Hudeyde'den sonra sırada İran'ın petrol tesisleri mi var?
İsrail'in Yemen saldırısı Ortadoğu’daki gerilimi bir basamak daha yukarıya taşıdı. İsrail denizaşırı operasyon kapasitesi İran'ı hedef almak için yeterli mi? İsrail'in sıradaki hedefi İran'ın enerji tesisleri mi?
İsrail’in 20 Temmuz Cumartesi günü Yemen’de İran destekli Husilerin kontrolünde bulunan Kızıldeniz kıyısındaki Hudeyde limanını hedef alan saldırısı Ortadoğu’daki gerilimi bir basamak daha yukarıya taşıdı.
Görünürdeki sebep-sonuç ilişkileri sürecine bakacak olursak, İsrail’in Gazze’ye yönelik olarak 7 Ekim 2023’te başlattığı saldırıyı durdurmak için Yemen’deki Husiler de 9 ayda İsrail’e 200’den fazla füze ve kamikaze dron saldırısı düzenledi.
Husiler bununla da yetinmeyerek Kızıldeniz’deki Bab el Mendeb Boğazı’ndan Süveyş Kanalı istikametine yönelik deniz trafiğini durdurdular. Gemilere düzenlenen saldırılar yalnızca Mısır’ın Süveyş Kanalı trafiğinden elde ettiği geliri azaltmakla kalmadı. İsrail’in Eilat Limanı’nı da kullanılamaz hale getirdi.
Yalnızca Eilat limanına giden gemiler değil bizzat limanın kendisi de çeşitli defalar Husiler tarafından doğrudan hedef alındı. Kızıldeniz’deki ABD ve İngiltere donanma unsurları ile Suudi Arabistan ve Ürdün’de konuşlandırılmış olan hava savunma sistemleri, Yemen kaynaklı pek çok füze ve dron saldırısından hem bölgedeki gemileri hem de İsrail topraklarını korumak için devreye girdi.
Yemen dronu Tel Aviv'e nasıl ulaştı?
18 Temmuz’u 19 Temmuz’a bağlayan gece yarısı Yemen topraklarından havalanan İran yapımı Samad-3 tipi bir kamikaze dronun yolculuğu bölgedeki gelişmeleri yeni bir aşamaya taşıdı. Kamikaza dron Eilat kentini de geçerek 270 kilometre kuzeydeki Tel Aviv’e ulaştı ve sabah 03.10 sıralarında kent içerisindeki bir binaya çarparak yol açtığı patlamada 1 kişinin ölümüne, 8 kişinin de yaralanmasına neden oldu.
Saldırıyla ilgili ilginç noktalardan ilki, yolu üzerindeki ABD, İngiliz donanmaları ile karada konuşlu ( Ürdün, Suudi Arabistan ) tüm hava savunma sistemlerini atlatabilmiş olmasıydı. İkinci ilginç nokta ise İsrail’in çok övündüğü hava savunma sistemlerini aşabilmesiydi. İsrail savunma kaynakları dronun tespit edildiğini ancak “insan hatası” sonucu, düşman unsur olarak tanımlanmadığı için vurulmadığını açıkladılar.
Bu saldırının üzerinden 36 saat geçmeden İsrail’in misillemesi geldi. Peki bu karşılıklı saldırılar gerçekten Gazze’de yaşananlar çevresinde mi gelişiyor, yoksa İsrail ile İran’daki yönetimlerin kendi varlıklarını devam ettirebilmek için tasarladıkları “sürdürülebilir düşük yoğunluklu savaşın” bir parçası mı?
"Sürdürülebilir düşük yoğunluklu savaş"ın ilk işareti 2019'daydı
Bu sorunun yanıtı için yine Netanyahu’nun Başbakanlık görevinde bulunduğu 2019 yılına gidelim ve Jerusalem Post ile Maariv’in internet sitelerinde yer alan isimsiz bir makaleye göz atalım.
İmzasız makalenin manşeti
İsrail, Yemen’deki Husilere Saldırı Planlıyor.
İşin ilginç yanı bu imzasız makalenin yazımına ilham veren bilgilerin çıkış noktası da Kuveyt’de yayımlanan el Ceride gazetesi. Bu 3 yayın organına göre İsrail istihbarat servisi Mossad ve İsrail askeri kaynakları, İran’ın kapsamlı silah sevkiyatlarının Husilere ulaştığını belirlemişlerdi ve yakın gelecekte Kızıldeniz sahillerinden yalnızca İsrail’in değil Suudi Arabistan ve Mısır ile Kızıldeniz’deki gemi trafiğinin hedef alınması kaçınılmaz olacaktı.
Körfez ve İsrail basınının ister öngörüsü, ister kehaneti diyelim 5 yıl sonra hayata geçti. 20 Temmuz’da Yemen’e düzenlenen saldırıyla ilgili İsrail’in artan kabiliyetleri açısından da üzerinde durulması gereken noktalar var.
İsrail 1976'dan bu yana denizaşırı hedeflere odaklı gelişim içerisinde
İsrail’in Hudeyde’ye düzenlediği saldırının operasyonel detayları henüz netleşmedi, belki bu detayları günümüzden 10 hatta 20 yıl sonra öğrenebileceğiz.
13-14 Nisan 2024 tarihlerinde İran’dan ve İran yönetimine bağlı Irak, Lübnan ve Yemen’deki grupların İsrail’e düzenledikleri füze ve dron saldırıları esnasında, Kızıldeniz’deki ABD ve İngiliz donanmaları ile yine bölgedeki ABD, İngiltere, Fransa hava kuvvetlerinin dahası Irak, Suudi Arabistan, Ürdün ve Suriye’de konuşlandırılmış ABD hava savunma sistemlerinin İsrail’in savunması için seferber olduğunu görmüştük.
İsrail’in 20 Temmuz’da düzenlediği saldırı için de bu ülkelerden çeşitli düzeylerde destek almadığını düşünmek mümkün değil. Ancak tanker uçakları, istihbarat uçakları ve bombardıman uçakları ile işin operasyonel kısmını İsrail’in tek başına yürütmüş olmasından şüphe etmek için de sebep yok.
İsrail’in varlığını 2023 yılının Ağustos ayında uluslararası kamuoyu ile paylaştığı “yapay zeka sistemleri ile donatılmış” türünün tek örneği olduğu iddia edilen “Oron” tipi istihbarat uçağı büyük bir ihtimalle bu saldırıda kilit rol oynadı.
İsrail savunma kaynakları Oron’un özellikle İran ve bölgedeki müttefikleri ile mücadele etmek için tasarlandığına dikkat çekmişlerdi.
Entebbe'den Hudeyde'ye: Sırada Hark Adası ve İran petrol tesisleri mi var?
İsrail’in denizaşırı operasyon yapma kapasitesine verdiği önem 3 Temmuz 1976’da Uganda’nın Entebbe Havalimanına düzenlenen baskına dayanıyor. Kaçırılan Air France uçağındaki yolcuları kurtarmak için 100 İsrail komandosu 4 bin kilometrelik yolculuk yapmıştı. Bu operasyonun hayata geçirilmesinde Mossad’ın Kenya’daki istasyonu önemli bir rol oynamıştı.
Bunu 7 Haziran 1981’deki “Opera Operasyonu” izledi. İsrail F-16 ve F-15 uçakları bin 600 kilometre kat ederek, (Ürdün hava sahasına girmemek için yolu uzatmışlardı) İran’ın da istihbarat desteğiyle Irak’ın inşa halindeki nükleer reaktörünü vurdular.
1 Ekim 1985’de hedef Filistin Kurtuluş Örgütü’nün Tunus’taki karargahıydı. İsrail F-15 uçakları 2 bin 60 kilometre kat ederek, havada yakıt ikmali desteğiyle hedeflerine ulaştılar.
20 Temmuz 2024 günü Hudeyde’ki petrol terminaline düzenlenen saldırıda yine F-15 savaş uçakları başroldeydi. Şimdilik F-35’lerin kullanılıp kullanılmadığına dair net bir bilgi yok. Ancak bu saldırının menzilinin de bin 800 kilometre olduğunu not etmek gerekiyor.
Dolayısıyla İsrail’e bin 600 kilometre mesafedeki Tahran’ın, doğrudan bir İsrail hava saldırısının menzili içerisinde olduğu somut bir gerçek. Ancak, İsrail’in Hudeyde limanındaki petrol terminalini hedef almış olmasından yola çıkarak, İran’a düzenleyeceği saldırıda Tahran’ı ya da nükleer tesislerden ziyade benzer daha yumuşak ve etkili sonuç verecek enerji tesislerini hedef alma ihtimali yüksek.
Bu da İran Körfezi’ndeki Hark Adası’ndan başlayarak güneye inen Gore-Cask Petrol Boru hattı boyunca uzanan ve Hürmüz Boğazı’nın güneyindeki Cask Limanına ulaşan rotada inşa edilmiş tüm petrol tesis ve terminallerinin hedef alınabileceği anlamına geliyor. Bu enerji “otoyolu”nun hedef alınması, İran’ın ambargolara rağmen yürüttüğü petrol ticaretinden elde ettiği geliri azaltarak Tahran yönetiminin içerisinde bulunduğu ekonomik krizi derinleştirebileceği gibi, İsrail’in arzu ettiği düşük yoğunluklu savaşı da sürdürülebilir kılacaktır.