Foreign Policy: Ukrayna’nın Batılı değerlerin savunulması çağrısı diğer ülkeleri nasıl etkiliyor?

Ukrayna’nın savunulmasında kullanılan “Avrupa medeniyeti” söylemi, sömürgecilik karşıtı ideallerle çatışıyor. Bu söylem, Ukraynalılarda güçlü bir motivasyon yaratsa da Avrupa’nın sömürgeci döneminin kurbanı olan uluslara itici geliyor.

1. resim

Rusya-Ukrayna Savaşı’nın başından itibaren Kiev yönetimi, Rus saldırganlığına karşı Ukrayna’nın Avrupa’nın güvenliğinin sağlanmasında kritik rol oynadığını dile getirdi. Dahası Avrupalı aktörler de savaşı demokrasiler ile otokrasiler arasındaki mücadele şeklinde göstererek Ukrayna’nın savunulmasını Avrupa’nın değerlerinin savunulması argümanı üzerinden temellendirdi.

Şüphesiz bu söylemler, AB’nin Ukrayna’ya askeri ve ekonomik yardımlarda bulunmasını kolaylaştıran bir motivasyon unsuruydu. Fakat Avrupa’nın sömürgeci geçmişi nedeniyle Rus saldırısı altındaki Ukrayna’nın desteklenmesi meselesi, Afrika ve Latin Amerika’daki eski sömürge milletlerinden beklenen desteği alamadı.

Foreign Policy’de yayınlanan “Ukrayna’nın Batılı değerlerin savunulması çağrısı diğer ülkeleri nasıl etkiliyor?” başlıklı makale de bu konuya odaklanıyor. Emily Couch ve Kimberly St. Julian-Varnon tarafından kaleme alınan analizde “Ukrayna’nın savunulmasında kullanılan “Avrupa medeniyeti” söylemi, sömürgecilik karşıtı ideallerle çatışıyor.” cümlesi yer alıyor.

İşte Foreign Policy’de yayınlanan o analiz:

Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik müdahalesinden bu yana, Ukrayna’nın askeri yardım, mali destek ve nihai olarak Avrupa Birliği ve NATO’ya üyelik talepleri sıklıkla Avrupa’nın ve Avrupa değerlerinin savunulması söylemiyle meşrulaştırıldı.

Haziran 2022’de New York Times’a verdiği röportajda Ukrayna Dışişleri Bakanı Dmitry Kuleba, ülkesinin AB’ye katılmasının önem arz ettiğini vurgularken; AB’nin Vladimir Putin liderliğindeki Rusya’ya kıyasla liberal olduğunun altını çizdi. Benzer bir şeklde Ukrayna Cumhurbaşkanı Vladimir Zelenski de Ukrayna’nın Avrupa’nın yaşam tarzını korumak için mücadele eden kurallara, değerlere, eşitliği ve adalete dayalı bir devlet olduğunu dile getrdi. Bu, Ukraynalılarda güçlü bir motivasyon sağlasa da Avrupa’nın sömürgeci döneminin kurbanı olan uluslara itici geliyor.

Kiev Sosyoloji Enstitüsü tarafından Ağustos 2022’de yapılan bir ankete göre Ukraynalıların %96’sı ülkelerinin AB’ye katılmasını destekliyor. Rating adlı sosyoloji grubu tarafından yapılan bir başka anketet ise Ukraynalıların %50’si kendisini Avrupalı olarak tanımlarken; %30’u bunu belirtmedi. Bu noktada belirtmek gerekir ki; “Avrupalılık” duygusu, 2013-2014 “Euromaidan” olaylarından sonra katlanaak arttı. Nitekim İlko Kucheriv Demokratik Girişimler Vakfı’na göre, AB entegrasyonuna verlien destek, 2014’ten sonra yükselişe geçti. Örneğin Aralık 2013’te %47 olan oran 2014’te %57’yi buldu.

Nijerya asıllı Ukraynalı araştırmacı Alice Zhuravel, Avrupalılığın Ukraynalı kimlği açısından önemine vurgu yapanların başında geliyor. Zhuravel, Ukraynalı kimliğinin defalarca yağmalanarak yok edildiğini belirtirken; yaşanan süreçlerin bu kimlği canlandırdığını ve bu kimliğin en temelde Avrupalılık olduğunu dile getiriyor.

Bilindiği gibi, Ukrayna’nın Rusya’ya karşı ortaya koyduğu savunma, tüm dünyayı şaşkına çevirdi. Pek çok kişi, Ukrayna ordusunun başarısını, sivillerin yüksek moraline bağladı. Rus barbarlığı karşısında kendilerini Avrupalı olarak gören insanların morali, kuşkusuz Ukrayna’nın direnişinde belirleyici rol oynadı. Üstelik bu söylemler, motivasyon sağlamanın ötesinde AB’yi de askeri ve ekonomik yardımlar konusunda teşvik etti.

Bu noktada ifade etmek gerekir ki; Avrupa’nın Ukrayna’yı değerler üzerinden kucaklaması, Ukrayna’nın haklı savaşının sömürgecilik karşıtı doğasına gölge düşürüyor. Hatırlanacağı üzere, savaşın ardından Zelenski, Afrikalı medya temsilcileriyle konuşurken Rusya’yı sömürgeci olarak nitelendirmişti.Hatta bu süreçte Ukraynalılar, sosyal medya gruplarına katılarak Rusça sokak isimlerini kaldırmayı teşvik eden sömürgecilik karşıtı söylemler kullandılar. Rus emperyalizmi vurgusu, Doğu Ukrayna ve hatta Polonya üzerindeki tartışmalarda dikkat çekti. Ancak Rus sömürgeciliği bununla sınırlı değil. Rusya’nın Çeçenistan, Orta Asya ve Kafkasya’daki zulmü yeteri kadar bilinmiyor.

Bilindiği gibi, Frantz Fanon ve Aimé Césaire ikilisi, 1950 tarihli makalesi “Sömürgecilik Üzerine Söylem”de Avrupa’nın kendi uygarlaştırma misyonuna ve “Avrupalı” ideallerine olan inancına meydan okuyarak “Avrupalılık” konusunda güçlü eleştiriler sunmuştu . Césaire, imparatorluk ülkelerinin imparatorluk adına yaptığı ahlaksızlıklara ve zulümlere dikkat çekmişti. Elbette Avrupa yanlısı söylemin Avrupa sömürgeciliğinin şiddet ve sömürüsünün en çok hissedildiği Küresel Güney’de Ukrayna'nın davasına yardımcı olmaması şaşırtıcı değil.

Bu ters tepme durumunun ilk örneği, Ukraynalı mültecilerinin durumunun Orta Doğu veya Afrika’dakilerden farklı olduğunu; çünkü Ukraynalıların “kendilerine benzediğini” veya “uygar” olduğunu iddia eden Batılı gazetecilere ve devlet yöneticilerine verilen yanıt oluşturdu. Bu duyarsız açıklamalardan Ukraynalılar sorumlu olmasa da gelişen tepki, Ukrayna'yı hem “uygar” bir Avrupa devleti hem de sömürge karşıtı bir aktör olarak konumlandırmak arasındaki doğal gerilimin neticesi.

Pek çok Afrika ülkesi çatışmalar konusunda bağlantısız bir duruş sergilemeye devam ediyor. Bunun nedenleri kıtanın kendisi kadar çeşitlilik arz ediyor. Pek çok Afrika ülkesi, tahıl ve ayçiçek yağı gibi Rusya ve Ukrayna’dan tedarik edilen gıda maddelerine bağımlı ve bu da ülkeleri zor durumda bırakıyor. Rusya’ya tavır almak, tahıl sevkiyatlarını ve kapsamlı Rus ihracatını tehlikeye atmaya devam edebilir ve Wagner nedeniyle şiddete neden olabilir. Üstelik Afrika, Ukrayna'nın aldığı Batı yardımını asla almayacağını defalarca gördü.

Güney Sudanlı insan hakları aktivisti Peter Biar Ajak, bu çelişkinin birçok Afrika ülkesini nasıl Ukrayna’nın tezlerinin savunulmasından uzaklaştırdığının altını çizdi:

Fransız Afrika’sında Fransa, egemenliklerini ihlal ederek bu ülkelere hükmetmeye devam ediyor. ABD ve Batı, Fransızların Afrika'daki faaliyetlerine göz yumuyor. ABD, yalnızca Ruslar ya da Çinliler yaramazlık yaptığında sesini yükseltiyor ama bu ülkeler, Fransa tarafından yakılıp yıkılırken sanki hiçbir şey olmuyor gibi davranılıyor. Bu gerçekten Ukrayna anlatısına zarar veriyor.

Ayrıca Ajak, Avrupa ülkelerinin mülteci politikalarının ikiyüzlülüğüne de dikkat çekiyor ve ırkçılık suçlaması yöneltiyor. Ajak’ın yorumları, Avrupa sömürgeciliğine yönelik eski eleştirilerle örtüşüyor. Bazıları Afrika’nın tepkilerini tenkit etse de Ukrayna ve Batılı müttefikleri bunlara kulak vermeli. Algılanan ikiyüzlülük, Ukrayna’nın sahadaki hedeflerine zarar veriyor.

Brookings Enstitüsü’nün Afrika'daki Twitter kullanıcılarıyla ilgili Haziran 2022’de yaptığı bir araştırma, Afrika merkezli milyonlarca Twitter kullanıcısının ilk işgale ve bunun sonucunda 2022 yazında ortaya çıkan gıda krizine nasıl tepki verdiğini gösteriyor. Kullanıcılar, sıklıkla kitlesel şiddet ve mağduriyet örneklerini gündeme getirdi. Dolayısıyla mevcut durumda medyanın Ukrayna’daki savaşa olan düşük ilgisi, Avrupa'nın Küresel Güney’e olan ilgisizliğiyle ilişkili.

Afrika’da olduğu gibi, Latin Amerika ülkelerinin çoğunda da savaşa yönelik kararsızlıklar, Ukrayna’dan ziyade Kiev’in müttefiklerinin kimliğinden kaynaklanıyor. New Mexico Üniversitesi’nde çalışan Dr. Luis Herrán Avila, bu meseleyi şu şekilde yorumluyor:

ABD'nin savaşta bu kadar önemli bir rol üstlenmesi, Latin Amerika’daki pek çok kişinin, Ukrayna’nın davasının meşruiyetinden şüphe etmesine neden oldu. ABD’nin etkinliği, Latin Amerikalının Ukrayna davasına sempatiyle yaklaşmasını çok zorlaştırdı.

Manuel Férez de sömürgeciliğe yapılan her türlü atıfın Rusya’dan ziyade NATO, ABD ve AB’yi hedef aldığını belirtiyor. Bu noktada iki soru ortaya çıkıyor: Birincisi; Ukrayna, sömürgecilik karşıtı kimlikleriyle birçok açıdan sömürgecilik tarihiyle tanımlanan bir siyasi topluluğun üyesi olma arzusu arasındaki gerilimi nasıl aşabilir? İkincisi; ülke, hayatta kalma mücadelesi verirken bu soruyu sormak ya da Ukraynalılardan yeni taleplerde bulunmak mantıklı mı?

İlk soruya geçici de olsa bir yanıt, halklar arası girişimler aracılığıyla verilebilir. Yakın geçmişte Chatham House'da düzenlenen “Ukrayna Savaşı’nın Sona Ermesi: Sahte Barışın Tehlikeleri” başlıklı etkinlikte, düşünce kuruluşunun Ukrayna Forumu Başkanı Orysia Lutsevych ve Ukraynalı avukat Kateryna Busol’un liderlik ettiği Latin Amerikalı gazetecilerin yer aldığı delegasyon buna örnek teşkil edebilir. Zira bu tür girişimler, ekonomik veya siyasi nedenlerle Rusya'yı reddetmek istemeyen hükümetleri atlatmanın bir yolunu sunuyor. İkinci sorunun cevabı, pek çok Ukraynalının Küresel Güney vatandaşlarına ulaşmasından ve onlardan bir şeyler öğrenme konusundaki istekliliğini göstermesinden geçiyor.

Ukrayna’nın NATO üyeliği hala zor olsa da AB üyeliği ihtimal dahilinde. Mayıs 2022’de yapılan Eurobarometer anketine göre AB vatandaşlarının %71’i Ukrayna’nın “Avrupa ailesinin” bir parçası olduğunu düşünüyor. Avrupa Konseyi de işgalin birinci yıl dönümünde yaptığı açıklamada aynı duyguyu dile getirdi. Bazı Avrupa ülkeleri, sömürgeci geçmişleriyle hesaplaşma yönünde küçük adımlar atsa da tarihe ilişkin yaygın bilgisizlik ve inkar devam ediyor.

Oysa kıtadaki desteğin yüksek olduğu bir dönemde Ukraynalıların mücadelelerinin sömürgecilik karşıtı doğasına vurgu yapması, Ukraynalıların Avrupalı olmanın ne anlama geldiğini yeniden şekillendirecek benzersiz bir konuma sahip olduğu anlamına geliyor.

Kuşkusuz bu ülkelerde kamuoyunun değişmesi bir gecede gerçekleşmeyecek. Neredeyse bir asırlık Sovyet ve Rus propagandasını ve maddi yatırımı ortadan kaldırmak, aynı zamanda Avrupa kimliğinin sömürgeci kökenleriyle boğuşmak ve halklar arasında yeni ve kalıcı bağlantılar kurmak onlarca yılı bulacak bir iş. Ukrayna’nın bu konuda elini çabuk tutup tumayacağını, mucizeler yaratıp yaratmayacağını zaman gösterecek. Ancak sicil inisiyatiflerin geliştirilmesi oldukça mühim.

Tartışma