Putin enerji zengini ülkeler ile blok oluşturuyor
Putin, petrol hamlesi ile yalnızca enerji sektörünü değil, küresel jeopolitiği etkileyecek bir strateji ortaya koydu.
Rusya – Ukrayna Savaşı’nın başladığı 24 Şubat 2022’de dünya, yalnızca bölgesel bir krizle karşıya kalmadı. Aynı zamanda Ukrayna’yı bir ön cephe olarak gören Batı, Ukrayna’nın direncinin artırılmasını Avrupa’nın güvenliği için önemli bir mesele olarak gördü. Pek çok uzmana göre, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Ukrayna’da durdurulması gerekiyordu. Aksi takdirde Baltık ülkeleri, Moldova ve Polonya bir sonraki hedef olabilirdi. Üstelik savaş, nükleer güvenlik ortamını da Soğuk Savaş’ın detant döneminden bu yana her zamankinden daha kırılgan hale getirdi.
Rusya – Ukrayna Savaşı’nın güvenliğin ötesinde yarattığı iki kriz daha var. Bunlar, gıda krizi ve enerji krizi. Özellikle de Rus karar alıcılar, Moskova yönetimini hedef alan yaptırımlar karşısında Rusya’nın temel gelir kaynağı olan enerjiyi bir koz olarak kullanma yoluna gitti. Bu da özelde Avrupa’nın ve genelde ise dünyanın enerji krizi ile karşı karşıya olması demekti.
Enerji krizi ile yüzleşen Batılı ülkelerin önceliği, Rusya’nın Ukrayna’daki savaşı sürdürebilmesini önlemek için Rus enerji sektörünü hedef alan yaptırımlar uygulamak oldu. Bu kapsamda bir yandan Rus petrolüne tavan fiyat uygulaması gündeme gelirken, diğer taraftan da Batı, Rus doğalgazına olan bağımlılığını gidermek için alternatif arayışlarına yöneldi. Bu noktada Hazar’ın artan jeopolitik öneminden bahsetmek mümkün.
Elbette Rusya’nın Batı karşısında bir çıkış yolu araması ve enerjideki tekelini kıracak adımlar atması gündemdeydi. İşte enerji üzerinden oynanan satrançtaki karşılıklı hamlelerde Moskova da farklı stratejiler geliştirdi.
Rusya’nın ilk stratejisi, doğalgazda Asya pazarına yönelmek oldu. Çin gibi büyük bir nüfus ve devasa bir sanayi ülkesi, bu açıdan Moskova için can simidi oldu. Petrol mevzusu ise bu analizin de konusu olan asıl meseleyi gündeme getirdi. Zira Putin, petrol hamlesi ile yalnızca enerji sektörünü değil, küresel jeopolitiği etkileyecek bir strateji ortaya koydu. Nasıl mı?
Gerek petrolde gerekse de doğalgazda Rusya ile Batı arasındaki karşılıklı bağımlılık durumunun iki tarafı da yaptırım savaşlarında zor durumda bıraktığı çok açık. Yapılan her hamle, bir bumerang etkisi yaratarak hamlede bulunanı da etkiliyor. Çünkü Batı’nın enerji bağımlılığı kadar Rusya’nın da müşteriye bağımlılığı var. Taraflardan biri alternatif tedarikçi ararken, diğeri de alternatif pazar arayışında. Ancak Rusya’nın alternatif pazarlar bulması, Batı’ya karşı yürüttüğü mücadeleyi kazanmasını sağlamaz. Putin de bunun farkındaydı ve daha büyük bir strateji geliştirmeye yöneldi.
Rus liderin hayalinin genel anlamda enerjide özel anlamda ise petrol sektöründe bir blok oluşturmak olduğu iddia edilebilir. Zaten gelişmeler de Rusya’nın bir enerji bloğu oluşturmak istediğine işaret ediyor.
Açıkçası Rus liderin doğalgaz boyutunda bir avantajının bulunduğunu söylemek mümkün. Çünkü doğalgaz zenginliği ile öne çıkan Hazar Denizi’ne kıyıdaş devletler, aynı zamanda eski Sovyet cumhuriyetleri. Haliyle Rusya’nın bu ülkeler üzerinde belirli bir nüfuzu var. Her ne kadar her devlet, kendi ulusal çıkarlarını merkeze alan politikalar üretse de “Primakov Doktrini” olarak da bilinen “Yakın Çevre Doktrini” çerçevesinde Moskova yönetimi, post-Sovyet coğrafyadaki nüfuzunu sürdürmeye muvaffak oldu. Bu devletler, karar alırken Rusya faktörünü gözetiyor. Aktörler, Moskova’nın çıkarlarını gözetmemeleri halinde Ukrayna ve Gürcistan’ın başına gelenlerle yüzleşmek durumunda kalabileceğini düşünüyorlar.
Bununla birlikte asıl mesele petrol. Üstelik petrol zengini ülkeler denildiğinde, bir blok oluşturmak için ikna edilmesi gereken aktörler, genellikle güvenliklerini ABD’ye eklemlemiş Körfez ülkeleri. Fakat gelişmeler, bu ülkelerin kendi ulusal çıkarları gereği Washington yönetimine itiraz edebileceklerini göstermekte.
Bahse konu olan durumun ilk adımı, Rusya’nın talebi üzerinde OPEC+ ülkelerinin Ekim 2022’de petrol arzında kesinti kararı almasıydı. ABD’nin büyük tepkisine rağmen OPEC+ ülkeleri, Kasım 2023’te de arz kesintisini sürdürme kararı aldı. Dolayısıyla Putin, enerji üzerinden yürütülen mücadelede Batı’ya karşı hamle üstünlüğü elde etmiş durumda.
Putin’in enerji bloğu oluşturma çabalarında Venezuela ve İran gibi ABD’nin yaptırım uyguladığı ülkeleri ikna etmeleri ise çok daha kolay. Zaten Rus liderin 6 – 7 Aralık tarihli temasları da Rusya’nın enerji bloğu oluşturma çabasının somut bir çıktısı olarak değerlendirilebilir. Zira Putin, 6 Aralık’ta iki Körfez ülkesi olan Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’ı ziyaret ediyor. 7 Aralık’ta ise İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’yi Moskova’da ağırlayacak. Söz konusu temaslar arasında enerji bloğu çabası ile ilgili bir bağlantının olmaması ise imkansız. Hele ki OPEC+’ın kararının üzerinden çok kısa bir süre geçmişken.
Kuşkusuz bu bloklaşma, ABD’nin Ortadoğu’daki çıkarlarına yönelik büyük bir tehdit. Washington yönetiminin silah sattığı ve güvenliğini sağlama taahhüdünde bulunduğu Suudi Arabistan gibi ülkelerin özelde Rusya ve genelde ise Asyalı güçler ile ilişkilerini geliştirmeye yönelmesi, ABD’nin Ortadoğu’daki etkisinin her geçen gün daha da azalacağının habercisi. Dolayısıyla Putin’in enerji bloğu oluşturma girişimi, yalnızca enerji jeopolitiğini değil, bölgesel ve küresel dengeleri de etkileyecek mahiyette.
Sonuç olarak Rusya – Ukrayna Savaşı, yalnızca savaşan tarafları değil, tüm dünyayı etkilemekte. Bu savaşın ekonomik cephesinde ise en önemli mevziiyi enerji faktörü oluşturuyor. Batı, Rus gazına ve petrolüne olan bağımlılığını bitirmeye çalışırken, Moskova yönetimi ise bir enerji bloğu oluşturmak suretiyle Batı’yı Rusya karşıtı çizginin sürdürülebilir olmadığına ikna etmeye çalışıyor. Mevcut veriler, hamle üstünlüğünün Putin’de olduğunu gösteriyor.