German Marshall Fund: İsrail-Filistin çatışmasında Türk diplomasisi desteklenmeli

Rusya ve Ukrayna arasında arabuluculuk başarısını ortaya koyan Türk diplomasisi, İsrail-Filistin ihtilafında da öne çıkabilir. Türk diplomasisi takdiri hak ediyor ve Ankara'nın müttefikleri, bu zorlu süreçte Türkiye'yi desteklemeli.

1. resim

Almanya merkezli düşünce kuruluşu German Marshall Fund'da, Türkiye'nin son dönemde ortaya koyduğu başarılı diplomasi anlayışı ve Filistin ile İsrail arasındaki gerilimde olası arabuluculuk rolünün değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.

Türkiye'nin özellikle Rusya ve Ukrayna arasındaki ihtilafta, başarılı bir diplomasi yürüterek tahıl anlaşması ve esir takası gibi süreçleri başarılı bir şekilde hayata geçirdiğine dikkat çekilen analizde, Türk diplomasisinin desteklenemsi halinde Filistin ve İsrail arasında da bir diplomasi yürütebileceği belirtildi.

İşte German Marshall Fund'da yayınlanan analiz:

Daha önce Rusya ve Ukrayna arasında tahıl anlaşması ve esir takası konusunda arabuluculuk yaparak elde ettiği başarıyı geliştirmeyi uman Türkiye, İsrail-Filistin ihtilafında arabuluculuk yapmayı teklif etti.

Çatışmanın her iki tarafıyla da ilişkileri bulunan Türkiye'nin arabuluculuğu karmaşık olsa da Ankara'nın müttefiklerinin bu çabayı desteklemesi gerekiyor.

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve diğer hükümet yetkililerinin son açıklamaları, ülkenin Filistin davasına verdiği destek ile İsrail ile yapıcı bir ilişki sürdürme ihtiyacı arasında hassas bir denge kurmaya çalıştığını gösteriyor.

Bu tutum, Ankara'nın Rusya ile Ukrayna arasındaki ihtilafta izlediği ve "açıkça Moskova karşıtı olmadan Kiev yanlısı" olarak tanımlanan yaklaşımı yansıtıyor.

Hamas'ın İsrail'e yönelik saldırılarını başlatmasının ardından Türk Dışişleri Bakanlığı sivil can kayıplarından duyduğu derin endişeyi dile getirmiş, ilgili taraflarla angajmanını teyit etmiş ve gerilimi azaltma çabalarına destek teklifinde bulunmuştu.

İsrail karşıtı söylemleriyle bilinen Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, her iki tarafı da itidalli olmaya ve saldırgan eylemlerden kaçınmaya çağırdı. Erdoğan daha sonra Türkiye'nin esir takası da dahil olmak üzere çatışmada arabuluculuk yapmaya hazır olduğunu açıkladı.

Türkiye'nin bu ihtilafta diplomatik bir denge politikası izlemeyi tercih etmesi, daha önceki İsrail karşıtı duruşundan önemli bir sapmayı temsil ediyor.

Bu stratejik değişimin temelinde dört ana neden yatmaktadır.

Birincisi, çatışma Hamas tarafından gerçekleştirilen büyük bir terör saldırısıyla başladı.

İkincisi, Türkiye İsrail de dahil olmak üzere komşu ülkelerle ve Batılı müttefikleriyle ilişkilerini düzeltmeye çalışıyor.

Üçüncüsü, Ankara krizin Türkiye'nin güvenliği ve ekonomisi üzerinde geniş kapsamlı etkileri olacak bölgesel bir çatışmaya dönüşmesini istemiyor.

Sonuncusu ise; Türkiye daha önce Rusya ve Ukrayna arasında arabuluculuk yaparak, esir değişimi ve tahıl anlaşmasını kolaylaştırarak elde ettiği başarının üzerine yeni başarılar koymak istiyor.

Türkiye'nin birçok müttefikinin terör örgütü olarak sınıflandırdığı bir militan grup ile, Türkiye'de çok sayıda kesim tarafından Netanyahu gibi iki taraf arasında arabuluculuk yapmak şüphesiz karmaşık olacaktır.

Bu çaba daha fazla sivil kaybını ve çatışmanın bölgesel bir savaşa dönüşmesini önlemeye yardımcı olabilir ki; bu hedefler Türkiye'nin transatlantik müttefikleriyle paylaştığı hedeflerdir.

Diğer yandan; daha dengeli yaklaşımına rağmen, Türk liderliğinin söylemi hala esasen Filistin yanlısı. Nitekim Avrupa ve ABD, Ankara'yı Hamas ile bağlarını sürdürdüğü için eleştiriyor. Ancak Türkiye'nin bir arabulucu olarak potansiyeli, çatışmanın her iki tarafıyla olan ilişkilerinde yatmaktadır.

Başarılı olmak, Ankara'nın bölgesel etkisinin artırmasını, diğer Orta Doğu paydaşlarıyla yakın koordinasyon içinde olmasını ve hem Hamas hem de İsrail ile etkili iletişim kurması gerekecektir.

Türk diplomasisi uzun süredir takdiri hak ediyor ve Ankara'nın müttefikleri, bu zorlu süreçte Türkiye'yi desteklemelidir.

Tartışma