Jeopolitik mücadele sahnesinin yükselen değeri: Girit Adası
Yunanistan, ABD’yi Türkiye’ye karşı kullanacağı ümidiyle Trakya ( Balkanlar ve Karadeniz ) ve Akdeniz’deki ( Kuzey Afrika, Ortadoğu, Süveyş Kanalı ) iki önemli lojistik merkezi, Dedeağaç ve Girit’i ABD’ye teslim etti.
Soğuk Savaş’ın finaline damgasını vuran ABD’nin eski Ulusal Güvenlik Danışmanı Zbigniew Brzezinski, jeopolitik mücadele sahasını satranç tahtasına ve kullanılan ülke ve enstrümanları da satranç taşlarına benzetmesiyle ün yapmıştı. Nitekim başyapıtının ismi de “Büyük Satranç Tahtası”ydı. Ancak jeopolitik mücadelenin bugünkü gidişatı satrançtan ziyade Çin kökenli Go oyununu andırıyor. Go’nun satrançtan en önemli farkı, bu oyunda hedef rakibin taşlarını yok etmek ve finalde şahı ortadan kaldırmak ya da teslime mecbur bırakmak değildir. Go’da amaç en geniş stratejik alana sahip olmak, rakibi çevrelemek ve hareketsiz kılmaktır.
NATO’nun Madrid’de ilan ettiği stratejik konsept ve ittifakın Transpasifik bir kimlik de kazanma çabası, küresel mücadelenin 19’uncu yüzyılda olduğu gibi bir kez daha denizlere ve okyanuslara odaklanmasını beraberinde getirecek. Bu mücadelede stratejik deniz geçitlerine, boğazlara, iç deniz hatta nehirlere hakim olan taraf hasmına üstünlük sağlayacak. Bu itibarla 21’inci yüzyılın önemli bir kısmındaki jeopolitik mücadele satrançtan ziyade go oyunu karakteristiğinde yürütülecek.
“Büyük Go Tahtası”nın son 2 yılda giderek parlayan yıldızı ise Türkiye’nin çıkarlarıyla kesişen bir bölgeye hakim durumdaki Girit Adası. Yaklaşık 3 asır süren Osmanlı hakimiyetinin ardından Yunanistan’ın eline geçen ada, 1952’de bu ülkenin NATO üyeliği ile paralel olarak Soğuk Savaş’ın Akdeniz’e yansımalarının ayrılmaz bir parçası haline geldi. Girit’in Suda Körfezi, uçak gemileri için Akdeniz’de az rastlanan bir güvenli liman özelliği taşıdığından bu durum adanın stratejik önemini artırıyor. Girit ve özellikle Suda Limanı 2020 yılından itibaren ABD silahlı kuvvetlerinin hakimiyetinin adım adım arttığı bir noktaya dönüştü.
Antik çağlardan bu yana Ege, Doğu Akdeniz ve Yunanistan ana karasının kontrolü açısından önem taşıyan Girit Adası, modern savaş tarihinde en önemli rolünü 2. Dünya Savaşı sırasında oynadı. Nazi Almanyasının 1941 yılının Nisan ayında Yunanistan’ı işgali ile bu ülkeyi savunmakla görevlendirilen İngiltere, Yeni Zelanda ve Avustralya askerleri Girit’e sığındı. Aynı günlerde General Rommel komutasındaki Alman orduları Tobruk’u kuşatmış neredeyse Libya kıyı şeridinin tamamını ele geçirerek hala İngilizlerin kontrolündeki Mısır’ın kapılarına dayanmışlardı. 1941’in Mayıs ayında Girit’i ele geçirmek maksadıyla başlayan Alman saldırısı, Mısır’ı ve dolayısıyla Süveyş Kanalı’nı ele geçirmek için Berlin açısından büyük önem taşıyordu. Alman ordusu Girit’i yüksek bir maliyetle ele geçirmeye başarmış Ancak Kuzey Afrika seferinin başarısızlığı adayı elde tutmak açısından anlamlı olmamıştı.
Yine de Girit Muharebesi müttefiklere önemli bir ders verdi. İkinci Dünya Savaşı’nın ertesinde havacılık alanında ulaşılan kabiliyetler Girit büyüklüğündeki bir kara parçasının önemini farklı bir noktaya taşıdı. Ada artık yalnızca deniz kuvvetlerinin değil, hava kuvvetlerinin yaratacağı etki açısından da önemliydi. Bu adaya konuşlanacak bir hava gücü Türk Boğazlarından, Messina Boğazı’na, Süveyş Kanalı’ndan Balkanlara, Romanya’nın petrol sahalarından, Kuzey Afrika petrol sahalarına kadar pek çok stratejik noktaya erişebilmekteydi. Füze teknolojilerinin ulaştığı kapasiteyle Girit Adası’na yerleştirilecek balistik füzelerle Kızıldeniz ve hatta Karadeniz’deki hedefleri vurmak mümkün.
Akdeniz günümüzde Avrupa’nın enerji ihtiyacının yüzde 65’inin geçiş noktası. Dünya ticaretinin yüzde 30’u ise Akdeniz limanlarından yürüyor. Haliyle Girit Adası krizlerle kuşatılmış 2020’li yıllarda “Büyük Go Tahtası”nın giderek kritik bir alanı haline geliyor.
Ada Birinci Soğuk Savaş döneminde alışılmadık bir rol oynamıştı. Özellikle 1973 Arap-İsrail Savaşı sırasında ABD ve Sovyet donanmaları Girit’i etrafında saklambaç oynadıkları bir duvar gibi kullandılar. Sovyetler müttefikleri Suriye ve Mısır’a, ABD ise İsrail’e deniz yoluyla yardım ulaştırma çabaları sırasında Doğu Akdeniz’de köşe kapmaca oynadılar. Girit Adası da bu donanma mücadelesinin baş köşesinde yer aldı.
1981 yılında Yunanistan’da Pan Hellenik Sosyalist Parti’nin iktidara gelmesi bu ülkedeki NATO üsleri için de tehlikeli bir süreci başlattı. Yunanistan tarihinin en anti-Amerikan iktidarının döneminde Atina yönetimi NATO’nun askeri kanadına yeniden kabul edildi. Atina sokakları yıllarca NATO üsleri aleyhine eylemlere sahne olsa da ABD ile Yunanistan 1990’da bir savunma işbirliği anlaşması imzaladılar.
2008’deki küresel ekonomik krizin Yunanistan’a etkileri yalnızca ekonomik bir yıkımla sınırlı kalmadı. Dış politikalarında da ilginç bir savrulmayı beraberinde getirdi. Ekonomik krizin etkilerinin ürünü olan sol parti Syriza’nın 2015-2019 yılları arasındaki iktidar dönemi Atina-Washington yakınlaşmasının zirveye tırmanışını da beraberinde getirdi. Bu yakınlaşma 2020 yılında Trump döneminin Dışişleri Bakanı Pompeo’nun Girit Adası’na yaptığı dikkat çekici bir ziyaretle taçlandı. Eş zamanlı olarak ABD, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne uyguladığı silah ambargosunu hafifletirken, ABD, Yunanistan ve GKRY özel kuvvetleri de Girit Adası’nda tatbikatlara başladı.
Trump döneminin son bulması iki taraf arasındaki bu yakınlaşmanın devamına engel olmadı. 2021 yılının Ekim ayında iki ülke bu kez aralarındaki savunma işbirliği anlaşmasını hem yenilediler hem de genişlettiler. Daha önce her yıl yenilenen anlaşma, artık taraflardan biri fikrini değiştirmediği sürece ucu açık şekilde yürürlükte kalacak. Yunanistan, bu anlaşmayı genişletirken Türkiye’ye karşı Washington’dan sınırsız bir destek aldığı yanılgısıyla telafisi zor ödünler verdi. Dedeağaç Limanı ve Girit’teki Suda üssü dahil olmak üzere ABD askerlerinin Yunanistan topraklarındaki kontrolü arttı. ABD ordusu Yunan askeri üslerine erişim hakkına sahip oldu. ABD ordusunun Yunanistan’da tatbikat yaptığı alanların genişletildi.
Ukrayna-Rusya Savaşı ve ardından Madrid’deki NATO Zirvesi’nde ortaya konan yeni stratejik konsept, ABD’nin son 2 yıldır Yunanistan ile yürüttüğü yakınlaşma politikasının sebeplerini de netleştirmiş oldu. NATO’nun yeni stratejik konsepti çerçevesinde ABD’nin Karadeniz, Hazar Denizi, Kızıldeniz, Arap Denizi ve Hint Okyanusu’na güç kaydırmak için ihtiyaç duyduğu lojistik merkezlerin sayısının artması gerekiyordu. Yunanistan, ABD’yi Türkiye’ye karşı kullanacağı ümidiyle Trakya ( Balkanlar ve Karadeniz ) ve Akdeniz’deki ( Kuzey Afrika, Ortadoğu, Süveyş Kanalı ) iki önemli lojistik merkezi, Dedeağaç ve Girit’i ABD’ye teslim etmiş oldu. NATO’nun vakit kaybetmeden yürürlüğe koyduğu yeni konsept çerçevesinde Girit Adası’nı çok daha hareketli günlerin beklediğini öngörmek sürpriz olmayacaktır.