Hudson Institute: Türkiye, tarihi rolünün fazlasıyla farkında

 Türkiye, Karadeniz bölgesindeki özel ve tarihi rolünün fazlasıyla farkında olan bir politika anlayışı sergiliyor.  NATO Zirvesi, Türk diplomasisinin uluslararası sahnedeki yükselişinin açık bir örneği oldu.

1. resim

ABD merkezli düşünce kuruluşu Hudson Institute'de Türkiye'nin son dönemde yürüttüğü dış politika adımlarının değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.

Türkiye'nin özellikle Vilnius'daki NATO zirvesinde yürüttüğü diplomasinin etki uyandırdığı belirtilen analizde, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ise Biden ve Miçotakis gibi liderlerle görüşmelerinin olumlu yansımaları değerlendirildi.

Analizde ayrıca, Türkiye'nin Karadeniz bölgesindeki özel ve tarihi rolünün fazlasıyla farkında olan bir politika anlayışı sergilediği belirtilirken, NATO Zirvesi'ni de, Türk diplomasisinin uluslararası sahnedeki yükselişinin açık bir örneği olduğu tespitine yer verildi.

İşte Hudson Institute'de yayınlanan analiz:

Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü liderleri geçtiğimiz hafta Litvanya'nın Vilnius kentinde büyük bir zirve için bir araya geldi. Zirvenin ana odak noktası Ukrayna oldu ve NATO-Ukrayna işbirliğini ilerletmeye yardımcı olmak için taraflar arasında bir konsey kurulması kararı alındı.

İttifak ayrıca Ukrayna'nın savaş sonrası birliğe katılması konusunda da anlaştı ancak, birçok kişinin hayal kırıklığına uğratacak şekilde acil bir resmi davette bulunmadı.

Zirvenin hak ettiği kadar ilgi görmeyen yönlerinden biri de Türkiye'nin rolüydü. Son seçim zaferinden yeni çıkmış olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, zirvede çok sayıda lider ile biraraya geldi. Zirvede ayrıca Erdoğan'ın yeni dış politika ekibi de işe koyuldu.

Türkiye, zirvede İsveç'in NATO'ya katılımını destekleyeceği duyurdu ve zirvenin başından itibaren doğru tonu belirledi.

ABD Başkanı Joe Biden ise, Beyaz Saray'a girdiğinden bu yana ilk kez Türk mevkidaşı ile görüştü. Görüşmeden önce iki devlet başkanı arasındaki ilişkilerin soğuk olduğu bir sır değildi. Uzmanlara göre bu görüşme, ülkeler arasındaki ikili ilişkilerin iyileştirilmesinin yolunu açabilecek bir potansiyele sahip.

Diğer yandan aylarca süren belirsizliğin ardından, ABD'nin Türkiye'ye F-16 savaş uçakları satması konusunda da anlaşmaya varıldığı duyuruldu ve bu iki ülke arasındaki ilişkilerde büyük bir gelişme oldu.

Erdoğan, zirvede Yunanistan Başbakanı Kyriakos Miçotakis ile de olumlu bir görüşme gerçekleştirdi. Her iki taraf da bu sonbaharda Yunanistan'ın Selanik kentinde bir Türkiye-Yunanistan Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi toplantısı düzenleme konusunda anlaştılar. İki ülke ilişkilerinin son aylarda ne kadar gergin olduğu düşünüldüğünde, bu durum bölgesel istikrar açısından çok iyi bir gelişme olarak kayıtlara geçti.

Türkiye ve Yunanistan arasındaki görüşüme, her iki ülkenin de NATO üyesi olması nedeniyle ittifakın diplomatik cephede güçlü olması açısından önemliydi.

Erdoğan, Amerikalı, Yunan ve İsveçli mevkidaşlarıyla ilişkilerini geliştirmek için çaba harcarken, bu daha sıcak ilişkinin iki yönlü olmasını beklemekte haksız değil.

Örneğin, Türkiye'nin İsveç'in NATO üyesi olmasına verdiği destek karşılığında, AB üyeliği için müzakereleri yeniden başlatma söz konusu olduğunda Ankara muhtemelen bir dereceye kadar karşılıklılık beklemektedir. Erdoğan ilk olarak, AB ile serbest vize anlaşması konusunda da ilerleme kaydedilmesini bekleyecek.

Erdoğan'ın Mayıs ayında cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanmasının ardından birçok uluslararası gözlemci, bunun sonucunda Türk dış politikasının nasıl bir yol izleyeceğini merak ediyordu ve Ankara'nın Moskova ile fazla yakınlaştığına dair endişeler de vardı.

Erdoğan, yeniden seçilmek üzereyken, Şubat ayındaki yıkıcı depremlerle daha da kötüleşen durgun bir ekonomiye başkanlık ediyordu. Batılı ülkelerin Moskova'ya yaptırım uyguladığı bir dönemde Türkiye'nin Rusya ile ekonomik bağlarını sürdürmesinin iyi ya da kötü ana motivasyonu da buydu. Türkiye'nin bir NATO üyesi olduğu düşünüldüğünde bu, pek çok kişi tarafından özellikle sorunlu görüldü.

Mevcut duruma daha yakından bakıldığında, Ankara'nın Moskova ile aynı çizgide olmadığı açıktır. Türkiye, tarihi nedeniyle Karadeniz bölgesinde ayrıcalıklı bir jeopolitik konuma sahiptir ve bu, Türkiye ve Rusya'nın bölgede birçok kez rakip ve bazen de düşman olduğu anlamına geliyor. Bazı verilere göre, Türkiye ve Rusya 1500'lerden bu yana en az 12 büyük savaşa girdi.

Ukrayna ile mevcut durum, Ankara ile Moskova arasında var olan jeopolitik gerilimlerin güzel bir örneğini sunuyor. Türk yetkililer tarafından herhangi bir kamu duyurusu yapılmamış olsa da, Türkiye'nin Ukrayna'ya bir dizi silah sistemi sağladığına dair çok sayıda sosyal medya kanıtı var. Bunlar arasında silahlı insansız hava araçları, lazer güdümlü çoklu fırlatma roket sistemleri, düzinelerce zırhlı araç ve kundağı motorlu topçu sistemleri yer alıyor.

Ayrıca Türkiye, Ukrayna Donanması için iki korvet inşa ediyor ve son nesil Türk İHA'larında Ukrayna yapımı motorlar kullanılacak.

Rusya'nın Şubat 2022'de Ukrayna'yı geniş çaplı işgalinden kısa bir süre sonra Türkiye, Karadeniz'i Akdeniz'e bağlayan boğazları yabancı savaş gemilerine kapattı. Bu, Rusya'yı diğer tüm ülkelerden daha fazla etkiledi.

Tüm bu hamleler, “Rus yanlısı” bir hükümetin politikaları değil. Bunlar, Karadeniz bölgesindeki özel ve tarihi rolünün fazlasıyla farkında olan bir ülkenin politikalarıdır.

Diğer yandan Türkiye, çatışmada her iki tarafla da konuşabilen tek uluslararası aktör olduğunu gösterdi. Örneğin, Ukrayna ile Rusya arasında çok ihtiyaç duyulan Ukrayna tahılının Kuzey Afrika ve Orta Doğu'ya ihracatı konusunda bir anlaşma müzakerelerine liderlik edebildi.

Türkiye ayrıca, Kiev ve Moskova arasında çok sayıda üst düzey mahkum takası düzenledi ve savaş başladığından bu yana Ukrayna ve Rusya dışişleri bakanlarını aynı müzakere masasına oturtabilen tek ülke oldu.

Bunun Erdoğan'ın görevdeki son dönemi olduğu göz önüne alındığında, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin bir parçası olarak uzun süreli bir miras yaratmak için son fırsatı olduğunun kesinlikle farkında. Ve Erdoğan, geçen haftaki NATO zirvesinin sonuçlarıyla uluslararası ilişkiler açısından bu hedefi için iyi bir başlangıç yaptı.

Erdoğam Batı medyası tarafından, İsveç'in ittifaka girmesine nihayet yeşil ışık yaktığı ve Ukrayna'nın NATO'ya katılma hedefini desteklediği için övüldü. Hatta büyük bir Alman gazetesi onu "Süpermen" olarak tanımladı ve "onsuz hiçbir şeyin yürümediğini" dair bir içerik yayınladı. Normalde Erdoğan'ı çok eleştiren bir Alman basınından gelen bu sözler, gerçekten de büyük bir övgüydü.

Dolayısıyla zirve, Türk diplomasisinin uluslararası sahnedeki yükselişinin açık bir örneği oldu. Erdoğan'ın görevdeki son döneminin geri kalanında, küresel ilişkilerde daha da fazla Türk diplomasi etkisi görülecek gibi görünüyor.

Tartışma