İhtimale hürmet

Hayat, sürekli ihtimalleri kovalamak, muhtemel olanı mutlak hale getirmek çabasıyla geçmiyor mu? İnsana haddini bildiren hep bir başka şeyin olabileceğini hesaba katmasına yarayan bir amildir hürmet.

1. resim

Çocukluğumda bir manevi dedesi vardı ailemizin: Vahdettin Karaçorlu… Harputluydu dedemiz, lakin Sivas milletvekili olarak Meclis’te vazife yapmıştı. Nüktedan, tatlı dilli, şair ruhlu, hassas, azami derecede nazik, aynı nispette kırılgan bir zattı Vahdi dede. Henüz cep telefonu diye bir şeyi tanımadığımız; yani telefonun herkesin müşterek malı olduğu ve arayanın kim olduğu arananca meçhul olan yıllarda, telefonu “buyursunlar efendim” diye açan bir zat-ı rakikti.

Hazretin yaşı kemale erdi, hayat nimeti külfete dönüştü ve rahatsızlıkları başa çıkılamaz seviyeye erişti. Felç illeti dedemizin hayatını zorlaştıran bir başka marazdı. Dedim ya sâbık milletvekiliydi dede; Vakıf Gureba Hastanesi’nde hususi bakılıyordu. Günlerden bir gün öz dedem, bir parça sitemkâr, manevi dedemizi sık sık ziyaret etmem, kendisine gazete, kitap okumam, konuşursa dinlemem konusunda tarizde bulundu.

Onsekiz yaşlarındaydım henüz. O yaşlarda vazife olarak tevdi edilen şey illâ-velâ olmadan kabul edilirdi; gerçi şimdi o keyfiyet de değişti. Her gün, bazen günaşırı ziyaretine devam ettim Vahdi dedemizin; kâh gazete okudum kâh misafirlerini hoşâmedi ettim ve fırsat buldukça sürekli soru sordum.

Gerçi sonraları öğrendim, küçüklerin büyüklere zaruri olmadıkça soru sormalarının edepsizlik olduğunu, lakin bunu o zamanlar bilmiyordum. Boşboğazlık ya bendenizinki, nedendir bilmem “dede, telefonu ‘buyursunlar efendim’ şeklinde açmanızın bir sebebi var mı?” diye sordum.

Bu ne saçma soru, sen ne boşboğaz adamsın demeden güldü ve cevap verdi. Zaten fıtraten nazik bu pir-i faninin “ya nasıl açsaydım evladım?” demesi de bir cevaptı fakat kulağa şu küpeyi taktı:

Evvela kişinin kendine hürmetinden öyle olması iktiza eder” dedi “bir herif-i nâşerifin arayacağı bir kimse olmadığıma itimad ediyorum. Arayan muhakkak muhterem bir zattır, muhterem zatlara ise ihtiram edilir. İkincisi ihtimale hürmet ediyorum. Belki arayan bir hemşiremizdir, nazlı bir kuldur, hürmetsizce açıp sonra hürmetkar olmak ayrı bir hürmetsizliktir. İhtimale hürmeten öyle yapmalı…

Kafanıza düşen bazı taşların zonklamasını hissetmeniz birkaç senenizi alabilir. Bu gayet insani bir durumdur, vicdanınıza yük etmeyiniz. Benim de kafama düşen bu taşın zonklamasını hissetmem kim bilir kaç seneden sonra nasip oldu. İhtimale hürmet diye bir şeyin var olabileceği ve bu şeyin ne anlama gelebileceğini şakaklara ak düşmeden düşünmek nasip olmadı bendenize.

Bu da normaldir; zira heyecanlı gençlik yılları, insanın hayata daha toleranssız baktığı, hayatında izafi çok az şeyin olduğu, daha kesin yargıları ihtiyaç hissettiği yıllardır. Şimdi Allah aşkına, kim hesap edecek ihtimali kim ihtiram edecek ihtimale? Neyse gençlik radikalliğin de hayırlı bir neticesi oldu benim için, kırk yaşa neden kemal yaşı demişler, kırkı devirince anladım.

İhtimale hürmeti çok düşünüyorum şu sıralar. İnsanın haddini bildiren, hep bir başka şeyin olabileceğini hesaba katmasına yarayan bir amildir bu hürmet esasen. Hem insana tedbirli olmak gibi çok kıymetli bir huy da kazandırır. Bütün planlarınızı yaptınız, ovaya hakimsiniz, topları dizdiniz, süvariniz pürdikkat, askerleriniz kişver küşâ; hulâsa kâğıt üstünde kazanıyorsunuz muharebeyi… bir de bakıyorsunuz ki siz bahtsız Napolyon, top ateşlemeye barutunuz yok. Kim bilir kaç defa kat’i gördüğünüz şeyin size nasip olmamasıyla sınandınız bu hayatta, en iyi siz bilirsiniz; çetelesi sizdedir…

Hem her şey bir yana; nihayetinde hayat, sürekli bir ihtimali kovalamak, muhtemel olanı mutlak hale getirmek çabamızla geçmiyor mu? Bu gerçek ise, hadisenin diğer veçhesidir. İhtimal dediğinize “muhtemel doğru”, “muhtemel akıbet”, “muhtemel kesinlik” gözüyle bakarsanız, ister istemez hürmet eder hale geliyorsunuz.

Hatta öyle ki, hayat boyu elemek, kendilerinden feragat etmek, vazgeçmek durumunda kaldığınız ihtimaller dahi sizin için hasretle yâd ettiğiniz şeyler oluyor. Jose Ortega Gasset’in tespiti ne güzeldir: hayat esasen bir hedefe doğru yürümek eyleminden ziyade, muhtemel hedefleri sürekli eleyerek hedefi teke indirmek mücadelesidir.

Zevkle yapabileceğiniz onlarca işten, evlenebileceğiniz ve sizi mesud edecek binlerce adaydan, hoşça vakit geçirebileceğiniz yüzlerce hobiden vazgeçerek sınırlı ömrünüzü bir yahut en fazla birkaç ihtimal ile tamamlıyorsunuz. Şimdi Allah aşkına, diğer ihtimallere sırf bir şekilde elendiler diye hürmetsizlik edilir mi?

Arap yalellisine döndürmeyelim yazıyı; zira o kadar çok kafamı meşgul ediyor ki ihtimale hürmet bahsi, onlarca babta misal vermeyi mümkün kılıyor. Ne bileyim, trafikte her parladıktan sonra “ulan Taceddin, adam Seyyiddir, Şeriftir, ricalullahtan bir nazlı kuldur belki” diye agah oluşum ve kendimi teskin edişim gibi nice hürmete layık ihtimal geliyor hatırıma.

Ezcümle, bu bahis kolay bitmeyecek bir muhtemel ihtimaller silsilesini sürekli doğuruyor. Varalım, bu bahsi burada keselim. Biterken de Vahdi dedeyi hayırla yâd edelim. Sizler de ruhuna okuyunuz rica ederim.

Tartışma