II. Leopold: Unutulan bir soykırımın mimarı
Adolf Hitler ve Mao Zedong gibi isimler, 20. yüzyılın en büyük diktatörleri olarak tarihe kazınmış olabilir. Ancak insanlık tarihinin karanlık köşelerinde, çok daha az bilinen bir figür, Kongo’da sebep olduğu devasa bir trajedi ile geride milyonlarca ölü bıraktı: Belçika Kralı II. Leopold. 10 milyon Kongolunun ölümünden sorumlu tutulan II. Leopold, bu katliamı Kongo topraklarına hiç ayak basmadan gerçekleştirdi. Ne var ki bu vahşet, çoğu tarih kitabında yeterince yer bulmuyor.
Sömürü üzerine kurulu bir koloni düzeni
19. yüzyılın sonlarına doğru Avrupa devletleri, Afrika kıtasında sömürge yarışına girmişti.
İngiltere, Fransa, Almanya ve Portekiz gibi büyük oyuncular toprak kapma mücadelesine hız vermişken, henüz genç bir devlet olan Belçika da bu yarışa katılmak için çabalıyordu.
Napolyon Savaşları sonrasında bağımsızlığını kazanan Belçika, saygı ve zenginlik arayışında gözünü Afrika’nın kalbine, bugünkü Kongo topraklarına dikti.
1885 yılında Berlin Konferansı'nda, Avrupa liderleri II. Leopold'a şahsi mülkü olarak kullanabileceği 2 milyon kilometrekarelik bir arazi tahsis etti. Böylece, günümüz Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nin sınırlarını kapsayan "Kongo Özgür Devleti" doğdu.
Leopold, bu hamleyi "medenileştirme misyonu" olarak lanse etse de, gerçek niyeti çok farklıydı.
Kongo'nun zengin doğal kaynakları, özellikle de kauçuk, Leopold'un iştahını kabartıyordu.
Leopold, Kongo'yu bir ticari girişim olarak görüyordu ve amacı mümkün olduğunca çok para kazanmaktı.
"Medeniyet götürme" bahanesi altında Kongo, Leopold’un kauçuk, fildişi ve diğer değerli kaynakları için zorla çalıştırıldığı bir cehenneme dönüştü.
Vahşetin günlük rutini
Leopold'un yönetimi altında Kongo, acımasız bir sömürü düzenine hakimiyetine girdi.
Yerel halk, ağır çalışma koşulları altında ezilirken, kauçuk üretimi için konulan kotalar karşılanmadığında korkunç cezalara maruz kalıyordu.
En dehşet verici uygulamalardan biri, kotayı tutturamayan işçilerin el ve ayaklarının kesilmesiydi.
Resimdeki adam kesilmiş küçük bir el ve ayağa bakıyor. Kesilmiş olan bu organlar, beş yaşındaki kızının, yeterince kauçuk toplamadığı için öldürülmesinden sonra geriye kalan son parçalarıydı.
Bu örnek, Kongo'da Leopold rejimi altındaki binlerce trajediden sadece biriydi.
Amerikalı araştırmacı gazeteci George Washington Williams, 1890 yılında Kongo'yu ziyaret ettikten sonra yazdığı "Açık Mektup"ta şöyle diyordu: "Kongo Özgür Devleti'nde gördüklerim, insanlığa karşı işlenmiş en büyük suçlardan biridir."
Yetim kalan çocuklar, asker olarak kullanılmak üzere toplanıp "çocuk kolonilerine" götürüldü. Burada hayatta kalma şansı oldukça düşüktü; %50'den fazlasının bu kolonilerde öldüğü tahmin ediliyor.
Açlık, hastalık ve sistematik katliamlar sonucunda, II. Leopold’un Kongo’daki yönetimi yaklaşık 10 milyon insanın ölümüne neden oldu.
Tüm bunlar olurken Leopold, elde ettiği devasa kârları Belçika'ya ve kendi kişisel servetine aktardı.
“İnsan Hayvanat Bahçeleri" ve vahşetin kalıntıları
Leopold, sadece Kongo’da değil, Avrupa’da da sömürgeciliğin en rahatsız edici yüzünü gösterdi.
Belçika Tervuren’deki sarayına Afrika Müzesi’ni kurarken, 267 Kongolu'yu sergilediği bir "insan hayvanat bahçesi" oluşturdu.
Ziyaretçiler, bu "egzotik" sergiyi hayretle izlerken, Kongo halkının çektiği acılar alenen gözler önüne serildi.
Sömürgeci Avrupa devletleri bile kınamak zorunda kaldı
1908’de, Leopold’un yönetimi o kadar vahşice bulundu ki, diğer sömürgeci Avrupa devletleri bile onu kınamak zorunda kaldı.
Sömürgeciliğin en acımasız dönemlerinden birine damga vuran bu rejim, nihayet sona erdiğinde Kongo'daki vahşet daha açık görüldü.
II. Leopold 1909’da öldüğünde, Kongo artık Leopold'un şahsi malı olmaktan çıktı ve resmi olarak Belçika'nın sömürgesi oldu. Ancak bu yıkıcı tarihin izleri, onlarca yıl boyunca Belçika’da ve dünyanın geri kalanında büyük ölçüde göz ardı edildi.
Bugün bile, II. Leopold’un Kongo’da sebep olduğu katliamlar birçok tarih kitabında hak ettiği yeri bulamıyor.
Belçika'nın müstakil bir çok noktasında Kral II. Leopold'un heykelleri ve anıtları hala duruyor.
Bu karanlık dönem, sömürgeciliğin insanlık üzerindeki derin yaralarından sadece biri ve hatırlanması gereken bir trajedi olarak geride kaldı.