gdh'de ara...

Mali’de Türkiye’ye artan ilginin nedenleri

💢 Mali, sömürgeci istemiyor!

💢 Mali, Türkiye’nin savunma sanayisindeki başarısını önemsiyor.

💢 Bayraktar TB2’ler Mali’nin toprak bütünlüğünün güvencesi.

1. resim

Mali Devlet Başkanı Albay Assimi Goita, ülkesinin yeni anayasasını, masasına Türkiye’nin ilk Taarruzi İnsansız Hava Aracı Bayraktar Akıncı’nın maketini koyarak imzaladı. Kuşkusuz bu durum, Türkiye’nin Mali’deki etkisinin mahiyetini gözler önüne sermektedir.

Mazlum milletlerin ışık kaynağı: Türkiye

Esasen Türkiye’nin Mali’deki etkisi, iki ülkenin de sömürgecilik karşıtı geçmişinden kaynaklanıyor. Türkiye’nin bağımsızlığını kazandığı Ulusal Kurtuluş Savaşı’yla tüm mazlum milletler için bir umut kaynağı olduğu aşikar. Nitekim Mali de eski bir Fransız sömürgesidir.

Sömürgeciliğin tasfiyesine rağmen Fransa’nın Mali’deki etkisinin 2022’ye kadar belirgin bir şekilde devam ettiği bilinmektedir. 1960 yılında bağımsızlığını kazanan Mali, özellikle de Tuareg isyancılarının ülkenin kuzeyini ele geçirdiği 2012’te terörle mücadele iddiasıyla Fransız askerlerinin ülkeye dönmesini tartışmış ve 2013’de Fransa, Serval Operasyonu’nu başlatmıştı. Fransa aynı zamanda 2014 yılında da Barkhane Operasyonu'nu başlamıştı.

Söz konusu operasyonlar başarılı bir şekilde yürütülememiş ve nihayetinde Fransız General Didier Castres, ülkesinin büyük hatalar yaptığını belirterek;

“Küçük kardeşine ne yapması ve ne yapmaması gerektiğini tembihleyen bir abi gibi davrandık.”

açıklamasında bulunmuştu.

Anlaşılacağı üzere Castres’in “büyük abi” vurgusu, Paris yönetiminin Afrika’ya yaklaşımında sömürgeci mantığın değişmediğinin itirafı niteliğindedir. Zaten Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron da Barkhane Operasyonu’nu “başarısızlık” olarak tanımlamış ve 2022 yılında Fransa Mali’den çekilmiştir. Sürecin vardığı noktaya ilişkin söylenebilecek şey ise çok net: Mali, sömürgeci istemiyor!

Anlaşılacağı üzere, Mali’de Fransa’ya karşı oluşan tepkinin temelinde geçmişten gelen sömürgecilik karşıtı duygular belirleyici olmaktadır. Bu noktada belirtmek gerekir ki; geleneksel düzeyde sömürgecilik karşıtı arayışlarda nasıl ki Türk Ulusal Kurtuluş Savaşı bir işaret fişeği etkisi yaratmışsa, günümüzde de uluslararası sistemik yapıya dair sorgulamalarda Türkiye’nin duruşu, daha farklı bir dünyanın tahayyül edilebilmesine kapı aralıyor. Nasıl mı?

Bilindiği gibi uluslararası sistemin temel organı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'dir. BMGK, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından galip devletlerin hegemonyasını tescil ettirecek biçimde oluşturulmuş bir yapıdır. Elbette bu durum, aradan geçen on yıllar içerisinde uluslararası siyasette yaşanan değişimlere BMGK’nın uyum sağlamasını zorlaştırmaktadır.

Açıkçası BM’nin çeşitli kriz alanlarında çatışmaların önlenmesi hususunda kayda değer bir başarı elde edememesi de bundan kaynaklanıyor. Çünkü BMGK’da ciddi bir temsiliyet sorunu var.

Mevzubahis sorunun bir boyutunu da yükselen güçlerin ve çeşitli kıtaların-bölgelerin temsiliyet sorunu oluşturuyor. Örneğin Mali, Batı Afrika’nın önemli bir ülkesidir. Ancak BMGK’da değil Batı Afrika bölgesi, kıtasal düzeyde dahi Afrika temsil edilmiyor. Bu temsiliyet problemine karşı en ciddi itiraz ise Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından kararlılıkla dile getiriliyor. Dolayısıyla Erdoğan’ın “Dünya beşten büyüktür.” şeklinde formüle ettiği BMGK’da reform talebi, adil bir dünya arayışını temsil ediyor.

Çok kutupluluğa evrilen uluslararası sistemik yapının güncel ihtiyacını da yansıtan bu duruş, beş devletin tahakkümüne yapılan somut bir itirazı yansıtıyor. Elbette Erdoğan’ın bu duruşu, sömürgecilik ve hegemonya karşıtı arayışlara sahip tüm aktörlerin Türkiye’ye sempatiyle yaklaşmasına kapı aralıyor. Çünkü Türkiye, gerek Mali’yle gerekse de dünyanın diğer devletleriyle ilişkilerinde sömürgeci bir mantıkla hareket etmemekte, bilakis karşılıklı çıkarlara öncelik veren saygıya dayalı ilişkiler teşkil etmektedir.

Özellikle de Ankara, ilişki kurduğu ülkelerin toprak bütünlüğüne ve güvenliğine ehemmiyet atfediyor. Nitekim Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nın Mali’ye yaklaşımının temelinde de bahse konu olan ülkede kalıcı bir yabancı etki olmaksızın istikrarın sağlanması hedefi yer alıyor. Bu çeşitli dönemlerde Türk yetkililer tarafından açıkça dile getirilmektedir.

Mali’nin terörle mücadelesinde Türk yapımı S/İHA’ların rolü

Fransa’nın “Serval” ve “Barkhane” adını verdiği operasyonların başarısızlığının Mali ordusunda ciddi bir rahatsızlık yaratması, Fransa’nın ülkeden tasfiyesine yol açmış ve ülke, terörle mücadelede kendi imkanları çerçevesinde çok daha kararlı bir süreç yürütmeye yönelmişti. Bu süreçte Mali, Türkiye’nin savunma sanayisindeki başarısının çıktılarından faydalanmaya başlamıştı.

21. yüzyılda teknolojinin gelişmesi ve hibrit çatışmaların daha sık görünür olması, savaşın ve çatışmaların doğasının değişmesini sağlamıştır. Elbette bu durum, terörle mücadelede de nokta atışı operasyonların önemini arttırmıştır. Bu kapsamda özellikle de hava operasyonlarının ön plana çıktığını söylemek mümkündür.

Hava operasyonlarında ise hem yüksek başarı yüzdesi hem de görece düşük maliyeti sebebiyle keşif, gözlem ve operasyon noktasında insansız hava araçlarının (İHA) rolü artmıştır. Bu nedenle de Mali, Türkiye’nin İHA/S-İHA teknolojisindeki başarısından yararlanma yoluna gitmeyi seçmiştir.

Nitekim 21 Aralık 2022 tarihinde Mali Ordusu, Mopti Hava Üssü’nde Bayraktar TB2’lerin bulunduğunu gösteren videoyu paylaşmıştı. Esasen Mali Ordusu’nun 2022 yılının Aralık ayından itibaren düzenlediği başarılı hava operasyonları neticesinde Fransızların dokuz yılda yapamadığını başararak, terörle mücadelede ciddi bir aşama kat etmesi de Bayraktar TB2’lerin üstlendiği rolle ilişkilidir.

Gelinen nokta itibarıyla Türk yapımı S/İHA’ların Mali’nin bölünmesinin önündeki en ciddi engel olduğunu söylemek mümkündür. Bir diğer ifadeyle Bayraktar TB2’ler Mali’nin toprak bütünlüğünün güvencesidir. Bu yüzden de gerek sömürgecilik karşıtı arayışlar açısından temsil ettiği yerle, gerek Erdoğan’ın “Dünya beşten büyüktür.” çıkışının mazlum milletler üzerinde yarattığı etkiyle gerekse de Bayraktar TB2’lerin terörle mücadele süreçlerindeki başarısıyla Türkiye’nin Mali nezdinde güvenilir bir partner haline geldiği ifade edilebilir.

Kuşkusuz Ankara’nın bu yapıcı duruşu, dünyanın diğer coğrafyalarında benzer sorunlarla uğraşan ülkeler tarafından da takdir ediliyor. Dolayısıyla yaşanan gelişmeler, Ankara’nın mazlum milletlerin pusulası olma özelliğini her geçen gün daha da pekiştiriyor.

Tartışma