gdh'de ara...

Pakistan-Taliban hattında terörle mücadele tartışmaları

💢 Pakistan'ın terörle mücadelede sınır ötesi operasyon düzenleme fikrini Taliban nasıl karşılıyor?

💢 "Büyük Peştunistan" tahayyülü, Pakistan için bölünme tehdidi anlamına geliyor.

1. resim

Ağustos 2021’de ABD ve müttefiklerinin Afganistan’dan çekilmesine ve bu süreçte Taliban’ın söz konusu ülkeye egemen olmasına sevinen aktörlerin başında Pakistan gelmişti. Zira Pakistan, Taliban’ın ideolojik köklerinin doğduğu yer.

Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgal ettiği dönemd ABD’nin desteğiyle Pakistan’daki Diyobendi Medreseleri’nde dini ve ideolojik eğitim alan kadrolar, daha sonra Taliban’ın üst düzey yöneticileri olmuştu. 1990’lı yıllardaki birinci Taliban dönemind de Pakistan, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’yle birlikte Taliban yönetimini tanıyan üç devletten biriydi.

Nitekim ikinci Taliban döneminin başlamasının İslamabad yarattığı bahar havası, Taliban’ın henüz hiçbir ülke tarafından resmen tanınmayan hükümetinin kurulduğu günlerde net bir şekilde görülmüş ve Taliban, hükümetin oluşturulmasın yaşanan krizi Pakistanlı yetkililerin arabuluculuğuyla çözmüştü.

Anlaşılacağı üzere genel beklenti, Pakistan-Taliban ilişkilerinin olumlu bir muhtevayla şekillenmesi üzerineydi. Fakat süreç, İslamabad’ın Taliban’la ilişkilerinde güvenlik temelli problemlerin yarattığı gerilimlerin damga vurmasına yol açtı. Peki, neden?

ABD ve müttefiklerinin Afganistan’dan çekilmesinin ardında ülkede oluşan güç boşluğunun terör örgütlerinin hareket alanını genişlettiği aşikar. Bu anlamda terör örgütü DEAŞ’ın Afganistan’daki saldırıları yalnızca Taliban yönetimini değil; tüm bölgeyi tehdit ediyor. Dahası Afganistan merkezli güvenlik problemlerinin DEAŞ tehididinden ibaret olduğunu söylemek fazlasıyla iyimser bir yaklaşım.

Pakistan’ı rahatsız eden temel mesele de burada başlıyor. Çünkü “Pakistan Talibanı” olarak da bilinen terör örgütü Tehrik-i Taliban Pakistan’ın (TTP) ve ayrılıkçı Beluç örgütlerin Pakistan’daki saldırılarında ciddi bir artış gözlemlenmekte. Ayrıca Pakistan, DEAŞ’ın düzenlediği terör saldırılarından da etkileniyor.

Bu noktada ABD ve müttefiklerinin Afganistan’dan çekilirken bıraktıkları silahların terör örgütlerinin eline geçtiğini hatırlatmakta yarar var. Zira bu durum, söz konusu örgütlerin saldırılarının etkisini çok daha yıkıcı hale getirdi. Nitekim Pakistanlı yetkililer de çeşitli saldırıların ardından ABD ve müttefiklerinin Afganistan’da bıraktığı silahların kullanıldığına dikkat çekti.

Dahası Pakistan, saldırganlara düzenlediği operasyonların tam anlamıyla başarıya ulaşması için Taliban’ın önlem alması gerektiğine inanıyor. Bunun nedeni ise teröristlerin Pakistan’da düzenledikleri saldırıların ardından Afganistan topraklarına geçmeleri.

Tam da bu sebeple İslamabad yönetimi, terörle mücadelede sıcak takibin ehemmiyetine vurgu yaparak sınır ötesi operayon ihtiyacının altını çiziyor. Pakistan-Taliban münasebetlerindeki ihtilaf da burada gün yüzüne çıkıyor. Çünkü Taliban, Pakistan’ın Afganistan topraklarında terörle mücadele iddiasıyla bir operasyon yapmasını, Afganistan’ın egemenliğinin ve bağımsızlığının ihlali olarak değerlendireceğini deklare etmekte.

Taliban’ın bu yaklaşımının bir başka nedeni de var. Bilindiği gibi Taliban, ABD’yle imzaladığı 29 Şubat 2020 tarihli Doha Antlaşması’nda Afganistan topraklarının terör örgütleri tarafından diğer devletlere karşı kullanılmasına izin vermeyeceği hususunda taahhütte bulunmuştu. Anlaşılacağı üzere Pakistan’ın bu konudaki çıkışları, Taliban’ı zor durumda bırakıyor ve uluslararası toplumun baskısının artmasına sebebiyet veriyor. Bu da Pakistan-Taliban münasebetlerindeki güven sorununun derinleşmesine yol açıyor.

Diğer taraftan Pakistanlı karar alıcıların terör örgütü TTP mevzusunda Taliban’a ilişkin birtakım hayal kırıklıklarının bulunduğunu da ifade etmek mümkün. Çünkü Pakistan, Taliban’ın terör örgütü TTP’ye baskı yaparak silah bırakmaya zorlamasını beklemişti. Üstelik Taliban, geçmişte imzalanan ateşkeste arabuluculuk yapmıştı. Her ne kadar mevcut konjonktürde de zaman zaman Taliban’ın arabuluculuğu gündeme gelse de somut bir gelişme yaşanmaması, Pakistan’ın Taliban’a olan güvenini azaltıyor.

Bahse konu olan durumun yansıması olarak 2 Ağustos’ta Pakistan Dışişleri Bakanı Bilawel Butto Zerdari, ülkesinin kendisini koruma hakkının bulunduğunu belirterek Taliban’dan terörü durdurma noktasında tedbir almasını istediklerini belirtmiştir.

Mevzubahis açıklama, Taliban’ın Afganistan’ın egemenliğinin ihlaline göz yumulmayacağı şeklindeki ifadeleri sebebiyle “Pakistan ile Taliban” savaşır mı?” sorusunu tartışmaya açıyor. Tüm sınamalara rağmen tarafların kapsamlı bir savaşa girmeyeceği düşünülüyor. Lakin altını çizmek gereken bir problem daha var. Üstelik bu sorun, terör örgütlerinin artan aktivitesi gibi konjonktürel bir mesele olmanın çok daha ötesinde yapısal bir mahiyere sahip olan Durand sınır hattı!

Durand sınır hattı olarak bilinen ve İngilizlerin demografik gerçekleri göz önünde bulundurmaksızın sömürge yönetimi döneminde çizdikleri Afganistan-Pakistan sınırı, tarih boyunca iki ülkeyi karşı karşıya getiren temel mesele. Zira Kabil’e hangi parti, ideoloji ya da rejim egemen olursa olsun, Afgan karar alıcılardan Pakistan sınırını tanıma gibi bir adım gelmemiştir. Çünkü Kabil’deki yöneticiler, kendilerini yalnızca Afganistan’ın değil; tüm Peştunların lideri olarak görüyor. Ancak Durand sınırı, Peştunların bir kısmının Afganistan’da yaşarken; bir bölümünün de Pakistan’da yaşamasına sebebiyet veriyor. Bu nedenle de Afgan yöneticilerin zihninde, her ne kadar yüksek sesle dile getirmeseler de “Büyük Peştunistan” tahayyülü var. Elbette bu tahayyül, Pakistan için bölünme tehdidi demek.

Tüm bu bilgiler alt alta konularak Taliban’ın Peştun milliyetçisi bir kimliğinin bulunduğu düşünüldüğünde, Pakistan-Taliban ilişkilerinde işlerin düzelmesinin hiç de kolay olmadığı anlaşılıyor. Nitekim Pakistan’daki saldırıları nedeniyle ciddi bir güvenlik sorunu yaratan terör örgütü TTP de Peştun kimliğiyle ön plana çıkıyor. Bu yüzden de Zerdari’nn sınır ötesi terör vurgusuyla yaptığı açıklamlar, tarafların savaşabileceği düşüncesini tartışmaya açıyor.

Anımsatmak gerekirse, geçmişte Afganistan’ın Pakistan üzerinden denizlere açılmasına imkan verecek bir koridora karşılık sınırı tanınmasının gerçekleşebileceği şeklinde bir formül tartışılmıştı.

Bu anlamda Pakistan, Taliban’la geçmişten gelen iyi ilişkilerini kullanarak Durand sınırından kaynaklanan sorunu çözebileceğini düşünmüştü. Lakin beklentilerin aksine, Pakistan’ın Afganistan sınırına güvenlik gerekçeleriyle tel örgü çekme çabası bile, Taliban tarafından “sınırın oldu bitti yapılarak kabul etttirilmek istenmesi” şeklinde değerlendirildi. Hatta bu yüzden sınır çatışması bile yaşandı.

Dolayısıyla yalnızca sınır güvenliği boyutunda değil; sınırın netleştirilmesi konusunda da taraflar arasında ihtilaf var. Üstelik bu ihtilaf, büyük bir savaşa sebebiyet vermese de sıcak çatışmaya dönüşebiliyor. Geçmişte yaşanan hadiseler de bu realiteyi teyit etti.

Neticede Pakistan’da artan terör saldırıları, İslamabad yönetimini sınır ötesi operasyon seçeneğine yönlendiriyor. Taliban ise böylesi bir operasyonu, Afganistan’ın egemenliğine ve bağımsızlığına yönelik bir saldırı olarak değerlendireceğini açıkça dile getirioyr. Bu da tarafların savaşabileceğine ilişkin ihtimalleri tartışmaya açıyor. Her şeye rağmen aktörlerin rasyonel davranarak kapsamlı bir savaşı kendi çıkarlarına aykırı bulacakları öngörülebilir. Geçmişte yaşanan sınır çatışmalarının büyümemesi ve bu süreçlerde tarafların sağduyulu davranması da bu fikri destekliyor. Ancak terör sorunu, Durand sınır hattından kaynaklanan problemle birlikte ele alındığında, savaş boyutuna ulaşmasa da Pakistan-Taliban ilişkilerindeki gerilimin artacağı da iddia edilebilir.

Tartışma