Gulf Today: Türkiye Suriye'de kazanırken İran yeni bir yenilgi aldı!
Türkiye Suriye'de kazanan güç olurken, İran ise yeni bir yenilgi daha aldı! Esad'ın devrilmesinin ardından gelinen noktada, Türkiye'nin Suriye'de üç önemli hedefi var.
ABD merkezlş yayın organlarından Gulf Today'de, Suriye gerçekleşen son gelişmelerin, özellikle Türkiye ve İran persfektifinden değerlendiriliği bir analiz yayınlandı.
Suriye'deki iç savaşın başından bu yana Türkiye'nin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bölgedeki muhalif grupları destekleyerek, gelinen noktada büyük bir zafer kazandığına dikkat çekilen analizde, Türkiye'nin artık Suriye'de üç önemli hedefi olduğu tespiti yapıldı.
Analizde ayrıca; sürecin en büyük kaybedeni İran olarak tanımlandı ve yeni Trump dönemi ile birlikte ABD-İran ilişkilerinin olası geleceğine dair öngörülerde bulunuldu.
İşte Gulf Today'de yayınlanan analiz:
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ve Baas Partisi'nin ani düşüşünün ardından Suriye'deki en önemli dış aktör haline geldi.
Türkiye, Hey'et Tahrir el Şam olarak adlandırılan HTŞ'yi zımnen de olsa destekleyerek ve Suriye'deki grupların Suriye Milli Ordusu çatısı altında birleşmesini sağlayarak üstünlük sağladı.
Erdoğan bu zaferinin ardından, istihbarat şefi olan İbrahim Kalın'ı, Ebu Muhammed el Golani takma adıyla bilinen HTŞ lideri Ahmed el Şaraa ve Suriye'deki geçici hükümetin başkanı Muhammed el Beşir ile görüşmek üzere Şam'a gönderdi.
Muhalif gruplar Suriye'nin kuzeybatısındaki İdlib vilayetinin kontrolünü ele geçirdikten sonra Ankara onları silahlandırdı ve korudu. Geçtiğimiz yıl boyunca Türkiye onları 54 yıllık Esad rejimini deviren 11 günlük sürpriz harekata hazırladı.
2011'de ayaklanmaların patlak vermesinin ardından Erdoğan, Suriye ordusundan ayrılan subay ve askerleri Suriye Ulusal Ordusu'nu kurmaları için görevlendirdi ve o günden bu yana destekledi. Erdoğan bu süreç boyunca yeni bir hükümete geçiş konusunda müzakere etmesi için Esad'a baskı yaptı.
Gelinen noktada, Esad rejimi devrildiğine göre artık Erdoğan'ın üç siyasi hedefi var.
İlk olarak Erdoğan, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 2015 tarihli 2254 sayılı kararı uyarınca siyasi bir çözüm sağlayarak Suriye'yi istikrara kavuşturmak istiyor.
Bu süreç ilk aşamada, Suriyelilerin kendi yöneticilerini seçmelerine izin verecek seçimleri gerçekleştirecek kapsayıcı bir geçici hükümetin kurulmasını öngörüyor.
İkinci olarak, Erdoğan Türkiye'de yaşayan 2,9 milyon Suriyeli mültecinin çoğunu ülkelerine geri göndermeye kararlı. Nitekim Erdoğan, Suriye'deki iç savaşın başlarında mültecilere kucak açtığı ve bu mültecilerin Türkiye'de kalış süresini uzattığı için suçlanıyor.
Üçüncü olarak Erdoğan, Suriye topraklarının yüzde 25'ini kontrole eden ve özerk bir bölge kurma niyetinde olan ABD destekli Suriye Demokratik Güçleri (SDG) milislerini kontrol altına almaya kararlı.
Türkiye SDG'yi, 1978'den bu yana ülkesine karşı savaşan terör örgütü PKK'nın ortağı olarak görüyor. Ancak SDG ile mücadele etmek zor olabilir. Çünkü grup, 900 ABD askeri ve ABD hava gücü tarafından korunuyor.
Washington, 2017-2019 yılları arasında Suriye ve Irak'ta DEAŞ'a karşı yürüttüğü mücadele sırasında en etkili yerel ortak olarak SDG'yi kabul etmişti.
Ankara'nın Suriye'deki hamleleri, savaşta harap olmuş şehir, kasaba ve köyleri ile altyapıyı yeniden inşa etmeye başladığında Türk firmalarının ayrıcalıklı muamele görmesini sağlayabilir. Türkiye'nin Suriye'ye yapacağı gıda, yakıt ve diğer malzeme ihracatı da, ülkenin hemen istikrar sağlamasını sağlayabilir.
Türkiye geride kalan gelişmelerde, Suriye'de siyasi ve askeri nüfuz kazanmanın yanı sıra bölgesel konumunu da güçlendirdi.
Diğer yandan; Şam'ın Tahran'daki İsrail yanlısı ABD destekli rejimle normal diplomatik ilişkileri varken, İran'da 1979'da gerçekleşen devrimin Şah'ı devirmesinin ardından Suriye ve İran yakın stratejik bağlar geliştirdi.
Irak ve Suriye'deki Baas partisinin rakip kolları arasındaki çekişme nedeniyle, Suriye 1980-1988 savaşı sırasında İran'ı destekledi. Körfez ülkeleri Irak'ı silahlandırdı ve finanse etti.
O dönemde; Bağdat'ın yaygın Arap siyasi desteğine sahip olması nedeniyle Suriye, İran'ı tercih ederek onlarca yıl süren ve ancak 2023'te sona eren Suriye iç savaşı/vekalet çatışması boyunca devam eden Arap dışlamasına maruz kaldı.
Mısır'ın 1979'da İsrail ile yaptığı barış anlaşmasının Arap dünyasını İsrail'e karşı savaşacak askeri güçten yoksun bırakmasının ardından İran, İsrail ve ABD'ye karşı durmak için “Direniş Ekseni ”ni teşvik etti.
Esad'ın devrilmesinden önce İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Suriye ordusuna danışmanlık, lojistik destek, silah ve kara gücü sağlarken Rusya da silah ve hava desteği sağladı.
Silahlı muhalif gruplar Şam, Humus, Hama ve Halep'in doğusundan sürüldü ve Suriye'nin kuzeybatısındaki İdlib vilayetine mahkum edildi.
Ancak İdlib Türkiye'nin komşusu olduğu için Erdoğan planını uygulamak için coğrafi olarak iyi bir konumdaydı ve oradaki mücadele sonuç olarak Türkiye'nin desteklediği grupların zaferiyle sona erdi.
İran'ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney Esad'ın düşüşünden İsrail, ABD ve Türkiye'nin adını vermeden bir komşularını sorumlu tuttu ve Hamaney, Tahran'ın Suriye politikasından birinci derecede sorumlu olmasına rağmen, Tahran'daki yetkililer Esad'ın uzun süredir muhalefetle müzakere etmeyi reddetmesi nedeniyle çöküşünü öngördüklerini iddia ederek eleştirilerden kaçınmaya çalışıyor.
Suriye'nin kaybedilmesi, stresli bir ekonomi, artan iç muhalefet ve bir ay sonra ABD'de Donald Trump'ın göreve dönecek olmasıyla karşı karşıya kalan İran için büyük bir sınav ve sıkıntı anlamına geliyor.
Zira Trump, İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan'ın nükleer programını sınırlandırması karşılığında İran'a yönelik yaptırımları kaldıran 2015 tarihli anlaşmanın yeniden canlandırılması çağrısı hakkında şu ana kadar bir yorumda bulunmadı.
Trump Mayıs 2018'de bu anlaşmadan çekilmiş ve İran'a resmi kayıtlara göre 1.500'den fazla yaptırım uygulayarak ekonomisini felce uğratmıştı.
İran buna uranyum zenginleştirme ve stoklama sınırlarını zorlayarak ve Uluslararası Atom Enerjisi Örgütü'nün denetimini azaltarak karşılık verdi.
Eğer Trump Pezeşkiyan'ın girişimini reddeder ve “azami baskı” politikasında ısrar ederse İran, kendisine yapılacak olan olası bir saldırıyı caydırmak için nükleer silah seçeneğini tercih edebilir.