gdh'de ara...

Middle East Eye: Türkiye, güvenlik ittifaklarında aranan bir ortak haline geldi

Türkiye ve Körfez ülkeleri arasındaki dinamikler, daha büyük bir jeopolitik satranç oyununun simgesi niteliğinde. Libya, Karabağ, Katar, Somali ve Etiyopya gibi örnekler; Türkiye'nin oyunun kurallarını değiştirebileceğini ortaya koydu. 

1. resim

İngiltere merkezli yayın organlarından Middle East Eye'de Türkiye'nin güvenlik alanında bölgesel etkisinin ve Körfez ülkeleri ile ilişkilerinin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.

Analizde Türkiye'nin özellikle son dönemde bölgede Karabağ'dan Libya'ya kadar bir çok alanda oyun değiştirici bir güvenlik ortağı haline geldiği belirtilirken, Körfez ülkelerinin de bu konuda Türkiye ile çalışmak istediği belirtildi.

Analizde ayrıca Türkiye ile ilgili olarak; “stratejik konumu ve askeri gücüyle Türkiye, bölgesel siyasetin çalkantılı sularında gezinen pek çok KİK ülkesi için aranan bir ortak olarak ortaya çıktı.” tespitinde bulunuldu.

İşte Middle East Eye'de yayınlanan analiz:

Ankara'nın Katar'da zaten bir askeri üssü var. Peki bölgede daha fazlası olabilir mi?

Son yıllarda Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkeleri olan Suudi Arabistan, BAE, Katar, Bahreyn, Kuveyt ve Umman, Türkiye ile askeri bağlarını arttırdı.

Özellikle Türkiye-Katar ittifakı son on yılda güçlendi ve 2014'te bir savunma anlaşmasının imzalanması, 2017 KİK krizi sırasında Türk askerlerinin Doha'da konuşlandırılması ve 2019'da Khalid Bin Al Walid Askeri Kampı'nda ortak bir komuta karargahının açılmasıyla sonuçlandı.

Birçok KİK ülkesi savunma ortaklıklarını yeniden ayarlarken, Türkiye de bölgesel bir güç olarak konumunu sağlamlaştırma arayışıyla bu değişimin ön saflarında yer aldı.

Türkiye ve Körfez ülkeleri arasında gelişen dinamikler, daha büyük bir jeopolitik satranç oyununun simgesi olarak görülebilir. Orta Doğu, güç boşlukları ve değişen bağlılıklarla boğuşurken, birçok ülke yeni ittifaklar kurmaya ve mevcut ittifakları güçlendirmeye hevesli.

Stratejik konumu ve askeri gücüyle Türkiye, bölgesel siyasetin çalkantılı sularında gezinen pek çok KİK ülkesi için aranan bir ortak olarak ortaya çıktı.

Türkiye'nin askeri üs stratejisi, özellikle 2011 Arap ayaklanmalarının ardından artan güvenlik tehditlerini engelleme ve bölgedeki nüfuzunu genişletme çabalarının hayati bir parçası olmuştur.

Katar, Türkiye'nin Körfez'deki ilk askeri üssüne ev sahipliği yapıyor. Ancak daha fazlası da gelebilir.

Ankara, Türkiye'nin Körfez'deki askeri ortaklıklarını genişletme niyetleri konusunda açık davrandı. Komşu ülkelerin Katar'a abluka uyguladığı 2017 yılında Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2015 yılında Suudi topraklarında bir Türk askeri üssü kurulmasını önerdiğini açıkladı.Aslında Suudiler bir süredir İran tehdidine karşı bir Türk güvenlik seçeneğini araştırıyorlardı.

Güçlenen bağlar

Eski ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'la bağlantılı gizli bir belgenin gizliliği kaldırılan bölümlerine göre Suudiler 2011 gibi erken bir tarihte Türkiye'nin güvenlik garantörü olması seçeneğini resmen değerlendirdi.

Arap ayaklanmalarının yarattığı istikrarsızlık, 2003 Irak Savaşı'ndan sonra Suudi Arabistan'da önemli bir ABD gücünün bulunmaması ve Obama yönetimi altında ABD'nin İran'la yürüttüğü diplomasinin yenilenmesi nedeniyle Riyad güvenlik güvencesi için Washington'ın ötesine bakıyordu.

Arap ayaklanmaları Türk-Suudi ilişkilerini gererken, bu bağlar 2021'den bu yana güçlendi ve Çin'in aracılık ettiği son Suudi-İran anlaşmasıyla zirveye ulaşan Orta Doğu'daki gerilimin azaltılması modelinin bir parçası oldu.

Ülkeler artan bölgesel işbirliğinin faydalarının farkına vardıkça, Türkiye özellikle değerli bir ortak olarak öne çıktı.

Geçtiğimiz Ağustos ayında, Türkiye'nin Kuveyt Büyükelçisi Tuba Sönmez, Türkiye'nin Zafer Bayramı'nın 101. yıldönümü münasebetiyle yaptığı konuşmada, Türkiye ile Kuveyt arasında gelişen askeri ve güvenlik bağlarının altını çizdi. Sönmez'in, Körfez ülkesinin böyle bir istekte bulunması halinde Türkiye'nin Kuveyt'te bir askeri üs kurmaya hazır olduğunu söylediği bildirildi.

Bu benzeri görülmemiş bir önlem olmayacaktır. Türkiye daha önce de kriz dönemlerinde Kuveyt'e askeri danışmanlar göndermişti. 1980'lerin başında İran devriminin yayılma etkilerini kontrol altına alma ve Afganistan'ın işgalinden sonra Sovyetlerin Körfez'e ulaşma girişimlerine karşı koyma çabaları sırasında.

KİK krizi sırasında da Kuveyt ve Türkiye askeri bir çatışmanın önlenmesinde çok önemli bir rol oynadı.

Dönemin jeopolitik sarsıntıları bölgedeki daha küçük ABD müttefiki ülkelerin Amerikan güvenlik garantilerinin güvenilirliğini sorgulamasına neden oldu. 2017'de Kuveyt'in topraklarında bir Türk askeri varlığı isteyebileceğine dair söylentiler yayıldı ki bu o dönemde Körfez'de tırmanan gerilime karşı bir denge unsuru olarak görülüyordu.

Konuyla ilgili bilgi sahibi bir Kuveytli yetkili 2017 yılında şunları söyledi "Kuveyt, Suudi Arabistan'a diğer bazı Körfez ülkelerinin yaptığı gibi meydan okuyamaz... Şu anda İran'la olan politikalarımızı da koruyamayız ama Türkiye ile ilişkilerimizi geliştirmek bize yardımcı olabilir. Komşularımız arasındaki] büyük belirsizlik korkutucu; bu yüzden istenmeyen sonuçlara hazırlıklı olmalıyız."

Ancak böyle bir adımın Riyad'ı kızdıracağı korkusuyla Kuveyt ikinci bir koruma katmanı için başka arayışlara girdi. 2018'de çıkan haberler potansiyel bir İngiliz deniz üssüne işaret ediyordu. Kuveytli yetkililer bu gelişmeleri önemsemezken, iki ülke 2022 yılında ortak askeri eğitime yeniden başladı.

Bununla birlikte Kuveyt ve Türkiye 2018'in sonlarında kapsamlı bir ortak savunma anlaşması imzalayarak karşılıklı güvenlik çıkarlarına bağlılıklarının altını çizdi.

Stratejik özerklik

Bölgenin başka yerlerinde KİK içi çatışma ve ABD-İran gerginliği de etkili oldu. 2020 yılında, o dönemde Türk askeri donanımının en büyük ithalatçılarından biri olan Umman'ın bir Türk deniz üssüne ev sahipliği yapabileceğine dair söylentiler ortaya çıktı. Her iki ülke de bunu doğrulamadı. Aslında Körfez krizi sırasında Umman da tıpkı Kuveyt gibi Türk askeri talep etmek yerine İngiliz askeri varlığının artırılmasını istemişti.

KİK krizinin 2021 al-Ula anlaşmasıyla çözülmesinin ardından Türkiye'nin Kuveyt ile savunma ilişkileri daha da güçlendi. Aynı yıl yapılan ortak bir askeri tatbikat, iki ülkenin ortak stratejik hedeflerinin altını çizdi.

Kuveyt'in, Kuzey Afrika'dan Ukrayna'ya kadar sayısız çatışmada kullanılan Türkiye'nin ünlü Bayraktar TB2 silahlı insansız hava araçlarını satın alan ülkeler arasına katılmasıyla bu yıl bir başka dönüm noktası daha yaşandı.

Bölgesel gerilimi azaltmaya yönelik son hamlelere rağmen, İran bu güvenlik hesabında bir faktör olmaya devam ediyor. Kuveyt 2015 yılında iki düzineden fazla kişiyi "Kuveyt Devleti'ne karşı saldırgan eylemler gerçekleştirmek üzere İran İslam Cumhuriyeti ve Hizbullah adına casusluk yapmakla" suçladı. Ertesi yıl, Suudi Arabistan ve İran arasında bir Şii din adamının idam edilmesi üzerine çıkan tartışmanın ortasında Kuveyt, Tahran ile diplomatik ilişkilerini azalttı ve bu adım altı yıl sonra geri alındı.

Bazı Kuveytli uzmanlar ABD'nin petrol zengini küçük Körfez ülkesindeki varlığının herhangi bir konvansiyonel yabancı saldırıyı caydırmak için yeterli olduğunu düşünürken, diğerleri böyle bir bağımlılığın Kuveyt'i savunmasız bıraktığına inanıyor.

2019 yılında İran'ın Suudi petrol tesislerine yönelik saldırıları gibi olaylar, Körfez ülkelerinin yalnızca Batılı güçlere güvenmek yerine savunma ittifaklarını çeşitlendirmeleri gerektiğinin altını çizdi.

Suudi Arabistan ve BAE bu bağlamda Rusya ve Çin'e yönelirken, stratejik özerklik inşa etme yönündeki uzun vadeli hedeflerinin bir parçası olarak kendi askeri-endüstriyel kapasitelerine de yatırım yapıyor.

Bu noktada Türkiye, kanıtlanmış geçmişi ve güçlü savunma kabiliyetleri ile cazip bir teklif sunmaktadır.

Son on yılda Suriye, Libya, Dağlık Karabağ, Katar, Somali, Etiyopya ve başka yerlerde yaşanan deneyimler, Türkiye'nin ihtiyaç anında müttefiklerini ve dostlarını korumaya kararlı olduğunu ve desteğinin ya da müdahalesinin oyunun kurallarını değiştirebileceğini göstermektedir.

Tartışma