gdh'de ara...

Moskova yönetimi Ukrayna’da hedef mi büyüttü?

Putin’in yaptırım baskısına ve siyasi prestij kaybına rağmen Ukrayna’nın işgali noktasındaki kararlılığı dikkat çekici. Öyle görünüyor ki Rus lider, Sovyetler Birliği dönemine dönüş konusunda kararlı.

1. resim
03.08.2022

24 Şubat 2022 tarihinde başlayan Rusya-Ukrayna Savaşı, Moskova yönetimi tarafından “Özel Operasyon” şeklinde nitelendirilmiş ve şimdiye kadar operasyonun iki aşamalı bir şekilde yürütüldüğü ifade edilmiştir. Gelinen noktada ise Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Rusya’nın Ukrayna Savaşı’nda strateji değişikliğine gideceğini belirterek “Üçüncü aşamaya mı geçiliyor?” sorusunun gündeme gelmesine sebebiyet vermiştir. Bu anlamda sorulması gereken asıl sual ise “Moskova yönetimi, Ukrayna’da hedef mi büyüttü?” sorusudur.

Operasyonun ilk günlerinde Rusya, iki hedef doğrultusunda hareket etmişti. Askeri hedef, Belarus sınırı da dahil olmak üzere Ukrayna’nın çeşitli bölgelerine yapılan çıkarmalar yoluyla Ukrayna Ordusu’nun ilgisinin dağıtılması ve askeri tesislere düzenlenen hava operasyonları neticesinde Kiev yönetiminin savunma kapasitesinin kırılmasıydı. Siyasi hedef ise Ukrayna’da bir rejim değişikliğinin yaşanmasıydı. 2008 yılındaki Gürcistan tecrübesi, Kremlin’i Ukrayna Cumhurbaşkanı Vladimir Zelenski’nin kaçacağı varsayımına yöneltmiş ve Moskova yönetimi, söz konusu ülkede Rus yanlısı bir rejimin tesis edilebileceğine inanmıştı. Gelinen noktada bunun büyük bir hesap hatası olduğu açık. 

Bahse konu olan yanlış hasaplar bir anlamda Kiev’den dönmüş ve Ukrayna’nın başkentini uzun süre kuşatma altında tutan Rus Ordusu, buradan çekilerek “Özel Operasyon” adını verdiği savaşta ikinci evreye geçildiğini duyurmuştur. Kuşkusuz bu gelişme, Rusya açısından sahadaki durumun masada planlandığı gibi gitmediğinin göstergesi. 

Savaşın ikinci aşamasında ise Rusya, Ukrayna’nın Karadeniz’e çıkışını önlemeye ve bu bağlamda Azak Denizi’ni bir Rus iç denizine dönüştürmeye odaklandı. Bu anlamdan Ukrayna’nın bir kara devletine dönüştürülmesi ve dünyadan yardım almasının sınırlandırılması amaçlandı. Jeopolitik olarak sahadaki duruma bakıldığında, Azak Denizi’nin bir Rus iç denizi haline getirildiği ortada. Odessa dışında Ukrayna’nın Karadeniz bağlantısı da kesilmiş durumda. 

Nitekim Türkiye ve BM’nin arabuluculuğunda İstanbul’da imzalanan Tahıl Koridoru Anlaşması’na rağmen Rus Ordusu’nun Odessa’yı bombalaması da mevzubahis hedefin bir parçası. Çünkü Odessa’nın düşmesi halinde, Ukrayna’nın Karadeniz bağlantısı tamamen kesilmiş olacak. Dahası Rusya, Rus azınlığın ve Rus Ordusu’nun bulunmasından ötürü Moldova topraklarında bulunan Trans-Dinyester’e ilişkin gelecek projeksiyonlarında da elini kuvvetlendirecek. Ancak Lavrov’un son dönemde verdiği mesajlar, işin Odessa’da bitmeyeceğine işaret etmekte. Öyleyse Rusya’nın hedef büyütme kararının arkasında ne var?

Belirtmek gerekir ki; Rusya, savaş nedeniyle kendisine uygulanan yaptırımlar ve yabancı firmaların ülkeden çekilmesi sebebiyle ağır bir ekonomik durumla yüzleşiyor. Üstelik Ukrayna’ya yapılan yardımlar da Kiev’in elini güçlendiriyor. Her ne kadar Rusya, savaşın ikinci evresine ilişkin hedeflerine Odessa’nın düşmesi halinde ulaşacak olsa da bu konumunu sürdürüp sürdüremeyeceği tartışmalı.  Zira yapılan askeri yardımlar sebebiyle Ukrayna’nın askeri kapasitesini arttırdığı aşikar. Bu sebeple de ilerleyen dönemde Ukrayna Ordusu’nun savunma pozisyonundan çıkarak taarruza geçmesi ve Karadeniz kıyısındaki Rus işgali altında olan şehirlerini kurtarmaya odaklanması olası. Zira Kiev’e yönelik askeri destekler artarak gelmeye devam ediyor. Bu konudaki son girişim de İngiltere’den geldi.

Böylesi bir durumda ise Moskova’nın savaşın ikinci evresinde elde edeceği kısa süreli zaferi, orta vadede kaybedeceği öngörülebilir.  Bu nedenle de Rusya, Ukrayna Ordusu’nun taarruz pozisyonuna geçmesini beklemeden savaşın alanını genişletmeyi tercih edebilir. Bu anlamda Moskova yönetiminin Ukrayna’ya ilişkin hedef büyütme kararının arka planında bir “ön alma stratejisi” yer almaktadır. 

Bu çerçevede Moskova yönetiminin atacağı adımın Dinyeper Nehri’nin doğusunun sembol olarak kabul edilmesi şeklinde gelişeceği öne sürülebilir. Dolayısıyla hedef büyüten Rusya açısından öncelik, Ukrayna’nın Doğu Ukrayna ve Batı Ukrayna şeklinde bölünmesi olacaktır. 

Kuşkusuz bu senaryo, Dinyeper Nehri’ni Suriye’de Fırat Nehri’nin taşıdığı işleve sürükleyecek. Bir diğer ifadeyle Dinyeper Nehri’nin doğusunda Rusya’nın batısında ise Batı yanlısı Kiev yönetiminin egemen olduğu bir durum oluşacak.

Bu anlamda Moskova yönetimi, Dinyeper Nehri’nin doğusunu halihazırda tanımakta olduğu sözde Donetsk ve Luhansk Halk Cumhuriyetlerinin birleştiği bir ayrılıkçı devlete dönüştürebileceği gibi, tüm Doğu Ukrayna’yı Kırım örneğindeki gibi ilhak etmeye de yönelebilir. Lakin her iki senaryonun da uluslararası toplum tarafından kabul edilmeyeceği ortada. Bu da Rusya’ya askeri başarı elde etmesi durumunda bile daha yoğun bir biçimde uluslararası toplumdan izolasyon getirecek.

Öte yandan Putin’in yaptırım baskısına ve siyasi prestij kaybına rağmen Ukrayna’nın işgali noktasındaki kararlılığı dikkat çekici. Öyle görünüyor ki Rus lider, Sovyetler Birliği dönemine dönüş konusunda kararlı. Zira söz konusu dönemde de Rusya, dünyadan izole bir hayatı tercih etmişti. Bu anlamda “Yeni Soğuk Savaş” jeopolitiğinin Ukrayna üzerinden şekillendiğini söylemek mümkün. Dolayısıyla Dinyeper Nehri’ne biçilen rol de Doğu-Batı ayrımının keskinleştiği çizgi olması. Bir diğer ifadeyle Dinyeper Nehri, Rus karar alıcıların zihninde “Yeni Soğuk Savaş”ın “Berlin Duvarı” şeklinde sembolik bir noktaya konumlandırılmış gözüküyor.