Kısa süreli hafızada Filistin
Şu günlerde kimileri Gazze’ye gözyaşı döker gibi yaparak “Ah Refah” dedikten otuz saniye sonra “lay lay lay Galatasaray” diye sevinç narası atıyor. Belki de Filistinli çocuğun ihtiyacı, Müslümanlık dava edenlerin bir süre zihin perhizi yapması ve sahici şeyler hissetmeye başlamasıdır. Kim bilir?
Otobüste, vapurda, trende; ayakta dururken yahut otururken sürekli yanınıza birileri gelir dikilir yahut oturur. İlk hareketlerine dikkat edin rica ederim; muhtemelen telefonunu çıkaracak ve eline alacaktır. İnsan yanıbaşındakinin telefonuna bakmaz, ayıptır lakin her aksiyonun kendi dikkat çekiciliği olduğu için ister istemez yanı başınızda ne olup bittiğini fark edersiniz.
İnstagram açılıyor ekseriyetle hemen, kısa videolar başparmak marifetiyle hızlı hızlı geçiliyor. Birden bire daralıyor sizinki, telefonu kapatıveriyor şöyle bir etrafına bakıyor velakin hiçbir şey düşünmeksizin yeniden Instagram‘ı açıyor yeniden kısa videolar…
Bu iptila durumunun bir iki kişiyle sınırlı olmayışı, aksine kafede, lokantada, parkta, bahçede biteviye bu çılgınlığın yaşanıyor olması; bizlere aslında hayatımızı temel ihtiyaçlarımızı karşılayacak seviyede idame ettirmek için verilen kısa süreli hafızanın, bizleri yönettiğini gösteriyor. Dolayısıyla hafıza kayboluyor. Refleksler sahiciliğini yitiriyor.
Bu belaya duçar olanların kötürümleştiği, hissizleştiği sanırım hepimizin gözlemlediği bir şey. Bu kaygı ile uzun süredir tweet okumuyorum, Sosyal medyada ancak mecbursam bir şeyler paylaşıyorum.
Zira gördüm ki okuduğum şeyler, üst üste binen enformasyon, beni bir noktadan sonra hiçbir şey düşünemez kılıyor. On dakika sonra hatırlamıyorum hiçbir şeyi.
Sahiciliğini yitiren ve hakikaten bir şey hissedemeyen kimselerin himmetine muhtaç etmesin Allah hiç kimseyi.
Şu günlerde bakıyorum, Gazze’ye gözyaşı döker gibi yapmak durumunda kalan ve bunu sosyal medyada yapmayınca eksik bir şey yaptığını zanneden kimİ kimseler “Ah Refah” dedikten otuz saniye sonra “lay lay lay Galatasaray” diye sevinç narası atıyor.
Zannederim her ikisinde de samimi. Fakat dışarıdan çoklu kişilik bozukluğu alameti gibi gözüküyor bu tutum. Bir anda öfkelenip, İsrail’e lanetler yağdırırken, diğer yanda çok önemli önemli bir hedefe ulaştığını zannediyor bu dostlar.
Bu vaziyete giriftar olanların hemen hepsi bilaistisna kısa süreli hafızasıyla yönetiliyor. 5-7 saniye…
Ondan sonra evvelki bahsi unutuyor, neydi ne olacaktı, ne olmalıydı hatırlamıyor. Bakınız, bu kollektif bir hafıza kaybıdır. Gerçek bir gündemi yok bu arkadaşların; yalnızca kaygıları, hevesleri ve hazları var.
İşte, en çok Gazze’yi ve Filistin’i düşünmemiz gereken şu sıralar, Filistinli bebeklerin içine düştüğü bu yalnızlığı, bizim sahiden üzülüp dertlenemeyişimizle çok ilişkili görüyorum.
Bizleri hayata bağlayan göbek bağı, internet, yoğun şekilde gıda ile zehri eşzamanlı olarak damarlarımıza akıtırken, bizler bir şeyleri hatırlayamayacak kadar fazla şeyi bünyemize alırken zihin fesadı geçiriyoruz.
Kendim de dahil kimseyi itham ediyor değilim. Fakat durup bir muhasebe yaparsınız, gerçekten ne kadar üzüldüğünüzün cevabını kendinize dürüst bir biçimde verebilirsiniz.
Bu cevabı kimseyle paylaşmak durumunda da değilsiniz.
Belki de Filistinli çocuğun ihtiyacı, Müslümanlık dava edenlerin bir süre zihin perhizi yapması ve sahici şeyler hissetmeye başlamasıdır. Kim bilir?