Kafkasya’da kalıcı barış arayışları: Tahran zirvesi

23 Ekim’de İran’ın başkenti Tahran’da Türkiye, İran, Rusya, Azerbaycan ve Ermenistan Dışişleri Bakanlarının bir araya geldiği toplantı gerçekleşti. Bu da “Kafkasya’da kalıcı barış mümkün mü?” sorusunu bir kez daha gündeme getirdi.

1. resim

23 Ekim’de İran’ın başkenti Tahran’da Türkiye, İran, Rusya, Azerbaycan ve Ermenistan Dışişleri Bakanlarının bir araya geldiği toplantı gerçekleşti. 3+3 şeklinde formüle edilen Altılı İşbirliği Platformu arayışı çerçevesinde gerçekleştirilen zirve, “Kafkasya’da kalıcı barış mümkün mü?” sorusunu bir kez daha gündeme getirdi.

Hatırlanacağı üzere, Azerbaycan’ın İkinci Karabağ Savaşı’nda elde ettiği haklı zaferin ardından Bakü’de düzenlenen zafer töreninde Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bölgesel sorunların bölge devletleri tarafından çözülmesi gerektiğini belirten açıklamalar yapmış ve Türkiye, Azerbaycan, Ermenistan, Rusya, İran ve Gürcistan’dan oluşacak altılı bir işbirliği platformunun kurulmasını önermişti.

Söz konusu açıklamaya Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev de destek vermişti. Lakin aradan geçen zamana bakıldığında çeşitli aktörlerin bölgesel işbirliği arayışlarını baltalayan adımlar attıkları ya da aralarındaki ihtilafları bu sürece yansıttıkları görülüyor. Bu da Altılı İşbirliği Platformu’nun efektif bir mekanizmaya dönüşmesini zorlaştırmakta.

Nitekim Gürcistan’ın Tahran’daki zirveye katılmaması da bu zorlukların somut bir göstergesi. Zira Tiflis yönetimi, topraklarının %20’si Rus işgali altındayken Moskova yönetimi ile aynı platformda yer almayı sağlıklı bulmayan bir değerlendirme yapmış durumda. Dolayısıyla bölgesel işbirliğinin önündeki engellerden biri, Rusya’nın Abhazya ve Güney Osetya’daki uluslararası hukuka aykırı eylemlerini sürdürmesi. Rusya’nın ise bu konuda taviz verebileceğine ilişkin herhangi bir işaret yok.

Buna ek olarak Gürcistan, Altılı İşbirliği Platformu’nun Ermenistan’ı da denkleme dahil etmesiyle enerji koridorlarındaki tekel olma konumunu yitireceği kanaatinde. Tiflis’e bunun Gürcistan’ın jeopolitik ve jeoekonomik önemini azaltacağı fikri hakim.

Kafkasya’da işbirliği arayışlarının ve kalıcı barış ortamının önündeki tek engel, Rusya’nın Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü ihlal etmesi ve Tiflis’in koridorlardaki tekel konumunu kaybetme kaygısı değil. İran da daha ziyade “Şark kurnazlığı” ya da “Acem oyunu” denilebilecek bir davranışla süreçleri sabote etme arayışında.

İran, Kafkasya’da bölge devletlerinin jeoekonomik önemini ve kazanımlarını artıracak olan Zengezur Koridoru’nun açılmasına karşı. Bunu Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) kendisine uyguladığı yaptırımları aşmak için kullandığı “kaçakçılık rotasının” efektifliğini yitireceği bir gelişme olarak görüyor. Bu yüzden de Ermenistan’ı Karabağ’ın yeniden işgaline yönelik politikalar noktasında Erivan’ı cesaretlendiren bir Tahran yönetimi söz konusu. Çünkü Ermenistan’ın Batı’ya açılması ve bu amaç doğrultusunda Türkiye ve Azerbaycan ile normalleşme süreçleri yürütmesi, Erivan’ın Tahran ve Moskova’ya olan bağımlılığını azaltacak bir durum.

Ermenistan ise kendi iç zorluklarıyla karşı karşıya. Her ne kadar Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü tanıdığını belirten açıklamalarıyla ve Türkiye ile normalleşme yönünde verdiği mesajlarla ülkesinin Batı’ya açılmasının ön koşulunun normalleşme süreçlerinden geçtiğinin farkında olduğu mesajını verse de Ermeni lider, ülkesinin iç dinamiklerinden kaynaklanan ciddi zorluklarla karşı karşıya. Bu yüzden de somut adımlar atmakta zorlanıyor.

Bahse konu olan durumu açmak gerekirse, Paşinyan’ın durumunu şu şekilde özetlemek mümkün. Paşinyan, 30 yıl süren işgalin Ermenistan’a fakirlikten başka bir şey getirmediğinin farkında. Esasen İkinci Karabağ Savaşı’ndan alınan yenilgiye rağmen tekrar Başbakan seçilmesi, Ermeni halkının çoğunluğunun da böyle düşündüğünü gösteriyor. Lakin gerek Ermenistan ordusundaki milliyetçi kesimlerin provokasyonları, gerek toplumda işgali destekleyen kesimlerin Karabağ Klanı’nın yönlendirmesiyle başlattığı kitlesel gösteriler gerekse de Ermeni diasporasının baskısı Paşinyan’ın barış anlaşması imzalamasını zorlaştırıyor. Bu da ateşkesi kırılganlaştırmakta.

Diğer taraftan Rusya, Ukrayna’daki savaşla meşgul. Normal şartlarda iki post-Sovyet ülke arasında barışı sağlayabilecek nüfuza sahip. Ancak bunu ne kadar istediği meçhul. Çünkü Rusya, dondurulmuş çatışma bölgelerinin dondurulmuş sorun olarak kalmasını kendi çıkarlarına daha uygun buluyor.

Dahası Erivan, bilhassa Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü’ne üyeliğini sorgulayarak ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in tutuklanmasına yol açabilecek olan Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Roma Statüsü’ne dahil olarak Moskova ile ipleri koparacak adımlar atmakta. Dolayısıyla Rusya-Ermenistan hattındaki münasebetledeki gerilim de Kafkasya’da kapsamlı işbirliği arayışlarıan zarar verecek mahiyette.

Neticede Türkiye ve Azerbaycan dışında Kafkasya’da işbirliğine tam anlamıyla odaklanan bir aktörden bahsetmek mümkün değil. Bu da Altılı İşbirliği Platformu’nun gerçek manasıyla efektif bir mekanizmaya dönüşmesini engellemekte. Oysa bu platformun tüm devletlerin çıkarına hizmet edecek iki çıktısı olabilir. Bunlardan ilki, bölge sorunlarının bölge devletleri tarafından karşılıklı güvene dayalı işbirliği süreçleriyle aşılması. Bu, bölge dışı aktörerin bölgeyi şekillendirme girişimlerinin önüne set çekebilir. İkincisi ise karşılıklı kazan-kazan temelli olarak geliştirilecek enerji ve altyapı koridorları Orta Hat bağlamında tüm bölge devletlerinin jeopolitik ve jeoekonomik önemini artırabilir.

Tartışma