Mises Institute : Batı, Ortadoğu halklarının yaşamını nesiller boyu nasıl değersizleştirdi?
Batı, bir yandan Ortadoğu'da İsrail'in şiddetini desteklerken, bir yandan da demokrasi vaazı vermeye devam ediyor. Yaşananlar, Ortadoğu halklarının hayatlarının Batılı liderler için ne kadar ucuz olduğunu bir kez daha teyit ediyor.
Avusturya merkezli düşünce kuruluşlarından Mises Institute'de, özellikle 7 Ekim'de İsrail'in saldırıları ile yaşanan katliamın, Batı'nın aslında onyıllardır devam ettirdiği bir yaklaşımın tezahürü olduğu değerlendirilen bir analiz yayınlandı.
Batı bloğuna göre; ya Batı liderliğindeki bölgesel savunma ittifaklarına katılacak ve ekonominizi küresel sermayeye açacaksınız ya da düşman olarak görüleceksiniz tespiti yapılan analizde, bunu yapmayan ülkelerin halklarının ise asla önemsenmediği belirtildi.
Analizde ayrıca, bu yaklaşımın İsrail'in Filistin'e olan saldırılarında da bariz bir şekilde kendisini gösterdiği ve dünyamızı çok uzun bir süre daha zorlayacak bir süreç olarak önümüzde durduğu tespiti yapıldı.
İşte Mises Institute'de yayınlanan analiz:
Gazze'deki savaş beşinci ayına yaklaşırken, Orta Doğu'da ve Küresel Güney'de pek çok kişi hem İsrail'in askeri saldırılarının vahşetinden hem de Batılı hükümetlerin buna verdiği sarsılmaz destekten etkilenmeye devam ediyor.
Savaş; İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu'nun olduğu kadar ABD Başkanı Joe Biden'ın da savaşı ve yıkımın boyutlarına karşı süregelen kayıtsızlığını ve Ortadoğu halklarının hayatlarının Batılı liderler için ne kadar ucuz olduğunu bir kez daha teyit etti.
ABD ve başta İngiltere olmak üzere diğer Batılı ülkeler yaklaşık bir asırdır Ortadoğu halklarının çıkarlarını büyük ölçüde göz ardı eden müdahaleci, militarist ve antidemokratik bir dış politika izlemektedir.
Bu amaçlar doğrultusunda ABD, Ortadoğulu liderlere sıfır toplamlı bir seçenek sundu. Ya Batı liderliğindeki bölgesel savunma ittifaklarına katılacak ve ekonominizi küresel sermayeye açacaksınız ya da düşman olarak görüleceksiniz.
1950'lerin başında liberal demokrat Muhammed Musaddık İran'ın başbakanı olup ülkenin petrolünü millileştirdiğinde, CIA ve MI6 bir darbe düzenleyerek onun yerine Şah Muhammed Rıza Pehlevi'yi getirdi. Bu çıkarcı müdahale İran'ın demokratik gelişimini durdurdu ve 1979 devrimine ve bugüne kadar hüküm süren teokratik rejime zemin hazırladı.
Benzer şekilde 1950'lerde, ABD'ye olumlu yaklaşan karizmatik bir lider olan Cemal Abdül Nasır Mısır'ın başkanı oldu ve Batı liderliğindeki bir savunma paktına katılmanın ülkesinin çıkarına olmadığına karar verdi.
Onu küçük düşürmek ve görevden alınmaya zorlamak isteyen Amerika ve İngiltere, Nil Nehri üzerindeki Asvan Yüksek Barajı projesine verdikleri desteği geri çekti. Bunun sonucunda neredeyse bir dünya savaşına neden olacak olan 1956 Süveyş Krizi patlak verdi.
Sonunda, en kalabalık Arap devletinin en popüler lideri Batı'nın azılı bir düşmanı haline geldi.ABD liderliğindeki Batı, diğer bölgelerde de eli ağır bir yaklaşım benimsemiş olsa da, Batılı yetkililer Ortadoğu'daki neo-emperyal misyonlarını uzun zamandır İslam ve Arap kültürünün birleşiminin demokrasiyle bağdaşmadığını iddia ederek rasyonalize etmektedir.
Bunun anlamı, acımasız diktatörlerin Batı'nın çok değer verdiği istikrar için gerekli olduğudur.
Bu diktatörler için ders açıktı. Amerika'nın emirlerine uyulduğu sürece baskı ve insan hakları ihlalleri görmezden gelinecektir. Bölge halkları için de ders daha az açık değildi. Batı'nın demokrasi ve hukukun üstünlüğü hakkındaki tüm yüce söylemlerine rağmen, hayatları ve hakları Batı'nın hesaplarında çok az şey ifade ediyor.Afganistan ve Irak'ın istilası ve onlarca yıl süren işgali bunu açıkça ortaya koydu.
Hamas'ın 7 Ekim'de gerçekleştirdiği saldırıdan bu yana, Batı'nın yine ne bir itidal ne de mevcut savaşın sonuçları üzerine düşünme çabası var.
Bunun yerine Biden ve Avrupalı müttefikleri İsrail'in Gazze'ye yönelik topyekûn saldırısını gönülden desteklediler. Sivil ölü sayısı görülmemiş bir hızla artarken, insani kriz her geçen gün daha da vahim bir hal alırken ve dünyanın dört bir yanındaki hükümetler ateşkes çağrısında bulunurken, Biden akan kanı durdurmak için müdahale etme konusunda hiçbir isteklilik göstermedi.
Bu arada İsrail-Lübnan sınırındaki çatışmalar ve ABD öncülüğünde Yemen'deki Husi mevzilerine ve Irak'taki İran destekli milislere yönelik hava saldırıları çatışmanın daha da tırmanabileceğini gösteriyor.
Biden ve Batılı yöneticiler, bir yandan Ortadoğu halklarının yaşamlarını değersizleştirip, baskı ve şiddeti destekleyen bir politika izlerken, bir yandan da demokrasi vaazı vermeye devam ediyor.
Biden yapılacak olan seçimlerde ikinci bir dönemi garantilese bile, trajik ironi şu ki; Orta Doğu bugün modern tarihinin herhangi bir noktasında olduğundan daha az istikrarlı olacak.
Batı'nın stratejisi muazzam bir başarısızlık olarak ortaya çıktı ve bu miras, dünyamızı çok uzun bir süre daha zorlayacak.