Middle East Eye: Netanyahu'nun Hamas'ı çökertmek istediği savaş İsrail'i çökertebilir!
Savaş, İsrail için hem ahlaki hem de askeri bir felakete dönüşürken, Hamas'a görülmemiş bir popülerlik ve statü kazandırdı.Gazze'nin yıkımı, İsrail için en az 50 yıl daha sürecek bir savaşın temellerini attı.
İngiltere'nin önde gelen yayın organlarından Middle East Eye'de, İsrail'in Gazze'ye karşı yürüttüğü ve soykırım düzeyine ulaşan savaşın, Netanyahu hükümeti ve İsrail için olası sonuçlarının değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
Netanyahu'nun kendi siyasi ve hukuki bekası için savaşı sürdürmek zorunda olduğu belirtilen analizde, 2 ayını geride bırakan savaşta İsrail'in Hamas'ı yok etme hedefine yaklaşamadığı, hatta tam aksine Hamas'ı dünya kamuoyu nezlinde güçlendirdiği belirtildi.
Analizde ayrıca; savaşın olası sonucunun İsrail'i Batı tarzı normal bir devlet olma iddiasından mahrum bırakacağı ve bölgeyi sürekli bir çatışma haline sokacağı belirtildi.
İşte Middle East Eye'de yayınlanan analiz:
Temmuz 1982'de Beyrut kuşatması sırasında İsrail'in yoğun bombardımanının ardından ABD Başkanı Ronald Reagan, İsrail Başbakanı Menachem Begin'i arayarak bombardımanın durdurulmasını talep etti.
Reagan İsrail Başbakanı Begin'a
"Televizyonumuzda her gece halkımıza bu savaşın izleri gösteriliyor ve bu bir soykırımdır"ifadelerini kullandı.
Lübnan'daki savaşla ilgili olarak bildirilen kayıp rakamları büyük farklılıklar göstermektedir. Lübnanlıların tahminlerine göre işgalin başlamasından sonraki dört ay içinde 18.085 Lübnanlı ve Filistinli öldürüldü. Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) rakamlarına göre ise, 49.600 sivil öldü ya da yaralandı.
İsrail ise sadece iki ay içinde Gazze'de bir o kadar insan öldürdü ama çok daha büyük bir yıkıma yol açtı.
Financial Times'ın görüştüğü askeri analistlere göre, İsrail'in binaların yüzde 68'inin yıkıldığı kuzey Gazze'deki tahribatı, dünya savaşı sırasında Hamburg (yüzde 75), Köln (yüzde 61) ve Dresden'i (yüzde 59) bombalamasıyla aynı seviyede. Bu şehirlere iki yıl süren bombardımanın ardından olan budur.
Yüzde 70'i kadın ve çocuk olan yaklaşık 20.000 Filistinli, 1982'de FKÖ'yü Batı Beyrut'u terk etmeye zorlamak için geçen sürenin yarısı kadar bir sürede öldürüldü. Ve hala İsrail'in kana susamışlığı dinmiş değil.
Kanal 13'ün Arap işleri muhabiri Zvi Yehezkeli, halkın ruh halini ifade ederek İsrail'in 100.000 Filistinliyi öldürmesi gerektiğini söyledi. İsrailli Yerleşimciler Hareketi Başkanı Daniella Weiss, yerleşimcilerin denizi görebilmesi için Gazze'nin ortadan kaldırılması gerektiğini söyledi.
"Kutsal topraklar"
Beyrut kuşatması ya da 1982'de Sabra ve Şatilla mülteci kamplarında yaşanan katliamların aksine, Gazze'nin gece boyunca bombalanması El Cezire gibi yayın organları tarafından canlı olarak yayınlanıyor.
Milyonlarca insan, dehşet sahnelerine gerçek zamanlı olarak tanık olmaktan kendilerini alamıyor. Ürdün'ün başkenti Amman'da 91 yaşındaki bir kadın oğluna, İsrail Gazze'yi açlıktan kırarken televizyon karşısında yemek yemekten utandığını söylüyor.
Kitlesel açlığa mahkum etmek abartı değil.
İnsan Hakları İzleme Örgütü İsrail'i kitlesel açlığı bir savaş silahı olarak kullanmakla suçladı.
Gazze'yi aç bırakmanın bir devlet politikası olduğu, son kabine toplantısında açlığın Hamas yönetimini etkileyip etkilemeyeceğini soran Ulaştırma Bakanı Miri Regev tarafından da teyit edildi.
Ulaştırma Bakanı Miri Regev meslektaşları tarafından açlığın bir savaş suçu olduğu konusunda uyarılmak zorunda kaldı.
Bu görüntülerin yarattığı etki sadece bu hükümet ya da İsrail'in gelecekteki herhangi bir hükümeti için değil, bu çatışma nihayet sona erdiğinde bu topraklarda kalmaya karar veren kaç Yahudi varsa onlar için de bir felakettir.
Gazze'nin yıkımı en az 50 yıl daha sürecek bir savaşın temellerini atıyor. Filistinli, Arap ve Müslüman nesiller, İsrail'in bugün Gazze'yi nasıl bir barbarlıkla yerle bir ettiğini asla unutmayacaktır.
Kendisi de büyük bir mülteci kampı olan Gazze, kutsal bir toprak haline geliyor.
Filistin Yönetimi'ne destek azalıyor
Mesajı alan İsrailliler de var. Shin Bet'in eski başkanı ve donanma komutanı Ami Ayalon bunlardan biri. Ayalon, İsrail güvenlik çevrelerindeki geleneksel düşüncenin temel bir zayıflığını tespit etti.
ABD'li Ortadoğu analisti Aaron David Miller; İsrail ordusu zaferi sert güç prizmasından görürken Hamas'ın zaferi "yumuşak güç" prizmasından gördüğünü, ne kadar çok kalp ve zihin kazanırsa zaferin o kadar büyük olduğunu belirtti.
İsrailliler, 1954-1962 yılları arasında nüfusun yüzde 5 ila 15'ini oluşturan yarım milyon ila 1,5 milyon Cezayirliyi öldürerek savaşı kazanacaklarını düşünen Fransızların Cezayir'de yaptığı hatayı yapıyorlar. Ancak savaşın sonunda Cezayir'i terk etmek ve bağımsızlığını tanımak zorunda kaldılar.
Başka hiçbir şey Hamas'ın Batı Şeria'da, Ürdün'de ve hatta yönetimin festivaller düzenleyerek savaşı bilinçli bir şekilde örtbas etmeye çalıştığı Suudi Arabistan gibi yerlerde anketlerdeki olağanüstü yükselişini açıklayamaz.
FKÖ'nün saygın anketçisi Halil Şikaki'nin yaptığı son anket, katılanların yüzde 72'sinin Hamas'ın 7 Ekim'de saldırı başlatmasının "doğru" olduğuna inandığını, Batı Şeria'da ise yüzde 82'sinin Hamas'ı desteklediğini ortaya koydu.
Aynı zamanda Filistin Yönetimi'ne verilen destek de buna bağlı olarak düştü. Şikaki'ye göre yüzde 60'lık bir kesim Filistin Yönetimi'nin feshedilmesini istiyor.
Bir dizi ABD istihbarat değerlendirmesi savaşın başlamasından bu yana Hamas'ın popülaritesinin hızla arttığını doğruluyor.
CNN'in haberine göre, farklı değerlendirmelere aşina olan yetkililer, grubun kendisini Arap ve Müslüman dünyasının bazı bölgelerinde Filistin davasının savunucusu ve İsrail'e karşı etkili bir savaşçı olarak başarılı bir şekilde konumlandırdığını söylüyor.
Bu, Filistin Yönetimi'nin Gazze'de Hamas'ın yerini alabileceğini düşünen tüm ülkeler için kötü bir haber. Bunlar sadece rakamlar değil. Bunlar 7 Ekim sonrası yeni siyasi gerçeklik.
Böl ve yönet
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun söz verdiği gibi İsrail'in Gazze saldırısı gerçekten de tüm Ortadoğu'yu değiştirdi. Ancak ne kendi hükümetinin ne de gelecekteki hükümetlerin yararına olacak şekilde değiştirmedi.
Gazze 17 yıl boyunca 2009, 2012, 2014 ve 2021 savaşları dışında dünyanın geri kalanı tarafından unutuldu ya da görmezden gelindi. Amerika ve Avrupalı büyük güçler İsrail ve Abdülfettah el Sisi'nin Mısır'ı tarafından Gazze'ye uygulanan kuşatmayı güçlendirmek için ellerinden geleni yaptılar.
Yüzde 60'ı yıkılmış ve 2.3 milyon insanın büyük bir kısmının evsiz, okulsuz, hastanesiz, yolsuz, dükkansız ve camisiz kaldığı Gazze'nin artık görmezden gelinmesi gibi bir tehlike yok.
Eğer 17 yıl boyunca İsrail'in politikası Gazze'yi Batı Şeria'dan ayırarak ve ulusal birlik hükümetinde yer alma ihtimalini ortadan kaldırarak bölmek ve yönetmek olduysa, Gazze ve Batı Şeria daha önce hiç olmadığı kadar yeniden birleşmiştir.
Ürdün, İsrail'in bu sınırı güvence altına almak için Lübnan'a sınırına gönderdiği asker sayısının beş katına ihtiyaç duyacağını düşünüyor.
13 mülteci kampı ve milyonlarca Filistinlinin vatandaşı olduğu Ürdün, Batı Şeria ve Gazze'de yaşayan Filistinlilerin sayısını aşan yaklaşık altı milyonluk nüfusuyla diasporadaki Filistinlilerin en büyük rezervi konumunda.
Eğer Netanyahu 6 Ekim'de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda Filistin'i haritadan silen İsrail haritasını sallayarak Siyonistlerin zaferinin yakın olduğunu söyleyip böbürlendiyse, bugün bu böbürlenmesinin yersiz olduğu görünüyor.
Eğer Suudi Arabistan'ın İsrail'i tanıyan bir anlaşmaya imza atması an meselesi olarak görüldüyse, İbrahim Anlaşmaları bugün İsrail'in Gazze'de körüklediği kazanın içinde eriyip gitmiştir.
Netanyahu'nun 'suçlama oyunu'
Peki Suudi Arabistan'daki kamuoyu ne durumda?
Son kamuoyu yoklaması, lideri bilinçli bir şekilde eski yöntemlerden sıyrılmaya çalışan bir ülke için şaşırtıcı iki rakam içeriyor ki buna Filistin'e verilen destek de dahil.
Yüzde 91'i Gazze'deki savaşın Filistinliler, Araplar ve Müslümanlar için bir kazanım olduğu görüşünde ve yüzde 40'ı Hamas'a olumlu yaklaşıyor ki bu da bu yılın Ağustos ayına göre 30 puanlık bir değişim anlamına geliyor.
Bugün Suudilerin, Bahreynlilerin, Katarlıların ve BAE'lilerin söylediklerini okur ve dinlerseniz, İsrail'in tanınmasının, anlaşmaların yerini almak üzere tasarlandığı 2002 Arap Barış Girişimi ile çarpıcı bir benzerlik taşıdığını görürsünüz.
ABD'nin eski İsrail Büyükelçisi David M. Friedman ve Jared Kushner tarafından tasarlanan İbrahim Anlaşmalarının en önemli özelliği Filistinlilerin vetosunu önemsiz kılmaktı.
Bu konu şimdi tekrar gündeme geldi. Daha fazla ülke imzalasa bile, asıl mücadele Filistinliler ve İsrail arasında kristalize olduğu için bu konu önemsiz hale geliyor.
Tüm bu planların yıkıntıları arasında Netanyahu ve aşırı sağcı koalisyonunun gidebileceği tek bir yol var. İleri gitmek. Geri çekilemezler.
Netanyahu kendi siyasi ve hukuki bekası için savaşı sürdürmek zorunda.
Ulusal dini Siyonizm de öyle. Itamar Ben-Gvir ve Bezalel Smotrich, Netanyahu'nun ABD Başkanı Joe Biden tarafından savaşı durdurmaya zorlanması halinde Batı Şeria'daki Yahudi ve Filistinlilerin demografik dengesini değiştirmek için hayatta bir kez ele geçecek bir fırsatı kaybedeceklerini biliyorlar.
Middle East Eye'ın İsrail'in savaşın bittiği "ertesi gün" için ne gibi planları olduğunu sorduğu üst düzey İsrailli analist ve eski diplomatların yanıtı ortak oldu: Hiçbir plan yok.
Eski diplomat ve Ulusal Güvenlik Konseyi üyesi Eran Etzion, Netanyahu'nun gerçekten de ertesi günü düşündüğünü, ancak bunun sadece siyasi hayatta kalma şansını nasıl etkileyeceğini düşündüğünü söyledi:
Eran Etzion'a göre, Netanyahu şimdiden hedeflerinin Biden, askeri yetkililer ve medya gibi unsurlar tarafından engellendiğine dair bir 'suçlama oyununa' hazırlanıyor.
Şaşırtıcı yanlış hesaplama
Savaş ABD'nin baskısı altında sona erebilir ve İsrail ordusunun Hamas liderliğine yönelik saldırıları ve küçük birlikler halinde hareket eden savaşçılar tarafından yürütülen uzun süreli gerilla savaşının izlerini taşıyan bir çatışma olarak sürebilir.
Ancak bunun için İsrail'in Refah sınır kapısını ele geçirmesi ve tünelleri kapatarak Hamas'a sınırdan kaçak silah ikmali yapılmasını engellemesinin yanı sıra, tamamen yok ettiği Gazze'nin kuzeyinde sivil idareyi sağlaması gerekiyor.
Bu savaşta. İsrail için şaşırtıcı bir yanlış hesaplama oldu. Hatta ahlaki bir felaket olduğu kadar askeri bir felaket de oldu. Direnişe Arap dünyasında on yıllardır görülmemiş bir popülerlik ve statü kazandırdı.
Birinci ve ikinci intifadalar bile Hamas'ın son iki ayda Gazze'de yaptığı kadar başarılı olmamıştı. Gazze, Yahudi göçmenler tarafından aşağılanan Arapların öfkesini yeniden alevlendirdi.
Bu savaşın sonucu, İsrail'i Batı tarzı normal bir devlet olma iddiasından mahrum bırakacak sürekli bir çatışma hali olabilir.
Bu koşullarda, Yemen'deki Husilerin Kızıldeniz'den geçen batı gemilerine yönelik saldırılarının gösterdiği gibi, savaşın genişleme riski de her zaman var olacaktır.