İsrail'in Gazze planı
Gazze’de ölen sadece insanlar değil, aynı zamanda sözde modern dünyanın ahlakı, vicdanı ve değerleri aslında. Savaş sonrası için ise çok farklı planlar yapılıyor.
7 Ekim 2023’te başlayan Filistin * İsrail Savaşı 92. gününe girerken, savaş bütün acımasızlığı ile devam ediyor. Gazze Sağlık Bakanlığı’nın bugün paylaştığı rakamlara göre, İsrail’in yaptığı katliamlarda şimdiye kadar 22 bin 600 kişi öldürüldü. Öldürülenlerin çoğunluğunu ise kadınların ve çocukların oluşturduğu masum siviller teşkil ediyor.
Resmi kayıtlara göre İsrail ordusunun Gazze'de 3 aydır sürdürdüğü bombardımanlarda 45 binden fazla füze ve bomba attığı belirtiliyor. Ağırlığı 65 bin tonu aşan bombalar, ABD’nin Japonya’nın Hiroşima kentine attığı nükleer bombanın ağırlığından ve gücünden üç kat daha fazla.
İsrail’in sivil-direnişçi ayrımı yapmaksızın boca ettiği, üçte ikisinin güdümsüz, hatalı veya aptal olarak bilinen patlayıcılardan oluşan bu bombalar, uluslararası hukukun ve anlaşmaların açık ihlali olmasına rağmen, ABD ile el ele veren İsrail bombardımana gece-gündüz devam etmekte. Savaş olmaktan çıkıp katliama dönüşen mevcut durum o kadar sıradanlaştı ki, Gazze artık bombardımanların ardından sayısal verilerin güncellendiği bir mesele haline geldi.
Bütün dünyanın gözü önünde devam eden katliamlara Batılı devletlerin yöneticileri gözlerini kapamış üç maymunu oynarken, İslam dünyası ise utanç verici bir sessizlik içinde olanları seyretmekte. Bu yönüyle Gazze’de ölen insanlar değil, sözde modern dünyanın ahlakı, vicdanı ve değerleri aslında.
Savaşın nasıl sonuçlanacağı konusunda ise kafalar epeyce karışık. Aslında savaşın sonucunu savaşın baş aktörü İsrail ile bu savaşa çanak tutan sponsoru ABD de dahil şimdilik kimse kestiremiyor. Gündemde ise değişik planlar var.
İsrail'in Gazze planları
Geçtiğimiz hafta İsrail’de gündemi savaş sonrasında Gazze’de uygulanacak muhtemel planlar oluşturdu. İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant savaş sonrası Gazze Şeridi'nin idaresine dair dört aşamalı bir plan sundu. Bu satırları yazdığımız saatlerde Türkiye’ye gelen ABD Dışişleri Bakanı - kendi tanımlamasıyla - Yahudi Antony Blinken, İsrailli yöneticiler tarafından hazırlanan bu ve benzeri planları bölge ülkeleriyle de paylaşacak muhtemelen. Emrindeki Arap ülkelerine ise dikte edecek.
Ancak İsrail söz konusu planın Gazze'deki direnişçilerin elindeki tüm esirlerin iadesinden sonra uygulamaya konacağını, Gazze sakinlerinin evlerine dönmelerine ise ancak esirlerin iadesinden sonra izin verileceğini açıkladı. 7 Ekim baskınında direnişçilerin aldığı 132 esirden 4’ü geçici ateşkes sürecinde İsrail’in elindeki esirlerle takas edilmiş, 1’i İsrail askerleri tarafından kurtarılmış, 8’i İsrail’in yoğun bombardımanı sırasında öldürülmüş, 3’ü ise bizzat İsrail ordusu tarafından vurulmuştu.
Henüz resmiyet kazanmayan, ancak savaşın hedeflerine ulaşılmasının ardından uygulamaya konabileceği belirtilen bu planda savaş sonrası Gazze'de sivil bir yönetim için dört maddelik bir eylem planı öngörülmekte.
Öncelikle plana göre Gazze Şeridi’nde idari işler Filistinlilerin elinde olmakla birlikte, İsrail bu işleri sıkı şekilde kontrol edecek. Gazzeye yönelik her eylem İsrail’in gözetiminde olacak. Bölgeye giren-çıkan her şey İsrail tarafından denetlenecek.
İkinci olarak Gazze’de ABD liderliğinde Batılı devletler ve İsrail’e yakınlığıyla bilinen ve Filistin derdi olmayan Arap ülkeleriyle ortaklaşa çok uluslu bir görev gücü oluşturulacak. Sivillere yönelik faaliyetler ve bölgenin ekonomik rehabilitasyonu bu oluşum tarafından sevk ve idare edilecek.
Üçüncü olarak planın en önemli aktörü olarak Mısır İsrail’le koordinasyon içinde Gazze Şeridi'ne açılan sınır kapısının sorumluluğunu üstlenecek.
Son olarak Gazze’deki Filistin idare mekanizmaları – Hamas’la bağlantılı olmaması şartıyla - yine Filistinlilerde olacak. Su, elektrik, kanalizasyon, altyapı ve insani yardımlar çok uluslu görev gücüyle iş birliği içinde bu mekanizmalar tarafından yapılacak.
Ancak her hâlükârda Gazze’de bundan sonraki durumun eskisinden çok farklı olacağı sıkça vurgulanıyor. İstihbarat Bakanı Gila Gamliel’in geçtiğimiz günlerde basına yansıyan bir demecinden anlaşıldığı kadarıyla, zaten dar bir şeride sıkışmış Gazze halkının savaştan sonra daha da dar bir şeride hapsedilerek dünya ile bağlarının dört bir yandan kesileceği belirtiliyor.
Diğer yandan güvenlik amaçlı tampon bölgeleri genişletilerek 14 kilometrelik Gazze - Mısır sınırı boyunca uzanan Philadelphi Koridoru’nun İsrail’in tam kontrolüne alınarak Gazze’deki deniz ablukasının da daha sıkı bir şekilde uygulanacağı ifade ediliyor.
İsrail'in planı uygulanabilir mi?
Güvenlik ve strateji uzmanları Gallant planının uygulanmasının bazı zorlukları da beraberinde getireceğini belirtmekte.
Öncelikle bu son plan her ne kadar Başbakan Benyamin Netanyahu tarafından tasvip edilse de İsrail’in Gazze'ye yeniden yerleşimini öngörmediği için, Gazze'de Batı Şeria’daki gibi paramiliter işgalci Yahudi yerleşimcilerin kolonize edilmesini savunan koalisyonun radikal dinci unsurları tarafından şiddetle reddedilmekte.
Halkının sürülüp Filistin’in tamamının işgal edilmesini savunan koalisyonun radikal partileri, söz konusu yerleşimler olmadığı takdirde bu planın, iki devletli çözümü hedefleyen uluslararası kamuoyunun işini kolaylaştıracağını düşünmekte. Başta Maliye Bakanı Bezalel Smotrich ile Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben Gvir olmak üzere İsrail’de radikal dinci politikacılar Gazzelilerin sürülmesi konusunda ısrarcı.
Bir zamanlar aşırı milliyetçi Kahane hareketinin üyeleri tarafından savunulan bu görüş, şimdilerde İsrail'de merkez partilere mensup farklı bakan ve milletvekillerinden de taraftar bulmaya başladı. Mesela İstihbarat Bakanı Gila Gamliel, Gazzelilerin sürülmesini “savaşın sona ermesinden sonra en gerçekçi program” olarak savunmakta. Bakanların bu görüşünün İsrail kamuoyunda da hayli kabul gördüğü bilinen bir gerçek. Bu amaçla İsrail hükümetinin çeşitli ülkelerle Gazze’den sürülecek binlerce göçmeni kabul etmeleri için görüşmeler yaptığı, bu konuda Kongo Cumhuriyeti ile de hayli mesafe kat edildiği belirtilmekte. İsrailli bazı bakanlar ise inşaat işi arayan Gazzeliler için Suudi Arabistan’ın en iyi seçenek olduğu görüşünde.
Netanyahu ise Mahmud Abbas liderliğindeki Filistin Yönetimi’nin mevcut haliyle savaştan sonra Gazze’de yönetimi devralmaması konusunda ısrarcı. Bunun nedeni başbakanın aşırı sağcı-radikal dinci bakanlar Smotrich ve Ben Gvir’i küstürme, dolayısıyla koalisyonun dağılma tehlikesi. Öte yandan mevcut durum göz önüne alındığında, taraflarca kabul edilse dahi bu idari devrin uzun vadede kademeli olarak gerçekleşeceği ise herkesin kabul ettiği de bir görüş gibi.
Gallant ise 73 yıldır Filistinli mültecilerin yaralarını sarmaya çalışan Uluslarası yardım organizasyonu Birleşmiş Milletler Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı'ndan (UNRWA) alınarak kurulacak bir başka mekanizmaya devredilmesinde ısrar ediyor. Zira savaşın başından beri İsrail’in acımasız katliamlarından kaynaklı insanlık dramına dikkat çeken ve bu dramı sürekli gündemde tutan UNRWA, İsrail’in uluslararası kamuoyunda pek çok defa zor durumda kalmasına sebep olmuştu. Meselâ UNRWA'nın eski sözcüsü Chris Gunness, Gazze'de yaşananların “bir soykırım ve etnik temizlik”, Batı Şeria'daki uygulamaların ise “bir apartheid sistemi” olduğunu söylemişti. Bu sebeple ajansı “düşman” olarak tanımlayan İsrail zaman zaman ajansın gıda ve ilaç depolarını bombalamaktan çekinmiyor. 7 Ekim'den bu yana İsrail saldırılarında UNRWA'nın 142 çalışanı öldü, 128 insani yardım tesisi de bombardımanlarda hasar gördü.
Radikal Yahudilerin Mescid-i Aksâ planı
Savaş sonrası için bazı radikal dincilerin hedefi ise bambaşka. İsrail’de bazı radikal gruplar, özellikle de orduda sayıları her geçen gün artan radikal askerler, Gazze’deki savaşın ardından bir sonraki hedefin Mescid-i Aksâ olduğunu söylemekten çekinmiyorlar.
İsrail’de faaliyet gösteren Mahon ha-Mikdaş (Mabed Enstitüsü) isimli örgüt üyeleri Gallat’ın planına gönderme sadedinde örgütün sosyal medya sayfasında “The Day After” başlıklı bir paylaşım yaptı.
Bu örgüt mensupları Mescid-i Aksâ’nın yıkılıp yerine Yahudi Mabedi’nin yapılması için gösterdikleri gayretle biliniyor. Mahon ha-Mikdaş birkaç gün önce (4 Ocak 2024) “Herkes İsrail'in savaş sonrası için planının ne olduğunu soruyor, işte cevabı!” başlığıyla yaptığı paylaşımda iki askerin resmine yer verdi.
Paylaşımın birinde bombalanmış bir cami minaresinin temeline “Yahudi Mabedi’nin bir an evvel yapılması duasıyla” anlamında “Yibane ha-Mikdaş” (יבנה המקדש) ifadesinin yazılı olduğu grafitinin önüne çömelmiş bir İsrail askerinin resmine, diğerinde ise “Gazze savaşı, Tapınak Tepesi için yapılan savaştır” anlamında “ha-Krav be-Aza: ha-Milhama al Har ha-Bayit” (הקרב בעזה, המלחמה על הר הבית) ifadesinin yazılı olduğu grafitinin yanına dikilmiş bir İsrail askerinin resmine yer verildi.
Kudüs’te Mescid-i Aksâ ve Kubbetü’s-Sahre’nin bulunduğu Harem-i Şerif alanı, Yahudiler tarafından “Tapınak Tepesi” (Har ha-Bayit) olarak isimlendirilmekte.
İsrail’de paylaşımdaki resimlerde temenni edilen hususa teşne pek çok radikal var. Elad (El İr David: Davud Şehri), Ateret Kohanim (Kohenlerin Tacı) veya Ateret Yeruşalayim (Kudüs Tacı) ile bunların Yeruşalayim Hay (Çok Yaşa Kudüs) gibi farklı şubeleri, Mescid-i Aksâ’yı yıkıp yerine Yahudi Mabedi yapmaya yönelik benzer provokatif söz ve eylemleriyle bilinmekte.
Böyle bir şey olur mu, bilemiyoruz. Ancak Gazze’de İslam dünyasının tepkisini test eden İsrail’deki bu tür radikal unsurlar, Mescid-i Aksâ’nın yıkılması durumunda verilecek tepkinin provasını da bu tür paylaşımlarla yapıyor gibi.
Son dönemlerde yaşadığımız, dünyanın hele de İslam dünyasının mevcut durumunun Mescid-i Aksâ’ya yönelik bu tür kötücül niyetleri cesaretlendirdiği kesin. Kadın ve çocuklardan oluşan binlerce sivilin katledildiği son olaylarda lâl ü ebkem (dilsiz) kesilen İslam dünyasının Mescid-i Aksâ’nın yıkılması karşısında da tavrı çok farklı olmayacak gibi.
Eskilerin deyimiyle “Allahu a’lem": “Her şeyin en doğrusunu Allah bilir.”
Her şeyi ise zaman gösterecek.