G-7 dünyadan ne istiyor?

Ukrayna-Rusya Savaşı’nın uzamasına yönelik politikaları destekler nitelikte bir siyaset izleyen, başlangıçta ekonomik amaçla oluşturulmuş G-7 topluluğunun, Gazze’ye başlatılan saldırıdaki tavrı yeni dönemde üstlendiği farklı rolü de açığa vurdu.

1. resim

2013 yılından bu yana Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) dengesiz yapısının uluslararası jeopolitik ortamın emniyetini sabote eder hale geldiği, Türkiye tarafından “Dünya 5’ten Büyüktür” söylemiyle defalarca dile getirildi.

Çok taraflı uluslararası kurumların ve BM Genel Sekreterliği gibi makamların aşınan itibarı, Suriye İç Savaşı’ndan başlayarak Ukrayna-Rusya Savaşı’nın durdurulmasını imkansız hale getirdiği gibi, bugün Gazze Şeridi’nde yaşanan katliam karşısında da çaresiz.

BM’nn itibarının hangi seviyeye indiğini ölçmek isteyenler geride bıraktığımız hafta, İsrail’in BM Daimi Temsilcisi Gilad Erdan’ın küstahça açıklamalarını inceleyebilirler. Erdan, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’i istifaya davet eden açıklamasında, BM temsilcilerine Filistin topraklarına girmeleri için vize vermeyeceklerini ilan ederken, İnsani İşlerden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı Martin Griffith’in vize talebini reddetmiş olmalarını da bir övünç kaynağı olarak sundu.

İsrailli diplomatın, BM yetkililerini kast ederek “onlara bir ders verme zamanı geldi” ifadesini kullanması karşısında kurumların ve ülkelerin sessizliği ise izah edilebilir gibi değil. Peki İsrailli diplomatı bu açıklamaları yapmaya iten neydi?

BM Genel Sekreteri Guterres’in bugün Gazze’de yaşananların tarihsel bir bağlamı yani 60 yıldan uzun zamana dayanan bir geçmişi olduğunu, dolaylı olarak İsrail’in hiçbirine uymadığı BM Güvenlik Konseyi kararlarını hatırlatmasıydı, bu tepkinin sebebi. Guterres’in pek çok sebepten ötürü istifası istenebilir ama herhalde görev süresindeki bu en haklı açıklamalarından ötürü değil.

Karabağ’a davet edilen BM Gazze Şeridi’ne giremiyor

19 Eylül 2023’te Azerbaycan’ın Karabağ’daki yasadışı terör unsurlarına karşı yürüttüğü 24 saatlik operasyon hafızalarda taze. Bu operasyonun ardından Fransa, Karabağ’daki Ermeni nüfusa karşı etnik temizlik yürütüldüğü iddiasını dillendirmiş, bunun üzerine Bakü yönetimi bir BM heyetinin bölgeye gelerek inceleme yapmasına izin vermişti.

Söz konusu inceleme sonucunda Fransa’nın dile getirmeyi üstlendiği dezenformasyon operasyonunun “palavradan” ibaret olduğu bizzat BM yetkilileri tarafından ortaya konmuş ve Karabağ’da etnik temizlik yürütüldüğü iddialarının zemini olmadığı ispatlanmıştı.

Günümüzde ise günde ortalama 500 sivilin katledildiği bir katliam dünyanın gözü önünde yürütülmekte, bu katliamı uygulayanlar bölgede ateşkes ilan edilmemesini sağlamakla gurur duyarken, BM’nin Gazze’ye girişini engellemekle övünebilmekteler.

Peki Azerbaycan’ı asılsız etnik temizlik iddialarıyla gündeme getiren, İsrail’e saldırılarında her türlü yeşil ışığı yakan Fransa başta olmak üzere G-7 ülkeleri (ABD, İngiltere, Kanada, Fransa, Almanya, İtalya, Japonya) bu manzaraya ne demektedir? “İsrail operasyonlarını sivilleri gözeterek sürdürmeli”… Hay Allah, bu önemli uyarıyı yaparken mühim bir hususu atlamışlar ama. “Lütfen” diyerek söyleseler İsrail muhakkak operasyonu yürütme tavrını değiştirecektir.

BM Güvenlik Konseyi’nin durumundan daha tehlikeli olan şey G-7’nin değişen amacı

BMGK, 5 ülkenin jeopolitik çıkarlarının zıtlaşması nedeniyle işlevsizleşirken uluslararası toplum için daha büyük bir tehdidin gelişip serpildiği anlaşılıyor. ABD, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) başta olmak üzere Birinci Soğuk Savaş’tan kalma halihazırda içerisinde bulunduğu uluslararası kurumları arzu ettiği istikamette güdemediği için yeni ittifaklar yaratmakta ya da elindeki mevcut enstrümanların karakterini değiştirmekte.

Çin’i çevrelemek için 2021 yılının Eylül ayında icat edilen AUKUS ittifakı, bu yeni aparatların en parlak örneği. Dönüştürülen enstrümanlara örnek olarak ise G-7 oluşumu dikkat çekici bir performans sergiliyor.

Ukrayna-Rusya Savaşı’nın uzamasına yönelik politikaları destekler nitelikte bir siyaset izleyen, başlangıçta ekonomik amaçla oluşturulmuş G-7 topluluğunun, Gazze’ye başlatılan saldırıdaki tavrı yeni dönemde üstlendiği farklı rolü de açığa vurdu. Bugün netleşen manzarada uluslararası toplumda G-7 ülkeleri haricinde İsrail’e destek veren bir ülke olmadığı açık.

ABD Başkanı,’nın Fransa Cumhurbaşkanı’nın, İngiltere, Almanya ve İtalya Başbakanlarının hızla Tel Aviv’e koşarak bağlılık bildirmeleri, G-7’nin üstlendiği yeni misyonun uluslararası diplomasiye yansımaları olarak değerlendirilmeli. İkinci Dünya Savaşı’nın galip ve mağlup ülkelerini biraraya getiren, İkinci Dünya Savaşı’nın mağlup faşist devletlerini devşiren bu hibrit koalisyonun 1920’lerdekine benzer şekilde Atlantik-Avrupa hegemonyasını yeniden Asya ve Afrika’da hakim kılmaya soyunduğunu tespit etmek herhalde yanlış olmayacaktır.

16’ıncı yüzyıldan itibaren sömürüye dayalı biriktirdikleri sermaye ile refah toplumları inşa eden bu grup, 21’inci yüzyılda hammadde kaynağı ya da pazar olarak gördükleri ülkelerden tasfiye edilmelerine karşı saldırıya geçmiş durumda. Yani 2014 yılında Kırım’ı ilhak etmesi nedeniyle G-7’den çıkartılan Rusya’nın Dışişleri Bakanı Lavrov’un, Mayıs ayında Hiroşima’da düzenlenen G-7 zirvesini eleştirirken “Bu grup Rusya’yı ortadan kaldırmak istiyor” demesinin altının dolu olduğu anlaşılıyor.

Çin Dışişleri Bakanlığı da Hiroşima zirvesi sonrasında G-7’yi uluslararası barışı engellemekle suçlamış ve “bu grubun davranışları üzerinde düşünmesi ve rotasını değiştirmesi gerektiği” ifadelerini kullanmıştı.

Gazze’ye yönelik İsrail saldırısı sona erdiğinde G-7 ülkeleri ile dünyanın geri kalanı arasındaki uçurumun derinleşeceğini dikkate alarak, bu ülkelerle ilişkilerin yeniden ele alınacağı bir sürecin başlaması kaçınılmaz olacaktır.

Tartışma