İsrail ve Mısır ile normalleşme VS Esed Rejimi ile normalleşme
💢 Mısır ve İsrail ile ilişkilerin normalleşmesi ile Esed rejimine yönelik normalleşme çabaları aynı kefede ele alınabilir mi?
💢 İki normalleşme adımı arasındaki temel farklar neler?
Geçtiğimiz dönemlerde Türkiye Ortadoğu’daki birçok devlet ile ilişkileri düzeltme ve normalleştirme yoluna gitti. Katar ablukasının son bulmasından sonra, Birleşik Arap Emirlikleri ile başlayan süreçte artık İsrail ve Mısır ile de ilişkilerin normalleştiğini görüyoruz. Ancak birkaç aydır Türkiye’den Şam’a yönelik olumlu açıklamalar art arda geliyor. Peki, Mısır ve İsrail ile ilişkilerin normalleşmesi ile Esed rejimine yönelik normalleşme çabaları aynı kefede mi ele alınmalıdır?
Öncelikle, İsrail ve Mısır’a dair konuşalım. 30 Mart 2021 tarihinde yazdığım yazıda, İsrail ile Türkiye’nin ilişkilerin düzeleceğini öngörerek destekledim. 22 Aralık 2021 tarihinde Türkiye ile Mısır’ın ilişkilerin normalleşmesi gerektiğini yazımda savundum ve bunun için Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Sisi’nin kişiliğine yönelik olumlu açıklamasının gerektiğini ifade ettim. Peki, İsrail ve Mısır ile ilişkilerin normalleşmesi gerektiğini ve normalleşeceğini öngörmeme rağmen, bugün Esed rejimine yönelik yapılan olumlu açıklamaları neden dış politikada hatalı buluyorum?
Duygusal anlamda bakıldığında, İsrail’in yaptığı zulümler Esed rejiminin yaptığı zulümler ile yarışır, Sisi'nin meşruiyet sorunu Esed rejiminin meşruiyet sorunu ile yarışır. Ancak Mısır ve İsrail ile ilişkilerin normalleşmesi ile Esed rejimi ile ilişkilerin düzelmesi arasında ciddi farklar var.
Yazdığım yazılarda, duygusallıktan uzak, soğukkanlı bir şekilde jeopolitik dengelerin değiştiğini ve hem İsrail hem de Mısır’ın Türkiye’ye ihtiyacı olduğunu ve oluşan yeni jeopolitik dengelerden ötürü ilişkilerin düzelmesi gerektiğini savundum. Hatta bana kalırsa, iki ülke ile ilişkileri normalleştirmekte geç bile kalındı.
İsrail bağlamında ABD’deki Biden yönetimi, İran’ın hem Türkiye hem de İsrail’e yönelik oluşturduğu tehdit, İran’ın PKK ile artan işbirliği, Karabağ savaşı sonucunda Azerbaycan-İran hattında değişen dengeler ve Doğu Akdeniz’deki enerji politikaları Türkiye ile İsrail’in tekrar ilişkileri normalleştirmesini gerektiriyordu. Ancak ilişkilerin düzelmesi Netenyahu’nun hükümette kaldığı sürece gerçekleşememişti.
Mısır bağlamında ise BAE ile ilişkilerin normalleşmesi, Biden’in ABD Başkanı seçilmesi, Libya’daki yeni dengeler, Doğu Akdeniz’deki işbirliği imkanları ve ortak çıkarlar, Türkiye ile Mısır’ı ilişkileri düzeltmeye zorluyordu. Bundan bir sene önce yazdığım yazıda bunun için Sisi’ye yönelik Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ağzından olumlu açıklamaların gelmesi gerektiğini yazdım. Aradan bir sene geçti ve Katar arabuluculuğu ile Dünya Kupası’nda Sisi ile yüz yüze görüşme gerçekleşti.
Diğer yandan Esed rejimi ile ilgili ilerleyen sürece bakıldığında çok farklı bir denklemi görüyoruz. İsrail ve Mısır ile ilişkiler jeopolitik ve jeoekonomik alanlardaki gelişmelere bağlı olarak düzeltildi. Ancak Esed rejimine yönelik yapılan açıklamaların temelinde iç politika ve Türk-Rus ilişkileri yatmaktadır.
Yoksa jeopolitik olarak, Türkiye’nin Esed rejimine yönelik bu denli olumlu açıklamalar yapmasını gerektirecek herhangi bir değişim bulunmamaktadır. S2020’de 34 şehit verdikten sonra oluşturulan statüko devam etmektedir. Söz konusu bu statükoyu tehdit eden tek unsur Türkiye’nin olası yeni bir askeri harekatıdır.
Ancak ne var ki, seçim öncesi Türkiye’deki muhalefetin yanıltıcı söylemi ve propagandası yüzünden, Suriyeli sığınmacıların geri dönüşü için Esed rejimi sihirli bir değnek gibi çözüm olarak Türk kamuoyuna kabul ettirilmiştir. Lübnan ve Ürdün’ün 2018’ın sonunda Esed rejimi ile ilişkileri düzeltmesinden sonra iki ülkeden Suriye’ye geri dönüşün yaşanmadığı göz ardı edilmektedir.
İç politikadaki bu yanlış kabul, seçim öncesinde AK Parti’de de Esed rejimi ile görüşülmeli, ilişkiler düzeltilip Suriyeli sığınmacıların geri dönüşü için çalışılmalı argümanını güçlendirmiştir. Nitekim Dışişleri Bakanı Esed rejimi ile görüşülme konuları arasında saydığı konular Suriyeli sığınmacıların geri dönüşü, terörle mücadele ve siyasal çözüm olmuştur.
Esed rejimine yönelik olumlu açıklamaların diğer bir sebebi de Türk-Rus ilişkileridir. Nitekim Şam’a doğru yapılan ilk olumlu açıklama Rusya ile Tahran’da gerçekleşen zirve sonrasında olmuştur. Türkiye’nin YPG’ye karşı olası yeni bir askeri harekatı gündemdeyken, Rusya bu harekatı engellemiş ve Şam’ı işaret etmiştir. Ancak o günden bu yana yapılan tüm olumlu açıklamalara rağmen, Esed rejiminden gelen iki açıklama olmuştur: “Türkiye önce Suriye’den çekilsin ve terör örgütlerine desteğini kessin” ve “neden Erdoğan’a durduk yere seçim hediyesi ikram edelim”.
Şam tarafından herhangi bir olumlu sinyal gelmezken, Pençe Kılıç Harekatı ile Suriye’de YPG’ye karşı tekrar bir askeri harekat gündeme gelmiştir. Konjonktürün de hiç olmadığı kadar iyi olduğu bu denklemde yine Rusya engel olmaya devam etmektedir. Son üç yıldır YPG’yi TSK ve SMO’ya karşı koruyan Rusya, kara harekatının yapılması beklenen bölgeden geri çekilmemiştir ve Türkiye ile Rusya arasında görüşmeler devam etmektedir.
Belki Rusya yine kara harekatını engellemeyi başarır ya da bu sefer başaramaz, fakat Rusya Türkiye’ye sürekli olarak Şam’ı işaret etmektedir. Nitekim bilindiği üzere, Rusya’nın Suriye’deki nihayi hedefi Türkiye ile Şam’ı bir araya getirerek, Suriye’de BM’nin öngördüğü siyasi süreç olmadan, Esed rejimini tahkim etmektedir. Bu bağlamda, Türkiye’nin son dönemdeki açıklamaları Rusya açısından olumlu bir gelişmedir.
Türkiye açısından değerlendirildiğinde ise farklı bir görüntü ortaya çıkmaktadır. 2020 yılında İdlib’te bir gecede 34, toplamda 60’ın üzerinde şehit veren Türkiye, şimdi Rusya’nın Ukrayna savaşından dolayı daha zayıf ve zorda olmasına rağmen Rusya’nın taleplerine karşılık vermektedir. Nitekim Şam ile yapılacak bir görüşme veya bir uzlaşı, Suriye’deki saha gerçekliğini değiştirmeyecektir.
Suriye’nin kuzeyinde, Türkiye’nin himaye ettiği bölgelerde 5 milyonu aşkın Suriyeli yaşamaktadır. Bu insanların yarısı rejim bölgesinden kaçıp kuzeye sığınmış insanlardır. Esed rejimi altında yaşamaktansa, Suriye’nin kuzeyinde derme çatma kamplarda yaşamayı tercih etmektedirler. BM Güvenlik Konseyi’nin kararı bağlamında öngörülen siyasi süreç olmadan, bu insanların ve Türkiye’deki Suriyeli sığınmacıların evlerine geri dönüşü nasıl olacak muamma.
Diğer bir sorun ise Suriye’deki durumun Mısır ve İsrail’den çok farklı olmasıdır. Suriye fiili olarak üçe bölünmüştür. Esed rejimi Suriye’nin bir kısmına hakimdir. Türkiye’de yaşayan ve Türkiye’nin Suriye’de himaye ettiği bölgelerde yaşayan Suriyelilerin sayısı, Esed rejimi kontrolü altında yaşayan Suriyelilerden fazladır. Türkiye ise bu denklemde, Suriye muhalefetinin garantörüdür. Aynı olmasa da, Türkiye’nin Suriye’deki konumu Türkiye’nin Kıbrıs’taki konumu ile benzeşmektedir. Suriye’deki askeri, sosyal, siyasi, demografik saha gerçeklikliği Türkiye’nin Şam ile ilişkileri düzeltmesini ‘Mission Impossible” seviyesine yükseltmektedir.
Ayrıca, Rusya’nın güçlü olduğu ve Türkiye’nin daha zor durumda olduğu dönemlerde kabul edilmeyen Şam dayatmasının, neden Rusların zayıf olduğu ve Türkiye’nin çok güçlendiği bir dönemde kabul edildiği ise de ayrı bir muammadır. Üstelik, Esed rejimi büyük bir enerji ve ekonomik kriz ile karşı karşıya iken, zamanlama Türkiye açısından taviz verme zamanı değildir.
Nihayetinde jeopolitik olarak bakıldığında, Türkiye’nin elini güçlendiren Ukrayna savaşı, İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya katılma süreci, İran’daki iç karışıklık, Arap ülkeleri ile normalleşme ve Akıncı ile Aksungur’un sağladığı yeni kabiliyetler, Türkiye’nin taviz vermesini değil, taviz koparmasını gerektirmektedir. Bu bağlamda, 2019’tan beri YPG’yi koruyan Rusya ve Esed rejimi taviz vererek, Türkiye’nin kara harekatına karşı çıkmamalılar.
Kısaca, Türkiye’nin Mısır ve İsrail ile ilişkilerin normalleşmesi jeopolitik ve jeoekonomik olarak bir gereklilikten dolayı ortaya çıktı, fakat geç gerçekleşti. Esed rejimine yönelik ilişkileri düzeltme çabası ise jeopolitik gerçekliklerden dolayı değil, iç politika ve üçüncül bir devlet olan Rusya ile ilişkiler üzerinden şekillenmektedir ve gereğinden de erkendir. Bu yüzden Mısır ve İsrail ile ilişkilerin normalleşmesini desteklerken, Esed rejimi ile ilişkilerin düzeltilmesini yanlış buluyorum.