İngiltere'nin sığınmacı planı fiyasko mu?
Ruandalıların onay verdiği anlaşma için İngiltere İçişleri Bakanı Priti Patel, Ruanda'yı ziyaret etti ve Afrika ülkesinde anlaşma imzalandı.
İngiltere, 1 Numara'da nisan ayında gergin bir ortam vardı. Partygate olayı nedeniyle baskı altında olan hükümet bu kez de ciddi sonuçları olacak bir plan için Ruandalı yetkililerle telefon görüşmesi halindeydi.
Ruandalıların onay verdiği anlaşma için İngiltere İçişleri Bakanı Priti Patel, Ruanda'yı ziyaret etti.
İngiltere, botlarla ülkeye gelen mültecilerin uçakla Ruanda'ya gönderilerek en az 5 yıl oturumla ikamet etmesi için Kigali Hükümeti ile 120 milyon sterlinlik bir anlaşma imzaladı.
Kamuoyuna duyurulan bu anlaşma hem ülke içerisinden hem de uluslararası toplumdan büyük tepki aldı. Ukraynalılara kucak açmak için bakanlık düzeyinde çağrı yapan İngiltere, Esed ve diğer diktatörlerden kaçan sığınmacıları bir başka diktatöre emanet etmeye karar verdi.
Ruanda hükümeti yetkilileri ise İngiltere'den gelecek sığınmacıları karşılamaya hazır olduklarını açıklamış ve varılan anlaşma için "yenilikçi bir çözüm" demişti.
İngiltere'ye gelen sığınmacıların ellerine bir kağıt tutuşturan Londralı yetkililer sığınmacıların İngilizce bilip bilmediğine bakmaksızın belgeye imza atmasını istedi.
Ruanda'ya gönderilme kararının iletildiği belge, 20 sayfa uzunluğunda ve yalnızca İngilizce olarak hazırlandı. Bir bölümde ise, belgenin içeriğini açıklamak için tercümanın hazır bulunduğu bilgisi veriliyor.
BBC'ye konuşan bir Suriyeli mülteci, "Ruanda'ya gitmektense ölürüm daha iyi. Ruanda'ya gönderilip orada beş yıllık oturum alacağımıza ilişkin haberleri gördüğümde kendime vurmaya başladım" diyerek imzaladığı belgenin içeriğini bilmediğini söylüyordu.
Brook House'da ikamet eden Ruanda'ya gönderecekleri duyan mülteciler açlık grevine başladı ancak İçişleri Bakanı sözcüsü konuyla ilgili "Merkezdekilerin sağlığı ve refahına azami önem gösterdiklerini" ileri sürdü açıklama yapmadı.
STK'ların ve muhalefetin yoğun baskıları nedeniyle planda aksaklık olacak iddiaları en üst merciden reddedildi.
İçişleri Bakanı Priti Patel, Ruanda'ya sığınmacıların gönderilmesi planının ertelenmesi için gösterilen çabalara rağmen, plana sadık kalacaklarını söyledi.
Tüm baskılara yaklaşık 100 kişilik sığınmacı kafilesi 14 Haziran'da uçağa bindirilince tüm dünya tekrar ayağa kalktı.
İnsan hakları savunucuları ve avukatların nisan ayında yaptığı başvuruyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kabul etti ve İngiltere'ye ivedi bir telgraf çekilerek uçağın kalkmasının ciddi sonuçları olacağını bildirdi.
İngiliz yetkililerin uzun ve tartışmalı bir toplantı sonrasında uçağın kalkmasını ertelemesi kabinede itiraz seslerinin daha da yükselmesine neden oldu.
İngiltere İçişleri Bakanı Priti Patel uçuş iptal edildikten sonra yaptığı açıklamada hayal kırıklığına uğradığını, ancak “doğru şeyi yapmaktan geri durmayacağını” söyledi.
Sert bir dille kameralara "İnsan kaçakçılarına boyun eğmeyeceğiz, bu bir suistimaldir ve İngiliz yeterince şey yaşadı." diyen bakan Patel bir sonraki uçuş için hazırlıklar şimdi başlıyor" ifadelerini kullandı.
"Sığınmacıların gönderilmesi yasa dışı"
İngiltere'ye en çok muhalefet başkentten geldi. Londra Belediye Başkanı Sadiq Han sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda uçuşun iptal edilmesinden dolayı duyduğu memnuniyeti dile getirdi.
Han Ruanda uçuşunu insanlık dışı olarak adlandırarak, "Şiddetten kaçan insanları binlerce kilometre ötedeki bir ülkeye göndermek zaten zalimceydi. Artık potansiyel olarak yasadışı da" açıklamalarıyla gündeme oturdu.
İngiltere'de ana muhalefetteki İşçi Partisi'nin içişleri sözcüsü Yvette Cooper ise hükümetin "utanç verici" bir politika izlediğini söyledi ve "Yaşananlar fiyasko" dedi.
Cooper, Ruanda'ya gönderilmek istenenlerden bazılarının işkence ve insan kaçakçılığı mağduru olduğunu, sığınmacı politikasının da "çöktüğünü" söyledi.
Anglikan Kilisesi'nin üst düzey liderleri Times gazetesine yazdıkları mektupta planı, "Britanya'yı utandıran ahlak dışı bir politika" olarak nitelendirmişti.
Canterbury ve York Başpiskoposları ile Lordlar Kamarası'nda görev yapan 20'den fazla piskopos tarafından imzalanan mektupta, sınır dışı edilenlerin "sığınma taleplerinin dikkate alınmadığı... ya da içinde bulundukları durumu anlamaya yönelik herhangi bir girişimde bulunulmadığı" belirtilmişti.