Hudson Institute: Kızıldeniz'deki gerilimin uluslararası etkileri ne olabilir?
Kızıldeniz'de yaşanan gerilim, uluslararası tedarik zincirini ve enerji piyasasını nasıl etkileyecek? Kızıldeniz'deki krizin kontrol altına alınması için neler yapılmalı?
ABD'nin önde gelen düşünce kuruluşlarından Hudson Institute'de, Gazze savaşının ardından başlayan ve bölgedeki uluslararası ticaret koridoru ve enerji transferini tehdit eden bir boyuta gelen Kızıldeniz krizinin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
İsrail'in Gazze'ye saldırılarının artmasının ardından, Yemen'de bulunan Husi güçlerinin Kızıldeniz üzerinde düzenledği saldırılar ve hemen ardından ABD öncülüğünde kurulan 'güvenlik koalisyonu' arasındaki gerilimin detaylarına değinilen analizde, bu durumun uluslararası etkileri de değerlendirildi.
Analizde ayrıca, Kızıldeniz'deki gerilimin kontrol altına alınması için çeşitli önerilere de yer verildi.
İşte Hudson Institute'de yayınlanan analiz:
Yemen'deki Husi güçleri birkaç haftadır Kızıldeniz'de ticari gemilere ve uluslararası savaş gemilerine saldırılar düzenliyor.
ABD Merkez Komutanlığı'na göre, sadece son birkaç hafta içerisinde Kızıldeniz'de gemisavar seyir füzeleri, silahlı insansız hava araçları ve gemi kaçırma eylemlerini içeren yaklaşık 30 saldırı gerçekleşti.
Bu saldırıların çoğunun hedefi, İsrail'in Gazze'ye yönelik savaşından kaynaklanan gerilimler nedeniyle Kızıldeniz'den geçen gemilere yönelik oldu.
Husilerin bölgedeki deniz taşımacılığına yönelik saldırıları yeni bir şey değil. Yemen'deki çatışmaların en yoğun olduğu 2016 yılında Husi gruplar, Kızıldeniz'i Aden Körfezi'ne bağlayan Bab El-Mendeb Boğazı yakınlarında bir ABD Donanması savaş gemisine füze atmıştı.
Husi güçleri ayrıca Yemen sahili boyunca mayınlar yerleştirdi ve 2017'de Yemen'in Mokha limanına yönelik başarısız bir saldırıda patlayıcılarla dolu uzaktan kumandalı bir tekne kullandı. Husiler ayrıca 2018 yılında Hudeyde limanı yakınlarında bir Suudi petrol tankerine zarar veren gambotlar da dâhil olmak üzere Kızıldeniz'deki gemilere karşı birkaç deniz saldırısı düzenledi.
Ancak son haftalarda Husiler saldırılarını daha önce görülmemiş bir seviyeye ve yoğunluğa çıkardılar. Bu saldırılar hız kesmeden devam ederse, etkisi bölgesel ve küresel olarak hissedilecektir.
Kızıldeniz dünyanın en önemli deniz yollarından birisi olarak kabul ediliyor. Bazı tahminlere göre küresel konteyner trafiğinin neredeyse üçte biri de dahil olmak üzere küresel deniz ticaretinin yüzde 15'i buradan geçiyor.
Enerji piyasalarının halihazırda değişkenlik gösterdiği bir dönemde Kızıldeniz deniz trafiği, küresel sıvılaştırılmış doğal gaz ticaretinin yüzde 8'ini ve deniz yoluyla ticareti yapılan ham petrolün yüzde 12'sini içermektedir.
Kızıldeniz'den her gün ortalama 2,7 milyar dolar değerinde ticari yük geçmektedir ki bu rakam Orta Afrika Cumhuriyeti'nin yıllık gayrisafi yurtiçi hasılasına eşittir.
Uluslararası nakliye şirketleri rotalarını Kızıldeniz'den uzakta Ümit Burnu'na çevirdikçe, nakliye sürelerindeki artan gecikme dünya genelindeki tüketiciler için daha yüksek fiyatlar anlamına gelecektir.
Aynı zamanda, bölgesel kuraklığın yarattığı düşük su seviyeleri Panama Kanalı'nda nakliye gecikmelerine neden oluyor. Rusya'nın Arktik kıyı şeridi boyunca uzanan ve Avrupa'yı Asya pazarlarına bağlayan Kuzey Denizi Rotası, bazılarının düşündüğü gibi Süveyş Kanalı'na uygun bir alternatif haline gelmiyor.
Güney Kafkasya'dan geçen Orta Koridor gibi kara ticaret yolları giderek daha fazla kullanılacak ancak deniz ticareti ile aynı kapasiteye sahip değiller.
Kızıldeniz çevresindeki ülkeler de bu durumdan etkilenecek. Ürdün'ün gıda ithalatının büyük bir kısmı Kızıldeniz'den Akabe limanına giden gemilerden yapılmaktadır. Akabe üzerinden yapılan ithalatta şimdiden bir düşüş yaşandı.
Bu arada Mısır, Süveyş Kanalı'nın kullanımı için aldığı transit geçiş ücretlerine bel bağlamış durumda. Geçen yıl bu ücretler Mısır'ın GSYH'sinin yüzde 2'sini oluşturuyordu. Son haftalarda kanaldan geçişler yüzde 20 oranında azaldı.
Uluslararası toplum yavaş yavaş Husi saldırılarına karşı harekete geçmeye başladı. Geçtiğimiz haftalarda ABD, Avustralya, Bahreyn, Belçika, Kanada, Danimarka, Almanya, İtalya, Japonya, Hollanda, Yeni Zelanda ve İngiltere, ticari gemileri korumak amacıyla Kızıldeniz'de konuşlandırılan bir deniz görev gücü olan Operation Prosperity Guardian'ı kurdu.
Bu, uluslararası toplumun son yıllarda bölge için kurduğu ilk deniz koalisyonu değil.
2009-2012 yılları arasında, bugün Husilerin deniz trafiğini tehdit ettiği yerin sadece birkaç yüz kilometre güneyinde, Afrika Boynuzu açıklarında faaliyet gösteren Somalili korsanlar küresel deniz taşımacılığında bir kargaşaya neden oldu.
Bunun üzerine uluslararası bir korsanlıkla mücadele koalisyonu Somalili korsanlarla savaşmak üzere konuşlandı.Uluslararası toplum Kızıldeniz'de deniz güvenliğini tesis etmeye çalışırken, on yılı aşkın bir süre önce gerçekleştirilen korsanlıkla mücadele operasyonlarından dersler çıkarılmalıdır.
Çıkarılması gereken ilk ders, Kızıldeniz'de basit ve düzenli bir emir komuta zincirinin olması gerektiğidir.
Afrika Boynuzu açıklarındaki korsanlıkla mücadele operasyonları sırasında çok sayıda uluslararası misyon vardı ve bu da çoğu zaman karışıklığa ve etkisizliğe neden oluyordu. Tek bir kapsayıcı komutan yoktu ve angajman kuralları bir görevden diğerine farklılık gösteriyordu.
İkinci olarak, deniz güvenliği operasyonları sadece denizde yürütülemez. Ülkelerin bölge çapında büyük bir savaşın patlak vermesini istememeleri anlaşılabilir bir durumdur. Ancak Kızıldeniz'de güvenlik yeniden tesis edilecekse, Yemen'de uluslararası deniz taşımacılığına yönelik saldırıları kolaylaştıran komuta merkezleri ve lojistik altyapı ortadan kaldırılmalıdır.
Somali'deki korsan bölgeleri vurulduğunda da aynı durum söz konusuydu. Başarılı bir deniz güvenliği operasyonunun denizle sınırlı kalacağı düşüncesi son derece safça bir yaklaşımdır. Bu saldırılar cerrahi ve bilinçli bir şekilde gerçekleştirildiği sürece savaşın yayılma riski sınırlı kalacak ve caydırıcılık yeniden tesis edilecektir.
Üçüncüsü, bölge ülkeleri de dahil olmalıdır.Refah Muhafızı Operasyonu ABD öncülüğünde yürütülse de Kızıldeniz'de güvenliğin bozulması halinde en çok kaybedecek olanlar bölge ülkeleridir.
ABD Donanması son 20 yıldır bazı bölge ülkelerinin denizcilik yeteneklerini geliştirmek için büyük yatırımlar yaptı. Bahreyn, Mısır, Kuveyt, Katar ve BAE Körfez, Kızıldeniz ve Afrika Boynuzu'nda farklı deniz güvenliği operasyonlarına katılmış ve bazı durumlarda komuta etmişlerdir.
Kızıldeniz'de güvenlik ABD ya da Avrupa'nın egemenliğinde bir mesele haline gelemez. Kızıldeniz'de gemilerin serbestçe dolaşması uluslararası toplum için bir öncelik olmalıdır.
Zira tedarikte yaşanacak büyük bir kesintinin doğuracağı ekonomik sonuçlar tüm dünyaya yayılacaktır.