gdh'de ara...

Real Clear Defence: Çin, Tayvan'a saldırma hedefinden caydırılabilir mi?

Tarihteki örnekler ve Ukrayna savaşı, siyasi hedeflerin ekonomik kaygıların önüne geçtiğini gösteriyor. Peki ABD bu defa "entegre caydırıcılık" stratejisi ile Çin'in Tayvan'ı işgalini önleyebilir mi?

1. resim

Bu soruya cevap verebilmek için, ABD'nin ve Biden yönetiminin siyasi hedeflerini ve dünya hakkındaki büyük stratejisi analitik olarak incelenmelidir.

Dışişleri Bakanı Anthony Blinken 7 Mayıs 2021'de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde yaptığı konuşmada ABD'nin amacının "kurallara dayalı uluslararası düzeni" korumak olduğunu açıkça ifade etti.

Burada kastedilen şüphesiz ki; İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana ama özellikle de Soğuk Savaş'ın sona ermesinden bu yana ulusların etkileşim içinde olduğu diplomatik ve ekonomik örgütler, normlar ve sorumluluklardan oluşan uluslararası sistemdir.

Buna ek olarak Biden'ın Hint-Pasifik Stratejisi, özellikle Çin'i bir tehdit olarak nitelendiriyor.

Nitekim ABD'nin Ulusal Güvenlik Stratejisi'nde de;

“Çin Halk Cumhuriyeti, baskı ve saldırganlığı tüm dünyayı kapsamakla birlikte en şiddetli şekilde Hint-Pasifik bölgesinde görülmektedir."

ifadeleri yer alıyor.

Bu noktada; caydırıcılığın siyasi bir amaç değil, büyük bir strateji olduğunu unutmamak önemlidir.

Bu nedenle, ulusal güç unsurlarının bir arada kullanılması büyük bir caydırıcılık stratejisi üretebilir. Caydırıcılıktaki başarı da, işte ABD'nin hedef olarak belirlediği "kurallara dayalı uluslararası düzeni" koruma hedefine ulaşılmasını sağlayabilir.

ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin da benzer bir şekilde, ABD'nin yeni Ulusal Savunma Stratejisi'nde Çin'in "hızla yükselen bir tehdit" olduğunu ve Amerika'nın stratejisinin "entegre caydırıcılık" olduğunu söylüyor.

Peki "entegre caydırıcılık" Çin'in Tayvan'ı işgal etmesini önleyebilir mi?

Bu konuyu ABD'nin Çin Komünist rejimi ile olan iki önemli tarihi etkilişemini inceleyerek ele almak gerekiyor. Bunlar; Kore Savaşı ve Vietnam Savaşı.

Kore, İkinci Dünya Savaşı'nın sonunda 1945 yılında Komünist Kuzey ve Komünist olmayan Güney olarak ikiye bölündü.

Mao Tse-Tung'un Komünist Çin'i, 1949'da iç savaşı kazandı ve Kuzey Kore'nin Komünist hükümetiyle yakın bir ilişki kurdu. Kuzey Kore'nin şu anki yöneticisinin dedesi olan lider Kim Il-Sung, Mançurya'da Japonlara karşı Çin Komünistlerinin yanında savaşmıştı. Mao yeni rejimi destekledi ve ordusunun kurulmasına yardım etti.

1950'de Kim, hazırlıksız olan Güney'e karşı savaş başlattı ve ABD ile BM bu savaşa müdahale etti. Mao başlangıçta Kuzey'in Güney'i fethetmek için yürüttüğü Kore Savaşı'nın dışında kalmayı planlıyordu. Ancak, ABD ve Birleşmiş Milletler kuvvetleri kuzeye doğru ilerlemeye başlayınca Çin savaşa katıldı ve başlangıçta 260.000 asker göndererek yarımadayı Kuzey Kore yönetimi altında birleştirmeyi amaçladı.

Savaş Çin'e Mao'nun hayal ettiğinden çok daha pahalıya mal oldu ve Mao amacına ulaşamadı. Ancak ABD'yi Çin sınırından uzak tuttu.

Bu savaşta ABD ve tüm dünya gördü ki; Amerika'nın muazzam ekonomik ve askeri üstünlüğü Çin'i ABD'ye karşı savaşmaktan alıkoymadı.

Vietnam Savaşı sırasında ise Çin, Kuzey Vietnam'ı destekledi. Çin'in Kuzey Vietnam Komünist rejimiyle olan ilişkisi Vietnam'ın 1946'da başlattığı bağımsızlık savaşı sırasında derinleşmişti.

Hatta Çin'in sağladığı askeri destek, Vietnamlı Komünistlerin Den Bien Phu'da Fransızlara karşı zafer kazanan orduyu kurmalarına yardımcı oldu. 1954 Cenevre Anlaşmaları Vietnam'ı kuzeyde Komünist ve güneyde Komünist olmayan devletler olarak ikiye böldü.

Çin'in Kuzey Vietnam'a devam eden desteği 1965-1968 yılları arasında 320.000 askerin görevlendirilmesine kadar uzandı ve 1967'de bu sayı 170.000'e ulaştı. Bu askerler hava savunma silahlarına mürettebat sağladı, Ho Chi Minh yolunun inşasına ve bakımına yardımcı oldu ve Kuzey'in Güney Vietnam'a karşı savaşına kendi halkından daha fazla insan göndermesine izin verdi.

Peki Çin, ABD'nin bariz üstünlüğüne rağmen neden Kore ve Vietnam Savaşlarına katılmaktan caymadı?

Bu konuda günümüze de ışık tutacak olan ve dikkate alınması gereken dört temel faktör var.

Birincisi, hem Kore hem de Vietnam'da Çinliler yabancı bir güç (ABD) tarafından bir sonraki adımın kendileri olacağına yönelik tehditler gördüler ve her iki örnekte de farklı şekillerde de olsa müdahil olmalarını gerektiren asıl amç buydu.

İkinci olarak, Çin her iki noktayı da bölgesel bir mesele olarak görerek, kendisinde müdahale etme iradesini görüyordu. Kore Savaşı'nda en az 180,000 Çinli, Kuzey Vietnam'ı savunurken ise yaklaşık 1,100 Çinli hayatını kaybetti. Mali olarak ise harcanan rakam milyarlarca dolara ulaştı.

Üçüncü olarak, hem Kore hem de Vietnam'da Çin müdahale etme kabiliyetine sahipti. Çin her iki ülkeye de sınır komşusuydu ve başka bir gücün yardımı ya da dayanılmaz bir düşman müdahalesi olmaksızın her iki ülkeye de karadan kuvvet kaydırabilirdi.

Son olarak ve en önemlisi, Kore ve Vietnam Çin'in güvenliği için hayati önem taşıdığını düşündüğü coğrafi bölgelerdi. Mao, Çin'in en sanayileşmiş ve kaynak zengini bölgesi olan Mançurya ile Kuzey Kore sınırında ABD güçlerine izin veremezdi. Çinliler ve Vietnamlılar tarihsel nedenlerden dolayı birbirlerinden hoşlanmasalar da Mao, ABD'nin Çin'le sınırı olan Kuzey Vietnam'ı işgal etmesine müsamaha göstermeyi reddetti ve Hanoi'ye bunun gerçekleşmesi halinde Pekin'in savaşacağını söyledi.

Çin, yabancı bir gücün ülke güvenliğine yönelik tehdit algısı, bu tehdidi bertaraf etme kabiliyeti, isteği ve stratejik coğrafyası nedeniyle savaşa dahil oldu.

İşte tüm bu gerçekler ışığında şu soruyu ele almak gerekiyor. Çin Tayvan'ı işgal etmekten caydırılabilir mi?

Burada göz önünde bulundurulması gereken önemli bir husus, Prusyalı askeri teorisyen Carl von Clausewitz'in “nesnenin değeri” olarak adlandırdığı, yani hedeflenen siyasi amaç ya da amaçlara verilen değerdir ve buradaki nesne Tayvan'dır.

Peki Çin onu ne kadar çok istiyor?

Pekin'in gözünde bağımsız bir Kuzey Kore ve Kuzey Vietnam'ın değeri ile "kayıp eyalet" Tayvan'ı geri kazanmanın değerini karşılaştırın. Her ikisi de Çin'in bir parçası olmasa da Pekin her ikisi için de savaşmaya hazırdı. Tayvan'ın değeri Pekin'in gözünde bu iki nokta ile kıyaslanamayacak kadar yüksektir.

Çin'in buna niyeti var mı?

Pek çok kişi, mali ve ekonomik maliyetlerin Çin'in cesaret edemeyeceği kadar yıkıcı olacağında ısrar ederek bunun mümkün olmadığını savunuyor.

Verilen örnek ise Rusya. Rusya, Ukrayna'yı işgal etti ve çoğu Batılı ve sanayileşmiş devletin gözünde bir parya haline geldi.

Çin için ne kadar önemli?

Tarihsel olarak, siyaset ve siyasi hedefler ekonomik kaygıların önüne geçer.

Örneğin, Birinci Dünya Savaşı öncesinde İngiltere'nin en büyük ticaret ortağı Almanya'ydı. Ancak, Almanya Belçika'yı işgal ederek İngiliz siyasi çıkarlarını tehdit ettiğinde Londra savaşa girmekte tereddüt etmedi.

Bu örnekte olduğu gibi, Şubat 2022'de de Rusya, Vladimir Putin'in gerekli gördüğü siyasi bir amaç uğruna dünyanın büyük bir kısmıyla olan ekonomik ilişkilerini feda ederek Ukrayna'ya karşı savaş başlattı.

Buna ek olarak, Komünist Çin'in 1962'de Hindistan'a, 1969'da Sovyetlere ya da 1979'da Kuzey Vietnam'a karşı, ekonomik çıkarları olmasına rağmen, askeri güç kullanmaktan hiçbir zaman kaçınmadı.

Tüm bu örnekler ortaya koyuyor ki; Pekin, “zamanı geldiğini düşündüğünde” Tayvan için savaşma iradesini tereddüt etmeden ortaya koyacak. Örneklerde de görüldüğü üzere, bunun bedelini can ve ekonomik refah olarak ödeyecek ise olsa bile bu adımı atmaktan geri durmayacaktır.

Peki Çin bu kapasiteye sahip mi?

Çin'in Tayvan'ı fethedecek güçleri geliştirmek için büyük bir hazırlık yaptığı, neredeyse tüm dünya tarafından biliniyor.

Örnek olarak; askeri doktrinlerin doğası gereği neredeyse hibir ülke, gelecekte kullanılması düşünülmediği sürece özellikle amfibi kabiliyetlere büyük yatırımlar yapılmaz. Ancak Çin bu konuda çok ciddi yatırımlar yapıyor.

Çin aynı zamanda bir nükleer üçlü, kapsamlı siber ve uzay yetenekleri ve güçlü deniz, hava ve roket kuvvetleri geliştirmeye devam ediyor.

Bunlar elbette Çin'in Washington'a yönelik caydırıcılık stratejisine katkıda bulunuyor. Ancak bu adımların sadece caydırıcılık ile ilgili olmadığını Çin de inkar etmiyor ve Çin lideri Xi'nin ifadeleri ile;

“Tayvan eninde sonunda anakaraya tekrar bağlanacak”

hedefi ile hareket ediyor.

Tüm bunlar sorumuzu yanıtlıyor. Tayvan konusunda Çin'i caydırmak neredeyse imkansız. Pekin hazır olduğuna inandığında bu hedefi için harekete geçecektir.

Biden yönetiminin temel hedef olarak açıkladığı, “uluslararası düzenin, yani jeopolitik statükonun korunması için Tayvan'ın özgür kalması gerekiyor. Ancak sadece caydırıcılık stratejisinin başarılı olması zor görünüyor.

Tartışma