Kırgız-Tacik sınır çatışmaları: Zamanlama manidar

Kırgız-Tacik sınır problemleri, Sovyetler Birliği döneminde birlik devletlerinin sınırlarının demografik hususların göz ardı edilerek çizilmesinden kaynaklanmaktadır.

1. resim
24.09.2022

16 Eylül 2022 tarihinde Kırgızistan-Tacikistan sınırında çatışmaların yaşandığı yönündeki haberler uluslararası medyaya yansımıştır. Kuşkusuz Kırgız-Tacik sınır problemleri, Sovyetler Birliği döneminde birlik devletlerinin sınırlarının demografik hususların göz ardı edilerek çizilmesinden kaynaklanmaktadır. Bu anlamda Orta Asya cumhuriyetleri arasında yaşanan sınır ihtilaflarının Sovyet döneminden kalan bir acı miras olduğunu söylemek mümkün. 

Söz konusu çatışmalar, tarım alanları ve su kaynaklarının kullanımı gibi nedenlerden kaynaklanmaktadır. Zira Orta Asya’nın en verimli arazilerini barındıran Fergana Vadisi, Sovyet döneminden kalan enklavlar ve eksklavlar sorununun bir parçası olarak Bişkek ile Duşanbe’yi sık sık karşı karşıya getirmekte. Bu durum ise yalnızca iki ülke arasında patlak verebilecek bir savaş riskini barındırmasıyla sınırlı kalmamakta; aynı zamanda tüm bölgeyi istikrarsızlaştıracak bir sürece dair kaygıları arttırmaktadır. Çünkü Fergana Vadisi’ne Özbekistan’ın da sınırdaş olduğu bilinmektedir. 

Dahası tüm Orta Asya cumhuriyetlerindeki radikal grupların, terörist yapıların ve isyancı organizasyonların Fergana Vadisi’ni bir güvenli liman haline getirdikleri aşikar. Dolayısıyla Fergana merkezli bir çatışma hali, iki devletin karşı karşıya geldiği bir savaş olmaktan çıkarak önce terör örgütlerinin kullanıldığı bir vekalet savaşına ve daha sonra da bölgesel bir savaşa evrilebilir.

Bu noktada işin sevindirici yanı gerek Bişkek’in gerekse de Duşanbe’nin çatışmaların barındırdığı risklerin farkında olmasıdır. Bu nedenle de dönem dönem çatışmaların yaşandığı bölgede, krizler büyütülmemekte ve hem Kırgızistan ve Tacikistan’ın yapıcı tutumu hem de Kazakistan, Özbekistan ve Türkmenistan’ın arabuluculuk çabaları, krizlerin büyük savaşlara dönüşmesini engellemektedir. Lakin sınır problemlerinin çözülememesi, bölgesel güvenlik, işbirliği ve refah ortamını kırılganlaştırmaktadır. Bu yüzden de sorunların çözülmesi elzemdir. 

Aslında iki ülke arasındaki sınır problemlerinin çözülmesi noktasında her iki tarafın da güçlü bir iradeye sahip olduğu söylenebilir. Zira sınrıın %54’lük kesimi netleştirilmiştir. %46’lık bölümüne ilişkin sınır komisyonları arasındaki müzakereler devam etmektedir. Hatta bu %46’lık kısmın da önemli bir bölümü üzerine uzlaşma sağlandığı ifade edilmektedir. Dolayısıyla hem Bişkek hem de Duşanbe, barışın sağlanmasına ilişkin güçlü bir iradeye sahip. 

Söz konusu iradeyi Tacikistan Cumhurbaşkanı İmamali Rahman’ın Nisan ayında Sogdi bölgesine düzenlediği ziyaret üzerinden hatırlamak mümkün. Zira bölge halkıyla yaptığı görüşmeler sırasında Rahman, iyi komşuluk ilişkilerine dikkat çekmiş ve halklar arasında özellikle de suyun kullanımından kaynaklanan anlaşmazlıklarda hoşgörülü davranma çağrısında bulunmuştur.

Benzer bir şekilde Kırgızistan Cumhurbaşkanı Sadır Caparov’un Orta Asya Devletleri Başkanları IV. İstişare Toplantısı’nda Fergana Vadisi’ndeki sınır problemlerinin çözülmesine yönelik çağrı yaptığı ve vadiyi bir barış havzasına dönüştürmek gerektiğini belirttiği hatırlanmaktadır. 

Açıkçası her krizin aynı zamanda fırsat barındırdığı gerçektir. Yani Fergana Vadisi, tarafların müşterek çabaları neticesinde bir çatışma alanı olmaktan çıkarılarak barış havzasına dönüştürülebilir. Bu şimdilik bir hayal olsa da söz konusu mümkün kılmak için gereken tek şey müşterek bir iradenin geliştirilmesi. Kuşkusuz bu başarılırsa, bölgenin barış, istikrar, güvenlik ve refah ortamı da süreçten olumlu etkilenecektir. 

Bu iradenin varlığını gösteren en önemli delil ise tarafların bölge sorunlarına bölge dışı aktörleri dahil etmek istememeleridir. Zira daha önce iki ülke de Rusya’nın arabuluculuk teklifini reddetmiştir. Yani aktörler, sorunun çözümünün soruna neden olan aktörle sağlanamayacağı bilincine sahip. 

Bu noktada Rusya’nın bölgedeki çatışmaların arkasında parmağı olan aktör olduğunu öne sürmek mümkün. Hatırlanacağı üzere, 2021 yılının Mayıs ayındaki çatışmalar da Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un bölge ziyaretinin hemen ardından patlak vermişti. Esasen Moskova, bölgenin kendi inisiyatifini geliştirmesini istememekte, donmuş çatışma bölgelerini kendi etkisini sürdürmenin bir aracı olarak görmekte ve bölgeye müdahale etmeyi kolaylaştırdığı düşüncesinden hareketle, gerilimin arttığı dönemleri fırsata çevirmektedir. 

Halihazırda yaşanan çatışmalar da Rusya’nın uluslararası politikadaki durumuyla birlikte ele alındığında zamanlama açısından dikkat çekicidir. Zira Rusya, Ukrayna’daki savaş nedeniyle son derece sıkıntılı bir dönemden geçmekte. Sahada işler yolunda gitmemekte ve Ukrayna, Kremlin’deki karar alıcıların hayal dahi edemeyeceği bir direniş ortaya koymakta. Üstelik yalnızca sahada değil; masada da işler sıkıntılı. Rusya, tarihin en ağır yaptırımlarıyla yüzleşiyor. Bu da uluslararası toplumdan tecrit edilen bir Rusya gereceğini önümüze koyuyor. Nitekim çok kutupluluk bağlamında Rusya’nın temel müttefiki olması beklenen Çin bile Moskova’ya olan desteğini sınırlı seviyelerde tutmakta. Özellikle de Rusya’nın karşısında kolektif Batı realitesinin var olması, Moskova’nın elini zorlaştırmaktadır. İşte bu ortamda Kremlin, Batı’nın tüm ilgisinin Ukrayna’ya yoğunlaşmasından rahatsız. 

Söz konusu rahatsızlık ise üzerindeki baskıyı azaltarak kısmen de olsa rahat bir nefes almak isteyen Rusya’yı donmuş çatışma bölgelerini kendi çıkarları doğrultusunda sıcak çatışma alanlarına dönüştürmeye yönlendirmiş gözüküyor. Kremlin, birtakım provokasyonlar vesilesiyle Batı’nın gözlerini farklı çatışma alanlarına çevirmeye çalışıyor. Bu anlamda Kırgız-Tacik sınırında cereyan eden çatışmaların arkasında Rusya’nın parmağının olabileceği de göz ardı edilmemesi gereken bir husus. Zira çatışmalar hem Rusya’ya Orta Asya’daki etkisini sürdürme hem de Batı’nın ilgisini Ukrayna’dan uzaklaştırma fırsatı sunuyor. 

Esasen Rusya’nın farklı coğrafyalardaki başka başka donmuş çatışma alanlarını aktive etmesi şaşırtıcı olmayacaktır. Bu da yeni krizlerin yaşanabileceği yönünde öngörüde bulunmayı kolaylaştırmakta. Aslında Ermenistan Ordusu içerisindeki Rus yanlısı milliyetçilerin ateşkes ihlalinde bulunarak Azerbaycan-Ermenistan sınırında çatışmalar yaşanmasına sebebiyet vermesi de bu durumdan bağımsız değil. Kırgız-Tacik sınır çatışmaları, Ermenistan-Azerbaycan sınırındaki çatışmalarla beraber ele alındığında, “zamanlaması manidar” yorumu yapılabilir. Öyle görünüyor ki; Rusya, Batı’nın ilgisinin yeni çatışma alanlarına yoğunlaşmasını istiyor.