gdh'de ara...

Kanada-Hindistan krizi nereye gidiyor?

Ayrılıkçı Sih lider Nijjar’ın öldürülmesi, Hindistan’ın yıllardır iadesini talep ettiği 20 “ayrılıkçı terörist” hakkında Kanada’nın neden hiçbir işlem yapmadığı sorusunu gündeme getirdi.

1. resim

Türk medyasının ilgisine mazhar olmasa da Hindistan ile Kanada arasında Haziran ayında filizlenip, G-20 Zirvesi sırasında alevlenen kriz, bir bakıma Türkiye ile İsveç arasında; hatta Türkiye ile yıllardır muhtelif terör örgütlerine destek veren Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) müttefikleri arasında yaşanan sorunlarla ciddi benzerlikler içermekte. Ancak medyamızda yoğun mesaisi olan “her konunun uzmanları” arasında ya ilgi radarlarına girmediğinden ya da sıra gelmediğinden olsa gerek, henüz “altın fiyatları ya da gıda enflasyonu uzmanlığından Hindistan’daki ayrılıkçı Sih terörizmi uzmanlığında Kanada’nın rolü” konusuna hızlı bir sıçrayış yapabilene henüz rastlamadık. Ben de burada size konuyla ilgili ahkam kesmekten ziyade meselenin gelişimine dair bilgi vermeye çalışacağım.

Fitili ayrılıkçı Sih liderin öldürülmesi ateşledi

Taraflar arasındaki krizin kökeni, 18 Haziran’da Kanada’nın Surrey kentinde düzenlenen bir suikasta dayanıyor. Bu tarihte kentteki Sih Kültür Merkezi’nin önünde ayrılıkçı Sih örgütü Halistan Kurtuluş Gücü’nün önde gelen isimlerinden Hardeep Sing Nijjar silahlı saldırıda öldürüldü.

Nijjar, Yeni Delhi yönetimi tarafından teröristleri eğitmekle suçlandığı gibi 2022 yılında Jalandhar kentinde işlenen cinayetten de sorumlu tutuluyordu. 45 yaşındaki Nijjar, 2007 yılından bu yana Kanada vatandaşıydı ve yıllardır hakkındaki suçlamalar nedeniyle Hindistan tarafından iadesi talep edilmekteydi.

Konu, 9-10 Eylül tarihlerinde Yeni Delhi’de düzenlenen G-20 Zirvesi’ne kadar uluslararası gündemde pek yer almadı. Ancak Kanada Başbakanı Justin Trudeau’nun ile ev sahibi Hindistan’ın Başbakanı Narendra Modi arasındaki görüşmeyle olaylar bir anda kontrolden çıktı.

Kanada, Nijjar’ın öldürülmesinden Hindistan’ı sorumlu tutunca, Hindistan’ın buna yanıtı, Kanada’nın Sih ayrılıkçı terörüne verdiği desteği kesmesini istemek oldu. Ayrıca Hindistan’ın yıllardır iadelerini talep ettiği 20 kadar “ayrılıkçı terörist” hakkında Kanada’nın hiçbir işlem yapmaması da gündeme geldi.

İpler G-20 Zirvesi’nde koptu, misillemeler birbirini takip etti

Tırmanan gerilimle beraber “Serbest Ticaret Anlaşması” görüşmeleri askıya alındı. Bu esnada sıra dışı bir süreç daha yaşandı. Uçaklarındaki bir teknik arıza gerekçesiyle, Kanada Başbakanı ve beraberindeki heyetin Hindistan’dan ayrılması 2 gün gecikti.

Heyet ayrıldığında ise Trudeau’nun Ulusal Güvenlik Danışmanı Jody Thomas, Kanada uçağında değildi. Jody, çoktan başka bir uçağa binmiş, Kanada-Hindistan ilişkilerinin kötüleşebileceğine dair haberleri vermek üzere İngiltere’nin başkenti Londra’nın yolunu tutmuştu.

Bu süreçte Kanada’nın Nijjar cinayetiyle doğrudan bağlantılı olduğu iddiasıyla bir Hint diplomatı da sınırdışı ettiği bilgisi basınla paylaşıldı; hatta Kanada, söz konusu diplomatın kimliğini de ifşa etti. Böylece 1997’de Hindistan Polis Teşkilatı’nda göreve başlayan “Halistan Kurtuluş Gücü” örgütünün eylemlerinde uzman ve Hindistan’ın Kanada’daki istihbarat faaliyetlerinin başında olduğu öne sürülen Pavan Kumar Rai adlı diplomatın Kanada’dan sınır dışı edildiği bilgisi kamuoyuna yansıdı. Hindistan’dan da diplomatları istenmeyen kişi ilan etme konusunda misilleme gecikmedi.

Kanada’ya cinayetin kaynağıyla ilgili bilgiyi “beş göz” verdi

Taraflar arasında gerilim artarken, Hindistan istihbaratının Nijjar cinayetinden sorumlu olduğuna dair bilgiyi Kanada makamlarına, “Five Eyes – Beş Göz” olarak anılan “Avustralya-Kanada-Yeni Zelanda-İngiltere-ABD” beşlisi tarafından organize edilen istihbarat yapısı tarafından temin edildiği ajanslara yansıdı.

Dahası “Beş Göz”ün buradaki rolü de ABD’nin Kanada Büyükelçisi David Cohen tarafından basına duyuruldu. ABD’nin Çin’i çevrelemek için Hindistan’ı kendi yanına çekmek için çok yoğun mesai harcadığı bir dönemde bu hamlenin gelmesi ise beraberinde pek çok sorunun sorulmasını da gerektiriyor.

ABD-ingiltere ikilisi neden Hindistan’ı köşeye sıkıştırmak istiyor?

ABD, Hindistan’ı köşeye sıkıştıracak böyle bir hamleye acaba neden gerek duydu? Suudi Arabistan, ABD ve Avrupa Birliği ile yeni bir ticaret koridoru anlaşması da imzalayan Hindistan’ın hala yerine getirmediği ödevler mi var? ABD, Halistan Kurtuluş Gücü’nü Damokles’in kılıcı misali Yeni Delhi yönetiminin tepesinde sallandırmak mı istiyor?

Hatırlanacağı gibi, ABD’nin 2018 yılında Pasifik Donanma Komutanlığı’nın ismini “Hint-Pasifik Donanma Komutanlığı” olarak değiştirmesine en sert tepkilerden birini Hindistan göstermişti. O dönemde Hindistan Başbakanı Narendra Modi, Hint Okyanusu’nun süper güçler arasındaki mücadelenin platformu haline gelmemesi için direnecekleri mesajını vermişti.

2021 yılının Eylül ayında AUKUS İttifakı’nın ilanını takiben, Yeni Delhi üzerindeki AUKUS ya da QUAD İttifakı’na dahil olma baskısı da arttı. Üstelik Hindistan’ın Rusya ile enerji ve savunma alanında yaptığı işbirliğini sonlandırması yönündeki ABD-İngiliz girişimleri arttı.

Hindistan, tüm baskılardan şu ana kadar ustalıkla sıyrıldığını ve enerji ve savunma alanlarında özerkliğini sağlayacak hamleleri başarıyla yürüttüğünü düşünüyor olmalı. Ancak görünen o ki; G-20 Zirvesi vesilesiyle Çin’e karşı elini güçlendirdiğini düşünen Hindistan, “yeni müttefikleri”nin ev sahipliği yaptığı ve yakasını kurtaramadığı terör örgütüyle sınanıyor. İspanya, Kanada, Malezya, İngiltere ve ABD’deki Sih toplumundan önemli bir gelir elde ettiği belirtilen örgütün, bu ülkelerde terör örgütü olarak tanınmadığını ifade etmeye de herhalde gerek yok.

Tartışma