Foreign Policy: İsrail, ABD için stratejik bir yük olmaya mı başladı?
Gazze'deki savaş, Filistin halkını görmezden gelmeye çalışmanın aptalca bir strateji olduğunu ortaya koydu. İsrail, ABD için stratejik bir yük olmaya mı başladı?
ABD'nin önde gelen yayın organlarından Foreign Policy'de, artık altıncı ayını geride bırakan Gazze saldırılarının ABD ve İsrail arasındaki dengeleri nasıl etkilediğinin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
ABD'yi manipüle etme kabiliyetiyle övünen Netanyahu'nun özellikle Gazze saldırıları sırasında bu stratejisinin ABD'yi “esir almaya” başladığı belirtilen analizde, İsrail'in ABD için stratejik bir yük olmaya başladığı belirtildi.
Analizde ayrıca; Gazze'deki savaşın, Filistin halkını görmezden gelmeye çalışmanın aptalca bir strateji olduğunu ortaya koyduğu tespiti yapıldı.
İşte Foreign Policy'de yayınlanan analiz:
Joe Biden geçtiğimiz günlerde; "Ortadoğu'da 6 Ekim'deki statükosuna geri dönüş olmayacağını" açık bir şekilde bir defa daha ilan etti.
ABD'nin İsrail'e desteğini kararlılıkla sürdürmesi, İsrail'in 1948'de kurulmasından bu yana ABD'nin Orta Doğu politikasının değişmez bir unsuru oldu. İlk olarak ABD eski başkanlarından John F. Kennedy iki ülke arasındaki gelişmeler için 1962'de "özel ilişki" ifadesini kullandı.
Kennedy, Washington'un İsrail’le olan bağlarının "sadece İngiltere ile olan bağlarıyla benzer olduğunu" ifade etti.
2013 yılına gelindiğinde ise, o dönemin ABD Başkan Yardımcısı Biden; İsrail ile ABD arasındaki ilişkilerin duygusal/manevi bir bağlılık değil, stratejik bir bağlılık olduğunu" ifade etti.
Biden'a göre;
“Eğer İsrail olmasaydı, bir İsrail oluşturulması gerekirdi."
2020'de dönemin Başkanı Donald Trump;
"Ortadoğu'da olmamız gerekmiyor, sadece İsrail'i korumak istiyoruz"
diyerek ABD'nin önceki yaklaşımından farklı bir strateji ortaya koydu.
ABD-İsrail ilişkisinin özünü, Washington'un İsrail'e verdiği benzeri olmayan yardımlar oluşturuyor.
İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana ABD'den 300 milyar dolardan fazla askeri yardım alan İsrail, ABD'den en büyük askeri yardım alan ülke konumunda bulunuyor.
Washington, diğer silah anlaşmaları ve güvenlik yardımlarına ek olarak İsrail'e her yıl yaklaşık 3,8 milyar dolar vermeye devam ediyor.
ABD'nin bu tek yönlü ilişki karşılığında tam olarak ne elde ettiği ise belirsizliğini koruyor. Ancak verilen desteğin, ABD'nin Orta Doğu'daki çıkarları açısından kritik önem taşıdığı savunuluyor.
Örneğin Senatör Lindsey Graham İsrail'i "Amerika'nın” bölgedeki “gözü ve kulağı" olarak tanımlıyor.
İstihbarat alışverişinin stratejik bir değeri olsa da Gazze'de son altı aydır süren savaş bu ilişkinin olumsuz etkilerini, yani Washington'un İsrail'i ısrarla sahiplenmesinin Orta Doğu'daki stratejik konumunu nasıl zayıflattığını ve küresel imajına nasıl zarar verdiğini açıkça ortaya koydu.
Savaş, ABD'nin Orta Doğu politikasının temelinde yatan başarısızlıkları çarpıcı bir şekilde gösterdi.
Uzmanlara göre; ABD-İsrail ilişkilerinin köklü bir şekilde yeniden değerlendirilmesinin zamanı çoktan geldi.
İsrail'in Gazze'deki “toplu cezalandırma girişimi” tarihi bir boyuta ulaştı.
Gazzeli sağlık yetkililerine göre, resmi ölü sayısı şu anda büyük çoğunluğu kadın ve çocuk olmak üzere yaklaşık 32 bini geçti.
Gazze Şeridi'nin tamamında sivil altyapı sistematik olarak tahrip edilmiş durumda, açlık ve hastalık hızla yayılıyor. Gazze'deki durum o kadar kötü ki, ABD hükümeti şu anda şeride havadan yardım gönderiyor ve ABD, sözde müttefikinin kaldırmayı reddettiği kuşatmayı kırmak amacıyla yerleşim bölgesinin kıyısında bir iskele inşa etmek üzere 1.000 asker konuşlandırıyor.
Geçtiğimiz günlerde çatışmaların başlamasından bu yana BM Güvenlik Konseyi'ndeki üçüncü vetosunu kullanan ABD, acil bir insani ateşkes çağrısında bulunulması yönündeki bir kararı engelleyen tek ülke oldu.
İsrail şimdiye dek sistematik olarak Gazze'yi tahrip etmekten ve bölge sakinlerini öldürmekten öte uzun vadeli bir siyasi strateji ortaya koymadı.
Netanyahu’ya verilen destek bugüne kadarki en düşük seviyeye indi ve ülke içerisinde bile erken seçim çağrısı yapan protestolarla da karşı karşıya kalan Netanyahu, iktidardaki zamanının eninde sonunda sona ereceğini biliyor gibi görünüyor.
Ancak Biden, daha önce ABD'yi manipüle etme kabiliyetiyle övünen Netanyahu'yu etkilemek ya da İsrail'le olan özel ilişkiyi kuvvetlendirmek konusunda ya isteksiz ya da yetersiz kaldı.
Biden'ın giderek daha fazla hayal kırıklığına uğradığına dair haberler Beyaz Saray'dan dışarıya stratejik nedenlerle sızdırılmaya başlandı ve yönetim çatışmalara geçici bir ara verilmesini desteklediğini daha yüksek sesle dile getirmeye başladı.
Ancak politikalarda değişiklik yapılmadığı sürece bu boş söylemler hiçbir işe yaramayacak.
Batı Şeria'daki iki İsrailli askeri yapılanmaya yaptırım kararı alınması gibi sembolik eylemler Gazze'deki katliamı durdurmaz ve Washington'u suç ortağı olmaktan kurtarmaz.
Nitekim, muhtemelen bu eylemlere direkt olarak cevap verme amacıyla İsrail, Batı Şeria'daki yerleşim yerlerinde 3.400 yeni konutun inşasına izin verdi. Hatta bunu, Filistinlilere yönelik şiddetin tarihi seviyelere ulaştığı bir ortamda yaptı. ABD ise bu hamleyi cezalandırmak ya da engellemek için neredeyse hiçbir girişimde bulunmadı.
Netanyahu'nun kısa süre önce açıkladığı savaş sonrası planı, Gazze ve Batı Şeria'nın uzun süre askeri işgal altında tutulmasını öngören ve böylece istikrarsız bir geleceği teminat altına alan bir plan olmaktan öteye gitmiyor.
Netanyahu 7 Ekim'den bu yana defalarca bir Filistin devletinin kurulmasını engellemiş olmaktan "gurur duyduğunu" söyleyerek övünüyor ve tek başına bunu engellemeye devam edeceği vaadinde bulunuyor.
Netanyahu'nun bu planının aksine, Biden yönetiminin ilerleyen günlerdeki planında ise bir Filistin devleti kurulmasına yönelik bir "yol" haritası yer alıyor.
Gazze'deki savaş, Filistin halkının geleceğini görmezden gelmeye çalışmanın aptalca bir strateji olduğunu gösterdi.
Geçtiğimiz beş ay boyunca İsrail, ABD'nin çıkarlarına ve bölgesel istikrara aykırı olmasına rağmen, ABD'yi defalarca İran'la doğrudan çatışmaya zorlamaya çalıştı. İsrail ve ABD arasındaki üst düzey askeri tatbikatlar, İsrail'in İran'daki büyük doğalgaz boru hatlarına yönelik son saldırısı ve İran destekli gruplar ile ABD arasında Orta Doğu'da devam eden gerginlik bölge çapında bir felakete yol açma riski taşıyor.
Tüm bu nedenlerle artık Washington'un, İsrail'in ABD çıkarlarına aykırı davranışlarını görmezden gelerek büyük miktarlarda yardım vermeyi bırakması gerekiyor. Ayrıca, bu feci savaşın bir an önce sona ermesi ve İsrail-Filistin çatışmasına kalıcı bir siyasi çözüm bulunması için uğraşması gerekiyor.
Biden yönetimi Netanyahu hükümetinin peşinden uçuruma doğru gitmek veya yolunu değiştirmesi için baskı uygulamak arasında bir seçim yapmak zorunda.