Middle East Eye: Gelişen Türkiye-Körfez ilişkileri ve olası sonuçları
Türkiye, savunma sanayi işbirliği anlaşmalarını ulusal çıkarları ve bölgesel stratejileri temelinde gerçekleştiriyor. Türkiye'nin Körfez ülkeleri ile ekonomi ve güvenlik alanlarındaki işbirliği, Türkiye'yi daha stratejik bir noktaya taşıyabilir.
İngiltere merkezli Middle East Eye'de, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Körfez turunun ve bu minvalde yeniden şekillenen Türkiye-Körfez ilişkilerinin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
Türkiye'nin özellikle savunma sanayi konusundaki gelişiminin Körfez ülkeleri ile olan ilişkilerine damga vurduğu belirtilen analizde, Türkiye ve Körfez ülkeleri arasındaki ekonomik ilişkilerin de büyük potansiyele sahip olduğu tespiti yapıldı.
Analizde ayrıca; geride kalan dönemde Türkiye ve Körfez ülkeleri arasında özellikle dış politika başlıklarında çok sayıda sorun yaşandığı, ancak artık ne Körfez ülkelerinin ne de Türkiye'nin onarılan bağları bozacak yaklaşımları benimsememe konusunda kararlı olduğu belirtildi.
İşte Middle East Eye'de yayınlanan analiz:
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın üç günlük yoğun Körfez turu hem sembolik hem de stratejik açıdan dikkat çekiciydi ve Ankara'nın önümüzdeki yıllarda bölge ülkeleriyle ilişkilerine dair projeksiyonunu yansıtıyordu.
Erdoğan'ın Suudi Arabistan ve BAE ziyaretleri, Türkiye'nin hem Riyad hem de Abu Dabi ile ilişkilerinde yıllar süren gerginliğin ardından yaşanan hızlı normalleşme sürecini pekiştirmeyi amaçlarken, Katar ziyareti ise iki ülkenin halihazırda genişleyen işbirliğini artırmayı hedefliyordu.
Erdoğan'ın Mayıs ayında yeniden Cumhurbaşkanı seçilmesinden bu yana bölgeye yaptığı ilk resmi ziyaret olan bu ziyarette Erdoğan, ziyareti hem siyaset hem de iş dünyasından isimlerin yer aldığı geniş bir heyetle gerçekleştirdi. Bu aynı zamanda Türkiye ve Körfez ülkeleri arasında karşılıklı ekonomik ve güvenlik çıkarlarına dayalı sürdürülebilir ilişkiler için oluşturulan formülün retorikte kalmayacağını da teyit etti.
Peki bu tur Türkiye-Körfez ilişkileri açısından ne gibi siyasi sonuçlar doğurabilir? Ankara'nın Körfez ülkeleriyle geliştirmeyi hedeflediği yeni ortaklıkların temeli hangi konular üzerine inşa ediliyor?
Bu soruların cevabını bulmak için öncelikle Erdoğan'ın, farklı gündemlere dayalı farklı bir yaklaşım izlediği Körfez ülkelerinin her birine yaptığı ziyaretlerden bazı önemli notlara değinmekte fayda var.
Türkiye Cumhurbaşkanı'nın üç ülkeyi kapsayan gezisi sırasında her bir Körfez liderine TOGG tarafından üretilen yerli bir elektrikli otomobil hediye etmesi, Türkiye'nin yumuşak gücünün bir başka boyutu olarak değerlendirilebilir.
Erdoğan ve Körfez liderlerinin maiyetleri ve güvenlikleri olmadan birlikte bir araba yolculuğu yaptıkları görüntüler, dünya liderlerinin aralarındaki kişisel yakınlığı göstermek için farklı diplomasi yöntemlerini nasıl kullanmaya başladıklarının açık bir göstergesiydi.
Türkiye Cumhurbaşkanı'nın ilk durağı Suudi Arabistan oldu ve iki ülke arasında "Türkiye tarihinin en büyük savunma ve havacılık ihracatı anlaşması" olduğu söylenen bir savunma işbirliği anlaşması imzalandı.
Türkiye'nin savunma işbirliğinin doğası gereği Körfez ülkeleri savunma ilişkilerini kendi ulusal çıkarları ve bölgesel stratejileri temelinde yönlendiriyor. Öte yandan, Körfez'in Türk savunma sanayisine artan ilgisi, ekonomik sorunlarını hafifletmek için ihracatını artırmaya çalışan Ankara için bir destek. Bu denklem Türkiye-Körfez ilişkilerinde savunma-ekonomi bağını oluşturuyor.
Yatırım, savunma sanayi, enerji ve medya işbirliği konularında imzalanan beş anlaşmanın yanı sıra hem Suudi hem de Türk liderler İran konusuna da değinerek Tahran'ın barışçıl bir nükleer programa bağlı kalmasının önemini vurguladılar.
Bölgenin iki ağır topu olan Ankara ve Riyad'ın bölgesel konulardaki vizyonları son on yılda hem örtüştü hem de çatıştı; ancak Suriye ve Irak gibi bazı dosyalar, bazı rekabet alanlarına rağmen iki ülke arasında somut işbirliğini gerektiriyor. Bu bağlamda Türk-Suudi ilişkileri gerçekçi ve pragmatik bir yaklaşıma dayanan yönetilebilir bir rekabet olarak tanımlanabilir.
Körfez turunun ikinci ayağı olan Katar ziyareti, Türkiye-Katar diplomatik ilişkilerinin 50. yılını kutlayan sembolik bir ziyaretti. Ankara'nın Doha ile ilişkisi güçlü ekonomik motivasyonlara sahip olsa da, ideolojik ve siyasi motivasyonlara dayalı bir mantık evliliği olarak daha iyi tanımlanabilir.
Körfez turunun üçüncü durağı BAE oldu ve burada Erdoğan'a Emirlik tarafından verilen en yüksek sivil onur olarak kabul edilen Zayed Nişanı verildi. Türkiye ve BAE arasında çeşitli alanlarda 50.7 milyar dolar değerinde 13 anlaşma imzalandı ve onaylandı.
Ankara ve Abu Dabi ayrıca yüksek düzeyli bir stratejik konsey kurma konusunda anlaşarak ilişkilerini stratejik ortaklık seviyesine yükseltti. Eski düşmanlardan günümüzün stratejik ortaklarına uzanan Türkiye-Emirlik ilişkileri, siyasi konuların şimdilik gündemden düştüğü, ekonomik kazanımlara dayalı orta yollu bir ilişki olarak tanımlanabilir.
Şimdi odak noktası, bu ziyaretler sırasında imzalanan anlaşmaların ne zaman ve nasıl sürdürülebilir ve derinleştirilmiş ekonomik işbirliğine dönüştürülebileceğini görmektir.
Türkiye ile Körfez ülkeleri arasındaki yakınlaşma çabaları başlangıçta ekonomik hedeflere dayanıyor ve siyasi konular bir kenara bırakılıyordu. Ancak Türkiye ile Körfez ülkeleri arasındaki ekonomik ve güvenlik işbirliğinin sürdürülmesinin uzun vadede bölgede siyasi sonuçları olacağı muhakkaktır.
Ankara'nın her bir Körfez ülkesiyle ikili ilişkilerinin kendine has dinamikleri var. Türkiye ile bazı Körfez ülkeleri arasında hala siyasi anlaşmazlıklar var ve taraflar çıkmazlardan kaçınmak için "anlaşmamak üzere anlaşmaya" karar verdiler.
Ne Körfez ülkeleri ne de Türkiye, yeni onarılan bağları pahasına agresif dış politika yaklaşımları benimsemeye istekli. Hem Türkiye hem de Körfez ülkelerindeki genç liderler için uzun vadeli bir stratejik ortaklık stratejik faydalar sunmaktadır.
Özellikle Türkiye'nin beş yıllık yatırım planları, iddialı ulusal vizyonları ve ekonomik çeşitlendirme gündemleri doğrultusunda kritik yatırımlar ve projeler arayan Körfez liderleri için cazip bir stratejidir. Başta Suudi Arabistan olmak üzere Körfez ülkeleri önemli bir dönüşüm sürecinden geçiyor. Türkiye'nin önümüzdeki beş yıl içinde ekonomik ve güvenlik alanlarındaki işbirliği, ilişkileri stratejik bir noktaya taşıyabilir.
Türkiye-Körfez ilişkilerinde gerginliğe yol açan temel sorunlar artık mevcut olmasa veya kısmen çözülmüş olsa da, iki taraf Suriye, Yemen, Libya ve Irak'taki istikrarsızlık konusunda endişelerini paylaşmaya devam ediyor.
Türkiye ve Körfez ülkeleri arasındaki uzun vadeli ekonomik anlaşmalar, ortak siyasi çıkarlar temelinde daha yakın bölgesel işbirliğinin önünü açabilir ve bölgenin gelişimine büyük katkı sağlayabilir.