Foreign Policy: Kılıçdaroğlu'nun kazanması Türk dış politikası için ne anlama gelecek?

Erdoğan'ı ancak Tanrı'nın bir eylemi yerinden edebilir. Belki de 6 Şubat depremi tam da buydu. Millet İttifakı, Türkiye'nin dış politika aktivizmine son vereceğini taahhüt ediyor. 

1. resim

Görünen o ki, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı ancak Tanrı'nın bir eylemi yerinden edebilir. Belki de 6 Şubat depremi tam da buydu.

Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP ) Genel Başkanı ve altı partili koalisyonun cumhurbaşkanlığı için için seçtiği Kemal Kılıçdaroğlu, 14 Mayıs'ta yapılacak seçimlerde Erdoğan'a meydan okuyacak.

Ancak Kılıçdaroğlu liderliğinde bile Erdoğan'ın kaybedeceğine inanmak zor görünüyor.

Peki Kılıçdaroğlu'nun kazanması Türk siyaseti ve dış politikası için ne anlama gelecek?

Bazı Türk ve Batılı yorumcular, Kılıçdaroğlu'nun kazanması durumunda Türkiye'nin bir kez daha; demokratik, müreffeh, Avrupa Birliği üyeliğini sürdürmeye hazır ve NATO müttefikleriyle daha uyumlu olabileceğine inanıyor. Erdoğan'ın yenilmesi ve görevi bırakması şüphesiz milyonlarca Türk için rahat bir nefes olacaktır.

Kılıçdaroğlu ve ortaklarının nasıl bir politika izleyeceklerini ve ülkeyi nasıl yöneteceklerini söylemek zor. Kılıçdaroğlu'nun liderliğini yaptığı Millet İttifakı, Erdoğan'a karşı nefretle birleşmiş ancak ideolojik olarak farklı görüşlere sahip olan bir koalisyondur.

Kılıçdaroğlu'nun sol-merkez CHP'sine ek olarak, ittifak Türkiye'nin aşırı sağcı milliyetçilerini temsil eden İyi Parti 'yi ve sırasıyla AKP'den ayrılan Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu liderliğindeki iki merkez sağ partiyi kapsıyor. Diğer üye ise, 2001 yılında AKP ile birlikte kurulan dindar milliyetçi muhafazakar Saadet Partisi.

Ancak Kılıçdaroğlu ve arkadaşlarının öne sürdüğü gibi; Türkiye'nin siyasi kurumlarında köklü değişiklikler yapmak ve anayasal ve yasal değişiklikleri acilen uygulamak, dedikleri kadar kolay olmayacak.

Konu daha adil ve demokratik bir siyasi sistem istemeye geldiğinde, 74 yaşındaki Kılıçdaroğlu'nun doğru yerde olduğuna inanmak için bazı nedenler var. Kılıçdaroğlu'nun tam olarak neye inandığını bilmek zor, ancak ana muhalefet lideri olarak görev yaptığı süre boyunca, Erdoğan'ın iktidarı ele geçirme zeminine karşı kendisini sorumlu bir siyasetçi ve demokrat olarak konumlandırdı.Bir defasında Ankara'dan İstanbul'a adalet yürüyüşü gerçekleştirdi.

Ancak bazı parti üyeleri CHP'nin iç işleyişini demokrasiden yoksun olduğu için eleştirdiler. Ayrıca, Erdoğan'ın gerçekçi rakiplerinin en zayıfı olmasına rağmen kendisini Cumhurbaşkanlığı adayı olarak Millet İttifakı'na dayatma biçimi, mizacı ve demokratik itibarı hakkında soru işaretleri uyandırıyor.

Bunlar göz önüne alındığında, Kılıçdaroğlu'nun cumhurbaşkanlığına yerleştikten sonra cumhurbaşkanlığı yetkilerinden vazgeçmek isteyeceğinden nasıl emin olunabilir? Ne de olsa, politikacılar genellikle gücü devretmeyi değil, biriktirmeyi severler.

Kılıçdaroğlu, Millet İttifakı'nın başkanlık sistemini kaldırma sözünü yerine getirmek istese bile, hırslı başkan yardımcıları Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş'ın aynı fikirde olacağının garantisi yok.

Bazı büyük meselelerde ise Millet İttifakı pek güven telkin etmiyor. Örneğin ittifak, “düşünce, fikir ve ifade özgürlüklerini güçlendirme” sözü veriyor. Bununla birlikte, bu sözün Kürt milliyetçileri ve Gülencileri de kapsayacak şekilde uzanıp uzanmayacağı belirsiz. Bu konuda ittifak sessiz. Belki bu iyi bir siyaset ama Kılıçdaroğlu'nun haksız yere terörist olmakla suçlanan akademisyenler, hukukçular, gazeteciler ve sıradan insanlardan oluşan kişilerin serbest bırakılması ve rehabilite edilmesi gerektiğini doğrudan söyleyememesi çarpıcı.

AKP gibi Kılıçdaroğlu ve arkadaşları gibi. Suriyeli mültecileri de kendi ülkelerine geri göndermek istiyor. Türkiye'de popüler bir pozisyon olmasına rağmen, canlarını kurtarmak için kaçan ve Türk toplumuna katkıda bulunan yoksul Suriyelileri Kılıçdaroğlu'nun talimatıyla, Suriye'nin acımasız rejimine iade etmek nasıl değerlendirilebilir.

Türkiye siyasetinin merkezi bir draması olan Kürt meselesi konusunda Kılıçdaroğlu, partisini Kürtlerle işbirliğine açık hale getirerek olumlu bir değişime öncülük etti. Yine de herhangi bir yaratıcı politika çözümüne sahip görünmüyor. Sözde bilge adamlardan oluşan bir konseye hitap etmesi ve görünüşte tavsiyeler sunması önerisi, sadece kutuyu yoldan aşağı tekmeleme çabası olabilir.

Dış politika söz konusu olduğunda ise Millet İttifakı, Türkiye'nin dış politika aktivizmine son vereceğini söylüyor.

Millet İttifakı AB üyelik sürecini yeniden başlatmak ve Osman Kavala'nın serbest bırakılması da dahil olmak üzere çeşitli adımlar atmak istiyor. İttifak muhtemelen Türkiye'nin satın aldığı S-400 hava savunma sistemlerini Rusya'ya iade ederek, F-35 müşterek taarruz uçağı programına geri dönmek için girişimlerde bulunacak.

Kılıçdaroğlu aynı zamanda Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad rejimiyle ilişkileri normalleştirmek istiyor. Erdoğan da, Esad'la ilişkileri normalleştirmeye de yöneldi. Kılıçdaroğlu kazanırsa Türk devlet başkanı olarak Şam'a ilk ziyaretlerinden birini yaparsa kimse şaşırmayacaktır.

Ayrıca ittifak, yalnızca Türkiye'nin tanıdığı “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin müktesep haklarını koruma hedeflerini sürdüreceğini” beyan etmektedir. Bu, Ankara'nın AB ile ilişkilerini kesinlikle karmaşıklaştıracaktır.

Millet İttifakı ilginç bir şekilde ABD'den bahsetmiyor. Bunun nedeni muhtemelen, Türklerin uzun süredir ABD dış politikası hakkında açıkça olumsuz görüşlere sahip olmalarıdır.

Kılıçdaroğlu'nun son 10 yılda Washington'u iki kez ziyaret etmesi dikkat çekiyor. Her iki seferde de gezisini Türk basınından ve rakiplerinden saklamaya çalıştığını sezmemek elde değildi. Bu yaklaşım, Kılıçdaroğlu'nun Ankara'nın en önemli ilişkilerini ele alma biçimini yansıtıyor ve ikili ilişkiler için pek de iyiye işaret değil.

Tartışma