Middle East Monitor: Türkiye'nin denge politikası ve Wagner'in Belarus'a konuşlanmasının arka planı

Türkiye hamlelerini, Rusya'nın tercihlerine göre değil, kendi ulusal çıkarlarına göre yapıyor. Rusya'nın Ukrayna'da yaşadığı zorluklar, Ankara'ya Moskova ile ilişkilerinde daha fazla hareket alanı sağlıyor.

1. resim

İngiltere merkezli Middle East Monitor'de Türkiye ve Rusya ilişkilerinin değerlendirildiği bir analiz kaleme alındı.

Türkiye'nin İsveç ve Finlandiya kararları dahil attığı hamlelerini, Rusya'nın ya da NATO'nun tercihlerine göre değil, öncelikle kendi ulusal çıkarlarına göre yaptığı belirtilen analizde, Rusya'nın Ukrayna'da yaşadığı zorlukların ise Ankara'ya Moskova ile ilişkilerinde daha fazla hareket alanı sağladığı tespitinde bulunuldu.

İşte Middle East Monitor'de yayınlanan analiz:

Bazı uzmanlar Türkiye'nin İsveç'in NATO üyeliğini onaylamasının Rusya ile ilişkilerini gereceğini savunuyordu. Ancak söz konusu gelişmeleri anlamak için daha detaylı bir yaklaşım gerekmektedir.

Türkiye-Rusya ilişkileri yüzeysel analizlerin çok ötesindedir. İki ülke 1676-1681 Rus-Türk Savaşı'ndan bu yana pek çok kez savaşmış ve birbirlerini anlamak için yeterli deneyim biriktirmişlerdir.

İki ülke ilişkilerini dengeli, gerçekçi ve çıkar odaklı politikalarla yönetmişlerdir. Bu bağlamda bazen, özellikle de Soğuk Savaş sonrası dönemde 2 artı 2 her zaman 4 etmez.

Kremlin iki temel şeyin farkında: Türkiye 1952'den beri NATO üyesidir ve ordusu NATO'nun ikinci büyük ordusudur. Rusya'nın Türkiye ile ilişkileri iki ülkenin ulusal çıkarları göz önünde bulundurularak karmaşık müzakereler yoluyla yürütülmektedir.

Bu nedenle Türkiye ve Rusya, ulusal çıkarlarının kesiştiği noktada, tartışmaların açık ve net olduğu müzakere protokolleri geliştirmiştir. Sonuç olarak, her iki taraf da kendi çıkarlarını azami düzeye çıkaracak bir kazan-kazan durumu elde etmeye çalışmaktadır.

Kuşkusuz, zaman zaman gelişmeler sürpriz olacaktır. Ancak, yürürlükteki protokoller göz önünde bulundurulduğunda, her iki taraf da fevri davranmamakta ve karşılıklı çıkarları korumak için mevcut çerçevede adımlar atmaktadır.

Türkiye'nin İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyelik tekliflerini onaylaması sadece Ankara'nın Kremlin ile ilişkilerini bozmak istememesi nedeniyle gecikmedi. Aynı zamanda her iki İskandinav ülkesinin de terörle mücadelede Türkiye'nin güvenlik kaygılarını giderecek iç reformları hayata geçirmekte yavaş kalmasıydı.

Başka bir deyişle, Türkiye hesaplarını Rusya'nın tercihlerine göre değil, öncelikle kendi ulusal çıkarlarına göre yapıyor. Ve bu, Kremlin tarafından da biliniyor.

Moskova, Rusya ile sınırı olan İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyesi olmasını engellemek için tüm kozlarını Türkiye'ye oynamadı.Türkiye'yi böyle bir girişimi sonsuza kadar engelleyecek bir ülke olarak da görmedi. Her halükarda İsveç ve Finlandiya dış politikalarını birkaç yıldır NATO ile uyumlu hale getirmiş ve bir süredir NATO liderliğindeki askeri tatbikatlara katılmaktadır.

Dahası, İsveç'in onlarca yıldır uyguladığı tarafsızlığı, AB'ye tam üye olmasıyla birlikte geçerliliğini yitirmiştir. İki İskandinav ülkesi hayatta kalmalarına ve güvenliklerine yönelik bir tehdit algıladıklarında koruyucu bir şemsiye olarak NATO'ya katılmaya karar verdiler.

Bu iki ülkenin NATO üyeliğine neden onay verildiğini sormak yerine, neden NATO'ya katılmak istediklerini sormak daha doğru bir soru olacaktır. Bu bizi daha iyi bir anlayışa götürecektir. Başka bir deyişle, bu iki ülkenin NATO üyelik arayışlarını değerlendirirken, Rusya'nın Ukrayna'ya açtığı savaş ve oldu bittiye getirdiği referandumu incelemek gerekir.

Benzer şekilde, Türkiye'nin dış politikasını değerlendirirken Rusya'nın Ukrayna'daki savaşçı stratejik hamlesini göz ardı etmemek gerekir.

İsveç'in NATO'ya katılma arzusu doğrudan Rusya'nın komşuluk bölgesindeki düşmanca davranışlarından kaynaklanmaktadır. Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov 2016 yılında yaptığı bir basın açıklamasında İsveç'in NATO'ya katılması halinde Rusya'ya doğrudan saldıracağına inanmadığını söylemiş, ancak Rus ordusunun ülkenin kuzey sınırında gerekli askeri önlemleri alacağını belirtmiştir.

Petersburg gibi önemli bir şehre NATO'nun yakınlığı Rusya'yı endişelendirmektedir, bu nedenle Moskova her halükarda sınır boyunca gerekli askeri önlemleri almalıdır. NATO'nun genişlemesini engellemek ve askeri operasyonlarını meşrulaştırmak için Ukrayna'yı bahane olarak kullanan Rusya, şimdi sınırlarında daha da büyük bir NATO varlığıyla karşı karşıya.

Dahası, Kaliningrad'ın stratejik önemi arttı ve Kaliningrad'ı Belarus'a bağlayan Suwałki Gap ile ilgili tartışmalar askeri çevrelerde ilgi görmeye başladı. Wagner güçlerinin Belarus'a konuşlandırılması bu özel askeri şirket için bir ceza değildi. Aksine, stratejik hedeflere ulaşmak ve gerekirse savaşın kapsamını genişletmek için kullanılması amaçlanan bir adımdı.

Wagner'in paralı askerleri şu anda Polonya sınırından sadece beş kilometre ötede Belarus özel kuvvetlerini eğitiyor. Bu gelişmeler Putin'in Polonya'nın batı topraklarının 1945 yılında SSCB lideri Joseph Stalin tarafından Polonya'ya hediye edildiğini hatırlatması ile birlikte yorumlanmalıdır.

Son bir buçuk yılda Rusya'nın Ukrayna'da yaşadığı zorluklar ve "özel askeri operasyon" olarak adlandırdığı hedefine ulaşmak için verdiği mücadele, Ankara'ya Moskova ile ilişkilerinde daha fazla hareket alanı sağlamıştır. Türkiye bu fırsat penceresinin farkındadır ve adımlarını buna göre atmaktadır.

Tartışma