Politico: Türkiye'deki seçimler ve Türkiye'nin AB ilişkileri
Erdoğan, 28 Mayıs'ta gerçekleşecek olan ikinci turda bir zafer elde edecek gibi görünüyor. Kılıçdaroğlu kazansa bile, AB'nin hem Türkiye'yi hem de Ukrayna'yı içine alması zaten düşünülemezdi.
Brüksel merkezli Politico Dergisi'nde Türkiye'deki seçimler ve seçimlerden sonraki olası Türkiye-AB ilişkilerinin değerlendirildiği bir analiz yazısı yayımlandı.
Türkiye'deki seçimlerin ilk turunun sürpriz bir sonuçla bittiği belirtilen analizde, ikinci tur için ise Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın zaferi ile sonuçlanacağı öngörüsüne yer verildi.
Analizde ayrıca, Kemal Kılıçdaroğlu'nın AB üyeliği ve vize muafiyeti gibi vaatlerinin gerçeği yansıtmadığı itirafında bulunuldu.
Kılıçdaroğlu kazansa bile Türkiye'nin AB sürecinin sadece açık uçlu olarak müzakerelerden ibaret kalacağı belirtilen analizde, AB yapısının önceliğini Ukrayna'ya verdiği ve birliğin "hem Ukrayna hem de Türkiye'yi içine almasının imkansız olduğu" belirtildi.
İşte Politico'da yayımlanan analizin tamamı:
Türkiye'deki parlamento seçimleri ve cumhurbaşkanlığı birinci tur seçimleri, görevdeki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için büyük bir kazanım oldu.
Beklenenin aksine, Erdoğan'ın iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi ve Cumhur İttifakı parlamentoda çoğunluğu sağladı. Ayrıca, uzun süredir görevde olan lider, ilk tur cumhurbaşkanlığı seçimlerinde anketçilerin öngördüğünden çok daha yüksek puan alarak yüzde 49,42 ile ana muhalefetteki rakibi Kemal Kılıçdaroğlu'nu geride bırakmayı başardı.
Erdoğan şimdi de, 28 Mayıs'ta gerçekleşecek olan ikinci turda bir zafer elde edecek gibi görünüyor. Ve böyle bir sonuç gerçekleşirse tuhaf bir şekilde, Avrupa Birliği'nde bazıları rahat bir nefes alacak.
Hem Brüksel'de hem de diğer AB başkentlerinde, bir Kılıçdaroğlu liderliğinin Türkiye'nin AB ile ilişkisini yeniden tanımlamaya ve niteliksel olarak ilerletmeye çalışacağına dair endişeleri artıyordu.
Bu, yalnızca AB-Türkiye Gümrük Birliği'nin yükseltilmesini ve vize serbestisi konusunda bir anlaşma aranmasını değil, aynı zamanda muhtemelen uzun süredir dondurulmuş olan katılım müzakerelerini yeniden başlatma girişimini de içerecekti.
Bununla birlikte, Kılıçdaroğlu'nun kazanması ve müzakereleri yeniden başlatma girişiminin zamanlaması AB için son derece tuhaf olacaktı. Çünkü tam da bloğun başkentleri Ukrayna'nın AB'ye katılımının derin sonuçlarını ciddi bir şekilde tartışmaya devam ediyor.
Aslında, blok liderlerinin Aralık zirvesinde Kiev ile katılım müzakerelerini resmen başlatması muhtemel.
Kıdemli AB yetkilileri arasındaki endişe, Kılıçdaroğlu'nun AB-Türkiye katılım müzakerelerini yeniden canlandırma arzusunun, Kiev'in katılım konusunda Ankara'dan çok daha geniş bir siyasi desteğe sahip olmasına rağmen, genişleme ve Ukrayna konusundaki çok hassas tartışmayı karmaşık hale getirebileceği yönünde.
Bunun nedeni, çok sayıda AB başkentlerinin yanı sıra Brüksel'deki bazılarının da, Ukrayna'yı AB'ye kabul etmenin bedelinin, Türkiye'nin asla katılmayacağının netleştireceği görüşünde olmasıdır.
Adının açıklanmaması koşuluyla konuşan üst düzey bir yetkili;
“AB'nin hem Türkiye'yi hem de Ukrayna'yı içine alması düşünülemez. Piyasa buna dayanmayacaktır."
ifadelerini kullandı.
Rusya'nın saldırıları nedeniyle Ukrayna'nın AB'ye katılımı daha fazla ivme kazandı. Konu Türkiye olduğunda ise “Ukrayna oyunu değiştiriyor” ve Türkiye'nin önüne geçiyor.
AB liderleri, Kılıçdaroğlu'nun kazanmasını memnuniyetle karşılardı. Ayrıca reform gündemini destekleyecek ve onunla daha yapıcı bir şekilde çalışma arzusunun sinyallerini vereceklerdi. Ancak Ukrayna savaşı, Türkiye'yi blok için daha düşük bir öncelik haline getirdi.
Dolayısıyla, Kılıçdaroğlu 28 Mayıs'ta kazanırsa, üye ülkeler büyük olasılıkla Haziran'daki zirvelerinde strateji belirlemek için Türkiye'yi gündeme alacaklar. Ancak bu tartışmanın sonucu şimdiden belli. Katılım müzakereleri muhtemelen yeniden başlatılacak, ancak sonuç açık uçlu olarak kalacak.
Bir üst düzey AB yetkilisinin dediği gibi:
"Zaten ölmüş olan bir süreci, yeniden öldürmek için neden siyasi itibar kaybedelim?"
Erdoğan kazanırsa, bloğun genişleme politikasıyla ilgili yaklaşım zaten değişmeyecek ve bir kez daha her iki tarafın da bildiği ve anladığı tanıdık dostane ve düşmanca politikalar devam edecek.
Çok kısa vadede ilişkiler muhtemelen sakin olacaktır. Brüksel, Türkiye'nin Şubat ayındaki yıkıcı depremlerden kurtulmasına yardımcı olmak için 7 milyar dolarlık mali yardım sağlamaya öncelik verirken, Ankara, Rusya'nın yaptırımları savuşturmasını engelleme konusunda AB'den ve ABD'den gelen artan baskıya muhtemelen daha açık olacaktır.
Erdoğan'ın Rusya ile Ukrayna arasındaki BM destekli Karadeniz tahıl anlaşmasını koruma çabaları da Avrupa'da memnuniyetle karşılanacaktır. Ankara, AB'yi daha fazlasını yapmadığı için eleştirirken, şu anda Türkiye'de bulunan 3,5 milyon Suriyeli mülteciye milyarlarca avroluk yardım finansmanı sağlamak için Brüksel'le birlikte çalışmaya devam edecektir.
Diğer yandan; Türkiye ile Yunanistan ve Kıbrıs arasındaki anlaşmazlıklar, Ankara ile tüm blok arasındaki gerilimi artırma riskini de taşıyacak ve bu da Erdoğan'ın mültecileri ve göçmenleri Avrupa'ya salmaya yönelik başka bir girişiminin habercisi olacaktır.
Ayrıca Türkiye, ihtilaflı sularda hidrokarbon aramalarına yeniden başlarsa, askeri gerilimleri de alevlendirebilir.