Politico: Fransa seçimleri küresel düzeni dinamitleme riski taşıyor!
Fransa seçimleri sadece Fransa için değil, aynı zamanda liberal dünya düzeni için de yıkıcı bir seçim olabilir. Peki seçim sonuçları, Batı değerlerini ve ittifaklarını bozacak bir kara deliğe mi dönüşecek?
Brüksel merkezli yayın organlarından Politico'da, önümüzdeki günlerde Fransa'da gerçekleşecek olan seçimlerin hem Fransa hem de Avrupa için olası etkilerinin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
Her seçimin önemli olduğu ancak bazılarının dünyayı sarsacak nitelikte olduğu tespiti yapılan analizde, Fransa seçimlerinin de sadece Fransa için değil, aynı zamanda liberal dünya düzeni için de yıkıcı bir seçim olabileceği belirtildi.
Analizde ayrıca; seçim sonuçlarının sadece Fransa'nın hedeflerini değil, tüm Batı değerlerini ve ittifaklarını bozacak bir potansiyele sahip olduğuna dikkat çekildi.
İşte Politico'da yayınlanan analiz:
Tüm seçimler önemlidir, ancak bazıları dünyayı sarsacak niteliktedir.
Fransa'da yaklaşan parlamento seçimleri sadece Fransa için değil, aynı zamanda Avrupa Birliği, Atlantik ittifakı ve savaş sonrası liberal dünya düzeni için de savaştan bu yana en yıkıcı seçim olabilir.
Fransa'nın AB'deki liderlik konumu, BM Güvenlik Konseyi'ndeki koltuğu ve küresel bir güç olarak askeri gücü, Fransa seçimlerini neredeyse Kasım'daki Biden ve Trump seçimi kadar bir "dünya seçimi" haline getiriyor.
Bunun en önemli nedeni ise, Mareşal Philippe Petain'in 1940-1944 işbirlikçi rejiminin soyundan gelen ve Vladimir Putin ile ideolojik ve mali bağlantıları olan aşırı sağcı Marine Le Pen'in seçimi kazanma ihtimalinin olmasıdır.
Bu seçim, Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un Fransa'nın yaratıcı gücünü açığa çıkarma amacıyla, piyasa odaklı reformlar yapmaya çalıştığı "Macronizm"in sadece yenilgisi değil, muhtemelen ortadan kalkması anlamına da gelecektir.
Şunu kabul etmek gerekiyor ki; Fransız siyasi hayatının iki baskın gücü artık, radikallerin hakim olduğu, çok parçalı bir sol ve aşırı milliyetçi-popülist bir sağdır.
Marine Le Pen'in 30 Haziran ve 7 Temmuz'da yapılacak iki turlu parlamento seçimlerini kazanacağı kesin değil. Le Pen'in 2 numarası ve başbakan adayı, henüz 28 yaşındaki Jordan Bardella, Ulusal Meclis'teki 577 sandalyenin açık çoğunluğunu yani en az 289'unu kazanmadığı sürece hükümet kurmayı reddedeceğini söyledi.
Ne olabilir?
İlk anketler ise şu anda en fazla 260 sandalye kazanacağını gösteriyor. Bardella başbakan olsa bile Macron 2027 yılına kadar cumhurbaşkanı olarak kalacak.
Ancak Fransız sistemi sadece ismen başkanlıktır. Gerçek anayasal gücün neredeyse tamamı parlamentoda, başbakanda ve hükümette bulunmaktadır. Yani parlementoyu kazanan partiler, cumhurbaşkanından farklı bir siyasi görüşe mensuplarsa, kararları onlar verir.
Le Pen'in partisi AB'den nefret ediyor ve onu zayıflatmak ve hatta yok etmek için elinden gelen her şeyi yapacak.
Örnek olarak Le Pen ve partisi, Rusya'nın Ukrayna'yı işgalini de sadece hafifçe eleştirdi. Bundan önce bir Rus bankasından ve ardından Macaristan'ın Putin sempatizanı Başbakanı Viktor Orban'a bağlı bir bankadan büyük miktarda kredi aldı. Hatta Rusya'nın Suriye'ye müdahalesinin "dünya için iyi" olduğunu söyledi.
Le Monde tarafından yapılan bir araştırmaya göre, bu hafta sonu yapılacak parlamento seçimlerinin ilk turunda yarışacak Le Pen'in partisinin adaylarının en az bir kısmının Moskova ile doğrudan bağlantıları var.
Diğerleri arasında antisemitler, iklim şüphecileri ve Covid inkarcıları yer alıyor. Ayrıca Lepenist hareketin geçmişinin ve bugününün çoğunun içgüdüsel olarak Amerikan karşıtı olduğunu hatırlatmakta fayda var.
Marine Le Pen, Amerikan hegemonyasının bir aracı olarak gördüğü NATO'nun askeri kanadı olan entegre komutanlıktan ayrılmak istiyor. Dolayısıyla bir olası bir Le Pen hükümeti hem Batı'nın hem de Avrupa birliğinin karnına saplanmış bir hançer olacaktır.
Bu noktaya nasıl gelindi?
Şu anda bazı Fransızlar genel olarak her şeyin en kötüye doğru gittiğini düşünüyor.
Hayat pahalılığı yüksek, ücretler düşük, suç ve göç kontrolden çıkmış durumda ve bütçe açığı patlamak üzere.
Fransa son yıllarda ortalama istihdam artışı ve enflasyonda diğer AB ülkelerinden daha iyi performans göstermiş olabilir ancak Macron, artan fiyatları yumuşatmak için diğer ülkelerden daha fazla harcama yaptı ve dolayısıyla bütçe açığı da arttı.
Göç ve suç ise Fransa için diğer büyük sorun. İstatistiksel olarak önceki on yıllara göre daha düşük seviyelerde olmasına rağmen, Franszı halki göç konusunda daha fazla rahatsız.
Macron başarıları için hiç övgü almıyor, başarısızlıkları için ise aşırı eleştiriliyor, hatta nefret ediliyor. Bu kısmen de kendi hatası olarak nitelendirilebilir.
Macron tüm belagatine rağmen, anlatının kontrolünü kaybetti. Macron, başarısız merkez sağ ve merkez soldan geriye kalanları süpürerek, merkeze karşı aşırı sağ şeklinde yeni bir siyasi ikilik yarattı. Bu da iki cumhurbaşkanlığı seçimi boyunca ona hizmet etti.
Fransa'da en olası sonuç 7 Temmuz'da tamamen tıkanmış bir parlamento olacaktır.
Macron'a olan tepki, Le Pen ile Bardella'nın kazanmasına neden olabilir.
Bu durum ise, Fransa'yı, hatta Avrupa'yı ve dünyayı, Batı değerlerini ve ittifaklarını bozacak bir kara deliğe sürükleyecektir.