Putin’in seferberlik kararı: Zayıflık mı inisiyatifi yeniden ele almak mı?
Putin, ordusunu içerisine düştüğü uyuşukluktan kurtaracağını umduğu hamle için harekete geçti: Kısmi Seferberlik.
Rusya Devlet Başkanı Putin, 9 Ağustos’ta Güney Cephesi’de Herson, Kuzey Cephesi'nde ise Kharkiv merkezli başlayan Ukrayna karşı saldırısı ile Kiev yönetiminin inisiyatifi ele geçirme ihtimali karşısında, ordusunu içerisine düştüğü uyuşukluktan kurtaracağını umduğu hamle için harekete geçti: Kısmi Seferberlik.
Kısmi Seferberlik kararının alınmasında yalnızca Ukrayna ordusunun sağladığı ilerleme etkili olmadı. Kiev yönetiminin toprak kazanımını takiben dile getirdiği maksimalist söylemler de Kremlin’i yeni bir hamle mecburiyetinde bıraktı. Ukrayna yönetiminin, kaybettiği toprakları geri almakla yetinmeyip, Rusya’nın silahsızlandırılmasına kadar varacak sonuçlardan bahsetmesi hatta bunların müttefik ülkelerle de konuşulduğunun ifade edilmesi, savaşın Rusya’yı sosyo-ekonomik bir yıkıma sürüklemeyi ve Moskova’da yönetimi değiştirmeyi hedeflediğine dair amaçlar taşıdığını düşünenlerin şüphelerini doğruladı.
Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan, Şanghay İşbirliği Teşkilatı’nın Semerkand Zirvesi’ni takiben yaptığı açıklamalarda Putin’in bir barış müzakeresine açık olduğunu, Ukrayna Devlet Başkanı Zelensky’nin de barışı daha fazla arzu etmesi gerektiğini ifade ederek, bir bakıma Ukrayna’nın ABD-İngiltere beklentisi doğrultusunda savaşı uzatmaktan yana olduğu imasında bulunmuştu.
ABD ve diğer NATO üyelerinin temin ettiği silahlarla cephelerde üstünlüğü ele alan Ukrayna’ya karşı Putin’in ilk hamlesi 21 Eylül itibarıyla ülkesinde kısmi seferberlik ilan etmek oldu. 20 Eylül akşamı yapmayı planladığı bu açıklamayı Rusya Devlet Başkanı iki defa erteledi. Muhtemelen alınacak kararların ve gündeme gelecek tehditlerin ağırlığından endişe eden bazı liderler devreye girerek Putin’i frenlemeye çalışmış, belki de daha sert bazı kararların açıklanmasını engellemişlerdi.
21 Eylül sabahı Putin ve Savunma Bakanı Şoygu’nun açıklamalarına bakıldığında ilk etapta 20 milyonun üzerindeki bir insan kaynağından 300 bin kişinin askere alınacağı anlaşılıyor. Nitekim Kremlin yönetiminin ısrarla “özel operasyon” olarak nitelediği Ukrayna’daki işgal hareketine 250 bin askerle girişmesi konunun uzmanları tarafından anlaşılması güç bir durumda. İkinci Dünya Savaşı sırasında Kızılordu aynı coğrafyada yürüttüğü savaşta Nazi Almanyası ordusuna karşı 2 ila 2 buçuk milyon askeri bir araya toplamadan harekete geçmiyordu. Aradan geçen yıllarda gelişen teknoloji bu sayıda olmasa bile benzer bir harekat için en az 1 milyon askeri gerekli kılmaktaydı.
Putin açıklamasında ülkesinin nükleer caydırıcılık kapasitesini de masaya sürerken, savaşın uzamasını isteyen batılı ülkelerin Rusya’yı daha yıkıcı silahlar kullanmaya zorladığına dikkat çekti. Nitekim 2014’te Kırım’ın ilhakı esnasında, NATO’nun olası bir müdahalesine karşı Rusya’nın bölgeye taktik nükleer silah getirdiği iddiası Batılı istihbarat servisleri tarafından gündeme taşınmıştı.
Açıklamalardaki bir diğer önemli vurgu ise Rusya’nın artık yalnızca Ukrayna ile değil NATO ve Batı ile savaşta olduğunun altının çizilmesi, ayrıca Donbas topraklarında Rusya’ya katılan bölgelerin saldırıya uğraması halinde bunun Moskova yönetimine yapılmış bir saldırı kabul edileceğiydi.
Rus tarafının açıklamalarının belki de en kritik noktası ise Savunma Bakanı Şoygu’dan sözlerinin satır arasındaydı. Şoygu, 70 kadar askeri, 200 kadar sivil uydunun Ukrayna ordusu için çalıştığına dikkat çekti. Ukrayna ordusunun uydulardan elde ettiği gerçek zamanlı istihbarat, Kiev’e yönelik Rus zırhlı birlik harekatlarının savuşturulmasında önemli rol oynamıştı. Hatta Elon Musk, Starlink alçak irtifa uydu sistemini Ukrayna’nın kullanımına sunarak, Kiev yönetiminin internet iletişiminden mahrum kalmamasında önemli rol oynamıştı. Peki Rusya Savunma Bakanı neden özellikle uydu konusuna vurgu yaptı?
Bu sorunun yanıtı için 15 Kasım 2021 tarihine gidelim. Rusya, bu tarihte yörüngedeki uyduları vurmak için geliştirdiği bir füzeyi, 1982’den bu yana dünya yörüngesinde bulunan ve artık kullanılmayan yine Rus yapımı Tselina-D adlı uzay aracını vurmak için kullandı. Rusya’nın bu füze denemesi, Uluslararası Uzay İstasyonu için tehdit oluşturduğu gerekçesiyle ABD tarafından kınanmıştı.
Yalnızca Rusya değil, Çin Halk Cumhuriyeti de yörüngeden kendilerini gözetleyen uydulara karşı füze geliştirme konusunda adımlar atıyor ve başarılı oluyor. Şoygu’nun imasının ardından Rusya’nın bir NATO uydusunu ya da Batılı özel bir şirkete ait uydu ya da uyduları vurması çatışmayı farklı bir boyuta taşıyacaktır.
Sınırlı yıkıma yol açacak taktik bir nükleer silahı harekete geçirmenin dahi kolay olmadığı gözönüne alındığında Rusya’nın ciddiyetini göstermek için yörüngede uydu vurma yoluna gitmesi Kremlin’de rasyonel bir seçenek olarak değerlendiriliyor olabilir.
Umulandan kısa bir süre içerisinde, Rusya’nın kısmi seferberlik kararının ABD diplomasisinin iddia ettiği gibi bir zayıflık belirtisi mi, yoksa savaşı farklı boyutlara taşıyacak bir hamle mi olduğunu göreceğiz.
Rusya’nın kararı Türkiye’nin uzlaştırıcı rolünü güçlendirebileceği gibi, ABD’deki kasaba politikacılarının Türkiye üzerinde lobi odaklı olarak kurmaya çalıştıkları baskının da sonu olabilir. Moskova’nın nükleer tehditleri ya da yörüngede uydu vurmayı gündeme getirmesi gibi seçenekler, Türkiye’nin talep ettiği silah sistemleri konusunda ABD yönetimini lobilere teslim olmaktan vazgeçirebilir.