmıyormuş gibi, bir de Hizbullah'ın İsrail-Lübnan sınırındaki etkisini artırması, Husilerin Kızıldeniz'deki uluslararası gemilere yönelik saldırıları ve İran yanlısı grupların Suriye, Irak ve Ürdün'deki ABD güçlerine yönelik saldırıları, modern Ortadoğu'nun daha önce hiç yaşamadığı bir şeyin ortaya çıkmasına ve gerçek bir bölgesel savaş riskini ortaya çıkardı.

1948 yılında yaşanan Arap-İsrail savaşını gözardı edilirse, İsrail-Hamas savaşı şimdiye kadar yaşanan en uzun savaş olarak kayıtlara geçti.

ABD Başkanı Joe Biden 25 Ekim'de yaptığı bir açıklamada;

“Artık 6 Ekim'deki statükoya geri dönüş yok."

ifadelerini kullandı.

İsrail'in ABD Büyükelçisi Michael Herzog ise Ekim ayı sonunda;

"İsrail 6 Ekim'de başka bir ülkeydi. 7 Ekim'den sonra ise başka bir ülke.”

açıklamasında bulundu.

Bölge ülkelerinden de açıklamalar peş peşe geldi. Ürdün Kralı Abdullah yaptığı değerlendirmede;

“Tüm bölge, artık uçuruma yuvarlanmanın eşiğinde.”

ifadelerini kullandı.

Gelinen noktada ise; krizin üzerinden neredeyse altı ay geçmesine rağmen, çatışmanın nereye gittiğine dair bir yaklaşım ufukta görünmüyor.

Bu süreçte Orta Doğu, bir bakıma öngörülebilir olduğunu kanıtlamıştır. Zira, bölgede yaşanan benzer krizlerin, çoğu zaman keskin sonuçlara yol açtığı görülmüştür.

Örnek olarak; 1973 savaşı Mısır-İsrail barışına yol açtı. Saddam Hüseyin'in Kuveyt'i işgali Madrid barış konferansını doğurdu ve Filistin'de yaşanan 1. İntifada, Oslo Anlaşmaları ile sonuçlandı.

Ancak bu sefer o kadar şanslı olunmayabilir.

Çünkü, bu krizden derin travma geçirmiş iki toplum çıkacak ve şu anda her iki toplumda da, değişim için gerekli olan liderlerden yoksun.

Bölgenin değişime karşı direnci ve ABD'de de dahil olmak üzere risk alabilecek liderlerin yokluğu düşünüldüğünde, yeni bir statükonun ortaya çıkıp çıkmayacağı belirsizliğini koruyor.

Bölgede hala çözülmesi gereken çok şey var ve ortaya çıkan faktörler, kriz sonrası yeni Orta Doğu'nun çarpıcı bir şekilde eskisine benzeyebileceğini gösteriyor.

Diğer yandan İran'ın Gazze krizini; Lübnan'daki Hizbullah, Irak ve Suriye'deki Şii milisler ve Yemen'deki Husiler gibi gruplardan oluşan direniş eksenini kullanarak İsrail ve ABD'nin başını belaya sokmak için kullanması da bölgedeki denklemi daha da karışık hale getiriyor.

Ancak mevcut çatışmanın en dikkat çekici özelliği, Husiler hariç bu tarafların nispeten itidalli davranmasıdır.

Zira, tüm tarafların topyekün bir savaşta kaybedecekleri çok şey var ve bundan kaçınmak istediklerinin sinyallerini açıkca verdiler.

Taraflar bunun yerine, tırmanma eşiğinin hemen altında kalmakla yetindiler. Ancak savaş uzadıkca tırmanma riski de devam edecektir.

Krizin başlamasından bu yana ABD ve Fransa'nın diplomatik çabaları ile, İsrail ve Lübnan arasında çeşitli görüşmeler devam etti ve resmi bir anlaşmanın temelleri atıldı. Anlaşma, Hizbullah birliklerinin Mavi hattan çekilmesini ve Lübnan Ordusu birliklerinin Hizbullah güçlerinin yerine bu noktaya konuşlanmasını hedefliyordu. Bu görüşmeler şu anda durdu ama muhtemelen yeniden başlayacak.

Irak'ta bulunan İran'a bağlı guruplar da yakın zamanda bir ateşkes önerdi ve ABD güçlerinin sınır dışı edilmesi için izledikleri yaklaşım büyük oranda son buldu. Basra Körfezi suları nispeten sakin. Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri ise ABD'nin İran'la savaşmasının bölge halkları tarafından hoş karşılanmayacağını belirttiler.

Suriye'de ise İsrail, İran'ın manevralarını engellemeye devam ediyor. Bab el-Mendeb Boğazı'nda ABD ve İngiltere'nin düzenlediği operasyonlar ve İran'ın ikmal çabalarının engellenmesi, Husilerin stoklarını olmasa da altyapısını yavaş yavaş yok ediyor. Ancak savaş uzar ve İsrail-Hamas ateşkesi sağlanmaz ise Kızıldeniz'deki kargaşa eninde sonunda artacak.

Sonuç olarak: bölgede 7 Ekim öncesi statükoyu ve jeopolitik dinamikleri temelden değiştirecek bir tırmanma riski görünmüyor. Yine de kartlar her an yeniden dağıtılabilir.

Tartışma