Macron’un Orta Asya turu: Fransa neyin peşinde?

Türk dünyasında gözler, 3 Kasım’da Kazakistan’ın ev sahipliğinde gerçekleşecek Türk Devletleri Teşkilatı Zirvesi’ne çevrilmişken, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, 1-2 Kasım tarihlerinde Kazakistan ve Özbekistan’ı ziyaret etti.

1. resim

Türk dünyasında gözler, 3 Kasım’da Kazakistan’ın ev sahipliğinde gerçekleşecek Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) Liderler Zirvesi’ne çevrilmişken, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, 1-2 Kasım tarihlerinde Kazakistan ve Özbekistan’ı ziyaret etti. Bu ziyaretin zamanlama itibarıyla TDT merkezli süreçler ile ilişkilendirilmesi mümkün. Ancak mesele bununla sınırlı değil. Peki, Fransız lider ne yapmak istiyor?

Öncelikle ifade etmek gerekir ki; zamanlaması itibarıyla Macron’un Orta Asya’nın en önemli iki ülkesini ziyaret etmesi, Fransa’nın TDT Zirvesi öncesinde kendi jeopolitik hedeflerine yönelik mesajlar vermek istediğini gösteriyor.

Bu noktada Paris’in Türk dünyasındaki entegrasyon sürecinden rahatsızlık duyduğu öne sürülebilir. Zira Fransa, Rusya – Ukrayna Savaşı’nın ardından Moskova yönetiminin Orta Asya’ya olan ilgisinin azalmasını kendisi açısından fırsata çevirme arayışı içerisinde.

Paris’in bölge politikasının önündeki temel zorluk, Çin’in özellikle de Kuşak – Yol Projesi vesilesiyle bölge devletleri üzerinde elde ettiği ekonomik nüfuz. TDT merkezli olarak yürütülen entegrasyon süreçleri ise Fransa’ya bölgede yeni bir rakibin gelmesi demek.

Dolayısıyla TDT Zirvesi öncesinde Astana ve Semerkant’ı ziyaret eden Macron’un kafasındaki planın bilhassa Kazakistan ve Özbekistan’ın Türkiye ile yakınlaşmasını engellemek olduğu söylenebilir.

Bu kapsamda Paris, yalnızca Orta Asya özelinde değil, Kafkasya’da da Ermenistan ile silah anlaşması yapmak suretiyle bölgesel barışı ve bölgeler arası entegrasyon arayışlarını baltalamaya çalışıyor.

Kuşkusuz Kıta Avrupası’ndaki bölünmüşlüğün göstergelerinden biri de enerji krizini aşmak için Orta Asya’dan başlayan Hazar Denizi üzerinden Kafkasya’ya ve oradan da Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaşacak enerji ve lojistik hattının, yani Orta Koridor’un olduğu ifade edilebilir.

Kısacası Paris, Türk Dünyası’nın müşterek projesi olan Orta Koridor’a karşı. Almanya gibi aktörler Orta Koridor’un istikarını önemserken, Fransa Zengezur Koridoru süreci üzerinden Orta Koridor’u sabote etme girişimi içerisinde.

Diğer taraftan Fransa’nın bölge ziyaretlerindeki tek amaç, elbette ki Türkiye ve TDT’ye mesaj verme çabası değil. Bu noktada Paris, bir yandan Orta Asya devletlerinin Çin’e olan ilgisini azaltmaya çalışırken, diğer taraftan da bölge devletleri ile olan iktisadi münasebetlerini geliştirerek bu devletleri ideolojik ve jeopolitik düzeyde yanına çekmeye çalışıyor. Buradaki stratejik hedef ise Rusya’nın güneyden kuşatılması.

Öte yandan Fransa’nın Kazakistan özelinde çok daha mühim bir beklentisi var. Bu da Kazankistan’ın uranyum zengini bir ülke olmasıyla ilişkili. Paris yönetimi, özellikle de Afrika’da gerçekleşen darbeler sonrası bilhassa Fransız sömürgeciliğinin Nijer’den tasfiye edilmesi nedeniyle Kazakistan’a olan ilgisini artırmış vaziyette. Özbekistan’a olan ilgide de uranyum faktörünün etkisi yadsınamaz.

Buna ek olarak Macron’un Astana ziyaretinde Fransa’nın Kazakistan’a “Ground Master 400” savunma radarlarını satacağının açıklanması, Paris’in Orta Asya başkentleri ile münasebetlerinin askeri boyutta da gelişeceğini göstermesi açısından oldukça mühim.

Bu aşamada Kazakisan ve Özbekistan başta olmak üzere Orta Asya devletlerinin özelde Fransa ve genelde ise Avrupa ile ilişkileri geliştirme arzusunda olduğu vurgulanmalı. Tıpkı Fransa gibi Orta Asya devletleri de Rusya – Ukrayna Savaşı’nı Moskova’nın bölgedeki nüfuzunun kırılması açısından bir fırsat olarak değerlendiriyor.

Bilindiği gibi Rusya, post-Sovyet coğrafyadaki devletleri, “Primakov Doktrini” olarak da bilinen “Yakın Çevre Doktrini”nin bir parçası olarak görmekte. Bu da ilgili devletlerin bağımsızlıklarını ve egemenliklerini sınırlandırmakta. Dolayısıyla Rusya’nın bölgeye olan ilgisinin azalması ve genel anlamda güçten düşmesi, bu aktörler için fırsat.

Elbette Orta Asya başkentleri de bunu uygun hareket etmekte. Yani Fransa, Orta Asya devletleri tarafından güç merkezleri arasındaki dengeleri gözeten çok vektörlü ve çok boyutlu dış politika anlayışındaki vektörlerden biri olarak ön palana çıkıyor.

Dahası Fransa ile yakınlaşmak, Orta Asya devletlerinin içinde bulundukları reform süreçleriyle de uyumlu. Halihazırda bölgede reformlarla dikkat çeken iki ülke var: Kazakistan ve Özbekistan. Macron’un bu ülkeleri ziyaret etmesi de tesadüf olmasa gerek.

Söz konusu devletlerin yürüttükleri reform sürecinin en temelde demokratikleşme ve liberalleşme; yani Batılılaşma gayesiyle yürütüldüğü aşikar. Bu süreçte Astana ve Taşkent, Batı’ya açılmanın jeopolitik kazanımlarına ulaşmak istemesinin yanı sıra ekonomik getirilerini de önemsiyor. Zira reform süreçlerindeki gaye, ilgili devletlerin kendi halkalrına müreffeh bir gelecek yaratması.

Bu kapsamdaki en temel beklenti de doğrudan ve dolaylı yatırımların gelmesi. Haliyle Kazakistan ve Özbekistan’ın Fransa’ya olan ilgisinde de Fransız yatırımcıların ülkeye çekilmesi hedefi ve yatırımlar aracılığıyla istihdam yaratılması var.

Sonuç olarak Macron, TDT zirvesi öncesinde Fransa’nın bölgeye ilgisini ortaya koyan iki önemli ziyaret gerçekleştirdi. Fakat Paris’in önündeki tek zorluk, Türk dünyası entegrasyonu değil. Paris, bir yandan Çin’e ben buradayım mesajını vermeye çalışırken; diğer taraftan da Rusya’nın nüfuzunu kırma ve aslında Rusya’nın güneyinde Moskova karşıtı bir eksen oluşturma çabasında ama bunu başarması hiç de kolay değil. Üstelik Macron’un dış politikada başarılı olduğu bir cephe de yok. Buna rağmen Orta Asya ülkelerinin Fransa ile yakınlaşmayı reform süreçlerine uygun bulduğu açık. Fransa da uranyuma muhtaç.

Tartışma