İngiltere, İsrail'e silah satmaya devam edecek
İsrail'e silah ihracatının durdurulması yönünde baskılar artarken İngiltere Başbakanı Rishi Sunak, ülkesinin "İsrail'e silah ihracat lisanslarındaki tutumunda değişikliğe gitmeyeceğini" açıkladı.
İsrail'e silah ihracatının durdurulması yönünde baskılar artarken İngiltere Başbakanı Rishi Sunak, İngiltere Parlamentosunda düzenlenen haftalık "Başbakan'a Sorular" oturumunda, İsrail'e silah satışı hakkındaki soruyu yanıtladı.
Oturumda söz alan İskoçya Ulusal Partisinin (SNP) İngiltere parlamentosundaki lideri Stephen Flynn, Başbakan Sunak'a, ABD'nin İsrail’e gidecek bazı mühimmat sevkiyatını durdurduğunu hatırlatarak, İngiltere'nin de aynı yolu izleyip izlemeyeceği sorusunu yöneltti.
Sunak, milletvekiline verdiği yanıtta, İngiliz hükümetinin İsrail'e doğrudan silah sağlamadığını savunarak "Refah'taki durum söz konusu olduğunda ve yıkıcı insani etkileri göz önünde bulundurulduğunda, Refah'a yönelik tam askeri saldırıdan derin endişe duyduğumuzu çok açık şekilde ifade etmiştim." dedi.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile her görüşmesinde, İngiltere'nin bu konudaki pozisyonunu özellikle dile getirdiğini aktaran Sunak, "Tüm tarafları, esirlerin serbest bırakılması ve (Gazze'ye) daha fazla yardım ulaştırılması için çatışmalara ara verilmesini sağlayacak müzakerelere odaklanmaya teşvik etmeyi sürdüreceğim." diye konuştu.
"İsrail'in askeri hırsları, müttefiklerinin gösterdiği sessizlikten kaynaklanıyor"
Sunak'ın ardından tekrar söz alan İskoç lider Flynn, "İsrail'in verdiği güven ve Refah'taki askeri hırsları, buradaki ve dünyanın başka yerlerindeki ön sıralarda yer alan müttefiklerinin gösterdiği sessizlikten kaynaklanıyor." ifadesini kullandı.
Flynn, İngiltere'nin İsrail'e silah ve teknoloji desteğinin, Gazze'de ve Refah'a yapılacak herhangi bir saldırıda kullanılacağını bildiklerini vurgulayarak "Bunu ve meydana gelecek yıkımı bildiğimize göre, suç ortaklığımıza son vermenin ve İsrail'e satışları durdurmanın zamanı kesinlikle geldi." değerlendirmesinde bulundu.
Bunun üzerine Sunak, ülkesinin savunma ihracatı sorumluluklarını son derece ciddiye aldığını ve bu nedenle dünyanın her yerinde en sağlam lisans kontrol rejimlerinden birini işlettiği kaydetti.
Sunak, İsrail'in uluslararası insani hukuka bağlılığına ilişkin tavsiyeleri düzenli olarak gözden geçirdiklerini ve İngiliz bakanların da bu tavsiyeler doğrultusunda hareket ettiğini savundu.
Başbakan Sunak, "Parlamentonun, son değerlendirmenin ardından (silah) ihracat lisanslarına ilişkin tutumumuzun değişmediğini anlaması için bu husus son derece açıktır." dedi.
İngiliz hükümeti, artan baskıyla karşı karşıya
Ülkede insan hakları örgütleri, bağımsız kuruluşlar ve bazı milletvekilleri, Gazze'de uluslararası insancıl hukuku ihlal eden İsrail'e silah satışını durdurmadığı gerekçesiyle İngiltere'yi "İsrail'in savaş suçlarına ortak olmakla" eleştiriyor.
İngiltere, önceki yıllarda İsrail'e silah satış lisanslarını 2 kez askıya almasına rağmen İngiltere Başbakanı Sunak, bugüne kadar bunun yeniden yapılması çağrılarını reddetti.
Başbakan Sunak, ülkesinin "çok dikkatli" ihracat lisanslama politikasına bağlı kaldığını savunuyor.
Declassified UK: İsrail’in soykırım saldırılarına İngiltere askeri desteği önceden planlanmıştı
İsrail’in Gazze’deki Filistinlilere yönelik kitlesel saldırılarına arka çıkarken aslında Netanyahu’nun aşırı sağcı koalisyonuyla ayan beyan imzaladığı fakat İngiltere ulusal medyasında neredeyse tamamen görmezden gelinen bir anlaşmayı uyguluyor.
Anlaşma, iki devleti “kapsamlı savunma ve güvenlik işbirliği ile yakın stratejik ortaklığın” bir parçası olarak “ortak tehditlerle mücadele etme” konusunda taahhüt altına sokuyordu.
Londra ve Tel Aviv bu anlaşma ile “küresel olarak belirlenmiş teröristlere ve terörist oluşumlara karşı kararlı ve ortak adımlar atmayı” taahhüt ediyordu. Burada imlenen Hamas ve Hizbullah’tı.
Bu, “her iki ülkenin askeri bağlarını güçlendirmek için sürekli ortak eğitim ve tatbikatlar yapmayı da içeren güçlü ve gelişen savunma ilişkisi”nin bir parçasıydı.
Böylece sadece yedi ay içinde bu “Yol Haritası” kararlı bir şekilde uygulamaya konuldu. (Declassified, İsrail’in Gazze’ye dönük işgali sırasında Birleşik Krallık’ın verdiği bir dizi askeri desteği belgelemişti.)
Öyle ki İsrail’in saldırıları başladığından bu yana Kraliyet Hava Kuvvetleri (Royal Air Force, RAF) Gazze üzerinde onlarca kez casusluk uçuşları yaptı ve en az altı İsrailli askeri personel Birleşik Krallık’ta askeri eğitim aldı.
Dokuz İsrail askeri uçağı Birleşik Krallık’ı ziyaret etti, İngiliz hükümeti ise uçaklarda ne olduğunu açıklamayı hep reddetti (Declassified ayrıca ABD ordusunun Birleşik Krallık’ın Kıbrıs’taki üssünü kullanarak İsrail’e silah sağladığını da ortaya çıkarmıştı).
Bu sayılanların hiçbiri Birleşik Krallık ulusal medyasını rahatsız etmedi. Ne var ki zaten tüm bunlar “Yol Haritası”nda geçen taahhütlerle tutarlıydı.
Hatta bu ay RAF, İsrail’in Suriye’nin başkenti Şam’daki İran konsolosluğuna yaptığı saldırıya misilleme olarak fırlatılan İran’a ait insansız hava araçlarını düşürerek İsrail’in savunmasını da üstlenmiş oldu.
Nitekim “Yol Haritası”nın İran ile ilgili ayrı bir bölümünde “İran’dan gelen güncel tehdide karşı koymak için yakın şekilde çalışıyoruz,” ve “İran’ın istikrarsızlaştırıcı bölgesel faaliyetlerine karşı koymaya çalışacağız,” deniliyor.
Yine iki nükleer silah sahibi gücün arasındaki bu anlaşmaya “İran’ın hiçbir zaman nükleer silah kapasitesine sahip olmaması için çalışacağız,” ifadesi de ekleniyor.
İsrail’i küresel olarak korumak
Bu 2023 Yol Haritası, Birleşik Krallık ile İsrail arasında 2021 yılında imzalanan bir önceki mutabakat zaptının çok daha ötesine geçiyor.
İsrail’in Batı Şeria’daki yasadışı işgali ve Filistinlilere karşı ayrımcılık uygulayan “apartheid” rejimini göz ardı ederek, iki ülkenin “doğal müttefik” olduğunu ayan beyan ilan ediyor.
Özellikle, Yol Haritası’nın “Antisemitizm, gayrimeşrulaştırma ve İsrail karşıtı önyargılar” başlıklı bölümünde yer alan ifadeler, Britanya’nın uluslararası platformlarda İsrail’in Gazze’deki vahşetleri için dilediği eşi benzeri görülmemiş özürleri önden haber veren bir kehanet gibi.
Raporda, “Birleşmiş Milletler ve diğer uluslararası organlarda İsrail’e orantısız bir şekilde odaklanılması ve İsrail’i gayrimeşrulaştırma ya da onun meşru müdafaa hakkını inkâr etme girişimleriyle mücadele edilmesi” çağrısında da bulunuluyor: “Tüm devletlerin uluslararası hukuk çerçevesindeki yükümlülüklerini yerine getirme görevi vardır, fakat denetim ölçülü, tarafsız ve orantılı olmalıdır.”
İsrail saldırılarının başlamasından bu yana İngiliz bakanlar bunu en ince ayrıntısına kadar uygulamaya koydular. “Meşru müdafaa” kisvesi altında yapılan İsrail zulmü için mütemadiyen özür dilediler ve İsrail’in uluslararası hukuk ihlallerini kınamayı tekrar tekrar reddettiler.
“Yol Haritası” ayrıca “ulusal çıkarlar ve öncelikler doğrultusunda BM ve diğer çok taraflı forumlarda işbirliği ve koordinasyonun güçlendirilmesi ve ana küresel sorunlarda İsrail-Birleşik Krallık uyumunun ilerletilmesi” çağrısında da bulunuyor.
Nitekim bu taahhüt doğrultusunda Britanya, BM oturumlarında Gazze konusunda İsrail’i uluslararası kınamalar karşısında defalarca savunmuş, ateşkes talep eden BM Güvenlik Konseyi kararlarına tekrar tekrar karşı oy kullanmış ya da çekimser kalmıştır.
Uluslararası Adalet Divanı
“Yol Haritası”nın bir başka bölümü ise İsrail’e Uluslararası Adalet Divanı (UAD) gibi uluslararası hukuk organlarında İngiliz koruması öngörüyor.
Batı Şeria’ya ilişkin önceki bir davaya atıfta bulunularak şöyle deniyor: “Birleşik Krallık ve İsrail, İsrail-Filistin ihtilafına ilişkin son UAD başvurusunun, taraflar arasında doğrudan müzakereler yoluyla çözüme ulaşma çabalarını baltaladığı için ‘Danışma Görüşü’ mekanizmasının uygunsuz olduğunu düşünmektedir.”
Benzer ifadeler, İngiliz bakanlar tarafından ocak ayında başlayan Güney Afrika’nın İsrail’e karşı soykırım davasını baltalamak için de kullanılacaktı.
İsrail suçlarının baş savunucusu Britanya Dışişleri Bakan Yardımcısı Andrew Mitchell, “Güney Afrika’nın davayı açma kararı yanlış ve kışkırtıcıydı,” diyerek İsrail’e yönelik soykırım ithamını “iğrenç” olarak nitelendirmiş ve suçlamayı reddetmişti.
Gizli anlaşma
Ve bir de Aralık 2020’de Birleşik Krallık ile İsrail arasında imzalanan gizli bir askeri anlaşma var.
Declassified böyle bir anlaşmanın varlığını İsrail Savunma Kuvvetleri’nin (IDF) attığı bir tweet’ten öğrendi. Birleşik Krallık hükümeti bunu hiçbir zaman kamuoyuna açıklamadı.
Bakanlar ise sonrasında “ulusal güvenlik nedenleriyle” bu anlaşmayı kamuoyuna açıklamayı reddetti.
Savunma Bakanı James Heappey parlamentoya “anlaşmanın iş birliğini resmileştiren ve derinleştiren önemli bir savunma diplomasisinin parçası olduğunu” anlattı fakat konuya ilişkin bir soru önergesine verdiği yanıtta anlaşmanın içeriğiyle ilgili sadece baştan savma bir özet sundu.
Anlaşma, Birleşik Krallık’a askerî açıdan ne taahhüt ediyor? Birleşik Krallık bu taahhütleri şimdi Gazze konusunda mı uygulamaya koyuyor? Eğer bu kadar masumsa, hükümet neden bunu sır gibi saklıyor?
Declassified’ın görebildiği kadarıyla, bu anlaşmadan İngiliz anaakım medyasında sadece bir kez bahsedildi.
İsrail ile 2020 yılında yapılan gizli anlaşmayı imzalayan Savunma Bakanı Ben Wallace, geçtiğimiz aralık ayında müttefikini Gazze’de “ölüm nöbeti” başlatmakla suçladı ve İsrail’in Hamas’a dönük saldırılarının “acımasız ve ayrım gözetmeyen” bir nitelik taşıdığını söyledi.
Declassified baş muhabirinin Twitter’da kendisine dönük olarak yönelttiği söz konusu gizli anlaşmanın Britanya’yı Gazze’deki katliamın suç ortağı haline getirip getirmediği sorusuna ise şu yanıtı verdi: “Açıkçası pek öyle değil.”
Aslına bakılırsa Britanya epey uzun zamandır İsrail’in Filistinlilere yönelik savaş operasyonlarına destek veriyor, İngiliz ulusal basını ise bunu bir kez daha görmezden geliyor.