Geminin güvertesinde
Medeniyetler, elverişli coğrafyanın ve bu coğrafyaya münasip şekillendiricilik yapabilecek yaratıcı bir azınlığın eseridir. Dünden müdevver her şeyi iyi kötü demeden rafa kaldırmayı marifet sanmamız başımıza gelecek belaların en küçüğü.
Kültür pesimizminin 20. Asır’da ortaya çıkması tesadüf değildir; zira şartlar bu ortaya çıkış için elverişlidir. Merhum Cemil Meriç’in de dikkatini çeken Arnold Toynbee’nin medeniyetin çöküşü üzerine mülahazaları, Oswald Spengler’in de asabını bozan rehberlik sorununa işaret eder.
Bir medeniyet, elverişli coğrafyanın ve bu coğrafyaya münasip şekillendiricilik yapabilecek yaratıcı bir azınlığın eseridir. Bu noktada zikredilmesi gereken bir ara malumat da şudur: “Kültür” kavramının kendisinden türetildiği Latince “Colere” fiili, toprağı ekip biçmek, şekil vermek, biçimini değiştirmek anlamına gelmektedir.
Bir yaratıcı azınlık çıkar; bir şekil, şemal ortaya koyar ve bu şekil, azınlığın takipçisi kitle tarafından kabul görür. Medeniyetin ortaya çıkışının kısa ve kabaca tarifi budur. Medeniyetin çöküş süreci de aynı sahnenin devamı niteliğindedir.
Kalabalığa pişdarlık edecek bir azınlık bulunamaz olur, yaratıcı güç şu veya bu şekilde medeniyeti besleyemez hale gelir, akabinde seyreyleriz gümbürtüyü. İftihar edilecek yegane varımız, mazinin şanlı devirleri, istikbalin ütopik hülyalarıdır artık.
Adetimdir, Bursa’ya gidince, aracı Setbaşı civarına parkedip, Kayhan Çarşısı’ndan yürürüm; Tuz Pazarı, Koza Han, Ulu Cami, Tahtakale, Üftade Hazretleri… Değişmeyen rota. Severim bu rotayı ve sevinirim bu istikameti zevk etmeyi.
Son ziyaretimde, Kayhan Çarşısında on sekiz yaşlarında bir çocuğa tesadüf ettim. Garsonluk yapıyor bir lokantada “buyurun bugün sizi biz misafir edelim” dedi. Doğrusu rikkatime dokundu. Yaşıtlarını tanıyorum zira, böyle bir laf sadır olmaz kendilerinden.
Sonra bir baktım, arkasında bir pir-i fani var, muhtemelen dükkanın sahibi. Bir gencin sahip olabileceği en büyük zenginliğe sahip olmuş bu genç. Bir ustası olmuş, kendisini şekillendiriyor bu usta.
Ona kulak veriyor bizimki, tarif ettiği üzere hoşamedi ediyor yoldan geçenleri. Kuralları gencimiz değil pir belirliyor. Efendim yeni trendleri gençler daha iyi takip ediyor, ona kulak verelim kaygısı yok büyüğümüzde belli ki. Minnet duydum her ikisine de. Yarım dakikalık mükaleme beni ümitvar kıldı.
Rasulullah’ın (SAV) saadetle ferman ettiği
“Gençlerinizin en hayırlısı ihtiyarlarınıza benzeyendir. İhtiyarlarınızın en şerlisi, gençlerinize benzeyendir”
hakikatini düşünüyorum bir süredir. Sebeb-i hılkat-ı âlemin her sözünün her bir kimseye nice dersi ve ibreti olduğuna inanırım. Aklıma mezkur genç geldi derken nedensiz.
Kerata garsonluk yapmıyor ders veriyor adeta. Sonra bir soru çıktı karşıma: elliye doğru gidiyorum. Şunca senedir, gençlere bu kadar rüşvet verilen bir döneme denk geldik mi? Standartları gençlerin belirlediği bir toplum gördük mü? Haydi biz ihtilal çocuğuyuz, standartlarımız sadmeli; bizden evvelkiler şahit olmuş mu? Bizde bir arıza vardır belki, Asya’da, Avrupa’da, Çin’de, Maçin’de var mı bir emsali?
Baktım yok. Varsa da bendenizin haberi yok. “Kanka” diye hitap eden yetmişlik abiyi görünce “iyi halt ediyorsun abi afferin” deyişim içimden, bir kaygı sebebiyle. Kalabalıklarımıza pişuvalık edecek yaratıcı azınlığımız zaten yok gibi.
Eskilerin Kaht-ı rical dediği şeyi yaşıyoruz. Bizim ve bizden önceki kuşağın en büyük bahtsızlığı da hakikaten kıymetli adamlar görmüş ve dinlemiş olmamızdır. Şimdi sayılarının giderek azaldığını görüp bir çöküş arefesinde olduğumuzu hissediyoruz. Ne mutlu gençlere ki, yok oluşuyla kendilerini mahzun edecek böyle hazlar nedir bilmiyorlar. Ignorance Is Bliss böyle bir şeydir. Kutsal cehalet.
Ne mutlu devrimcilerimize, feministlerimize; pederşahilik diye bir zenginliğimiz yok artık. Boğaziçi Üniversitesi’nde cinsiyetsiz tuvalet açtırmayı büyük başarı zanneden bir bayan arkadaşıma
“Klozete ayakta işeyen ayılarla aynı tuvaleti kullanacak olmanın büyük kazanım olduğunu düşünüyorsan tebrik ederim seni”
demiştim.
Dünden müdevver her şeyi iyi kötü demeden rafa kaldırmayı marifet sananlarımız sebebiyle başımıza gelecek belaların en küçüğü, son numunelerini gördüğümüz medeniyetimizi bundan sonraya aktaramayacağımız gerçeğiyle yüzleşiyor oluşumuzdur sanırım. Açık denize yol alan bir geminin güvertesinde, kıyıya bakar gibi, mazinin iyi-kötü, doğru-yanlış, sevap-günah hayatlarına bakıyorum.
Bir standardı, bir tarifi, kimliği ve kişiliği vardı. Ki bizim gördüğümüz suyunun suyunun suyunun suyu bile değildi muhtemelen. Buna rağmen rayihası hala genzimdedir. Aşına aşına incecik hale gelmiş şu halat bir koparsa, gider bir daha da geri gelmez. Tesis edelim dediğiniz şey de katiyyen bu olmaz. Bambaşka, saçma sapan bir şey olur.
Dixi et salvavi animam meam…
Bir faydası olmadığını bilsem de söyledim ve ruhumu kurtardım.
Vesselam