Türkler bir kez daha asil şövalyelere dönüştüler!

Dünyanın hiçbir ülkesinde, Türkiye dışında bir ülkenin adını hep bir ağızdan haykıran çocuklar, Türk bayrağı dışında bir bayrağı kendi ülkesinin kalesine çeken insanlar göremezsiniz...

1. resim

Cüneyt Polat / cuneyt.polat@gdh.digital

“Eski dünya ölüyor, yenisi doğmakta zorlanıyor. Şimdi canavarların zamanı.”
Antonio Gramsci

Bu karanlık çağda dünya, insanlığın tepesine boca edilen füzelerle, ses hızını aşan ölümlere ve Gramsci’nin canavarlar zamanı iddiasına rağmen, yeniden dirilmenin bütün sınırlarını zorluyor.

Robotlaşan ölüm makinelerinin akıttığı kan, toprağa tohum olup, sınırları zorlanan dünyaya can veriyor adeta.

Dünya ölmemek için direniyor. Bütün kutsal sıfatlarını sahiplenen ve terk etmemek için direnen bir avuç insanla…

Bugün Suriye’de gözlerimizin önünde cereyan eden şey bu direnişin bir sonucudur. Suriye’de ortaya çıkan sonuç bir ülke meselesi değil, bir insanlık meselesidir.

İnsanlığa sahip çıkan, vicdanını doğum ile ölüm arasındaki hiçbir menfaate peşkeş çekmeyen, satmayan, alçaltmayan herkes için emeğin ve inanmışlığın sonucudur Suriye…

Bu sonuca bakıp, bir an bile tereddüt etmeden bir kez daha bütün kalbimizle söyleyebiliriz ki; şüphesiz ki Allah vardır ve nurunu tamamlayacaktır.

Bu inanmışlığın tam göbeğinde duran Türkiye’den ve Türk’ün ekseninden olup bitene bakınca görünen budur.

Çok şükür ki; dünyanın hiçbir ülkesinde, Türkiye dışında bir ülkenin adını hep bir ağızdan haykıran çocuklar, Türk bayrağı dışında bir bayrağı kendi ülkesinin kalesine çeken insanlar, sokaklarda Türkiye dışında bir ülkeyi haykıran topluluklar göremezsiniz.

Bu teveccüh Türkiye’ye özgüdür.

Ayak bastığı hiçbir toprağı kendi hegemonyası altına alma planları kurmayan, sömürünün her şeklini kesin ve keskin bir ifade ile reddeden Türkiye, bütün coğrafyalardaki mazlumların dün olduğu gibi bugün de umut ışığı olmayı başarmıştır.

Yıllar önce bir dostumuz Tanzanya’nın bir hristiyan köyünde et dağıtırken, papaz efendi yanına gelir.

- “Siz Türkler nasıl bir milletsiniz” diye sorar. Dostumuz şaşırır.

- “Neyimiz var” diye sorar. Papaz çok net cümlelerle cevap verir.

- “Buraya her milletten insanlar gelir. Bir verir beş alır gider. Siz Türkler gelip ne var ne yok bırakıp, hiçbir şey almadan gidiyorsunuz” der…

Bir benzerini bir başka coğrafyada Afganistan’da bir başka dostumuz yaşar.

Şaşkınlıkla sorana, hiç şaşırmadan cevap verir:

- "Çünkü biz payitahtız…"

Doğru tanım budur. Rejimi, yönetim şekli ister padişahlık olsun, ister Cumhuriyet, bu toprak, bu ülke payitahttır.

Hakkı olanın hakkı için mücadele eden, bütün canavarların ortasında, zamana meydan okuyan insanlarıyla bir payitaht.

Türkiye, müslüman olduğu için değil, merhamet sahibi olduğu için canavarların dişleri arasında hak arayanların son kalesidir.

Afrika’da Afrikalı’ya, Libya’da Libyalı’ya, Karabağ’da Azerbaycanlı kardeşine, Suriye’de Suriyeli’ye, Ukrayna'da Ukraynalı'ya hakkını verme misyonu bu ülkenin nasibine düşendir.

Bu yüzden Topkapı Sarayı’nın Adalet Kulesi’nin gölgesinde yer alan Perde Kapısı’nın kitabesinde Nisa Suresi’nin 58. ayeti yazılıdır:

“Şüphesiz ki Allah, emanetleri ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletli olmanızı size emreder.”

Bu kutsal emrin bir gereği olarak bizim toprağımızın insanı mazlumlara karşı duyarlıdır, mazlumlar ise Türkiye’ye…

Esed’in bombardımanlarında 2 evladını, 2 bacağını ve 1 gözünü kaybeden yaşlı adamın, Türkiye sorulduğunda, bütün kayıplarını bir kenara bırakıp, kendinden emin şekilde “İslâm’ın beldesidir, babamız biliriz" diye cevap vermesi bu yüzdendir.

Suriye’nin yetimhanelerinde, annesini, babasını kaybetmiş el kadar çocukların, Türkiye diye haykırmalarının sebebi bu yüzdendir.

Ayak bastığı hiçbir coğrafyada, para ile kimseyi satınalma stratejisi gütmeyen bu ülke, bütün şeytanlar pay alma mücadelesinde koştururken, beklenen olmanın bereketini Allah’ın bir lütfu olarak yaşamaktadır.

Aksi takdirde, son yıllarda yakın ve uzak coğrafyasında yaşanan bunca savaşa, kendi topraklarında yaşanan ayaklanmalara, darbe girişimlerine ve son olarak 11 ilinde yaşadığı büyük depremlere ve yıkımlara rağmen, halen ayakta kalabilmenin formülünü, matematik biliminin hangi disiplini açıklayabilir? Hangi formüllerle sağlaması yapılabilir?

Dünya toplumları bir kez daha içsel bir sesle fısıldıyor kalplerine; “canavarlaşan bu çağda Türkler bir kez daha asil şövalyelere dönüştüler ve mazlumların kalesi olduklarını gösterdiler.”

Çok şükür…

Üzerinde güneş batmayan “imparatorluk” kibrine karşı, üzerinde güneş batmayan “ilahi değerlerin” ve insanlığın kalbgâhı Türkiye'dir!

Tartışma