Responsible State Craft: Washington Ukrayna’daki büyük hedeflerinden vazgeçebilir mi?
Biden, Ukrayna’ya destek konusunda B planına geçmek zorunda kalabilir ama küresel düzeyde özgürlüklerin ve demokrasilerin tehlikede olduğunu ısrarla dile getirdikten sonra bunu yapabilir mi?
Rusya-Ukrayna Savaşı’nın uzaması ve Ukrayna’nın karşı taarruzunun beklenen hızda ilerleme kat etmemesi, Batı’da ve özellikle de Amerikan kamuoyunda Kiev yönetimine yapılan askeri yardımları tartışmaya açmaya başladı. Responsible State Craft da bu konuyu analiz eden bir çalışmaya yer verdi.
Branco Marcetic tarafından kaleme alınan “Washington, Ukrayna’daki büyük hedeflerinden vazgeçebilir mi?” başlıklı analizde ABD’nin Ukrayna’ya verdiği desteğin sürdürülebilirliği tartışmaya açılıyor. Söz konusu analizde, “Biden, Ukrayna’ya destek konusunda B planına geçmek zorunda kalabilir ama küresel düzeyde özgürlüklerin ve demokrasilerin tehlikede olduğunu ısrarla dile getirdikten sonra bunu yapabilir mi?” sorusu yer alıyor.
İşte Responsible State Craft'ta yayınlanan o analiz:
Yaz aylarına girmeden önce, Ukrayna’daki savaşın son aşamasının nasıl olacağına dair genel bir beklentimiz vardı: Ukrayna, ordusunu eğitip güçlendirecek, yaz saldırısını başlatacak, mümkün olduğunca çok toprağını geri alacak ve müzakere masasına avantajlı taraf olarak oturarak istediği neticeye ulaşacaktı.
Gelinen nokta itibarıyla söz konusu saldırıların ikinci ayında bu senaryonun gerçekçi olmadığı görülüyor. Ukrayna’nın saldırıları; yorgun, deneyimsiz ve aceleyle eğitilmiş askerlerin Rus savunması karşısındaki yoğun kaybıyla sonuçlanıyor.
Tüm bu gelişmeler, Amerikan medyasında da yer alıyor. CNN, Washington Post ve New York Times gibi medya kuruluşlarında Ukrayna ordusunun taarruzunun yavaş ilerlemesi hakkında haberler görmek mümkün.
Haberlerde yer alan bilgilere göre, Ukrayna birlikleri çok hızlı şekilde askeri malzemeleri yüketiyor. Örneğin bir ayda 90.000 mermi tüketiyor ve bu, ABD’nin aylık üretiminin üçte birine tekabül ediyor. NATO’dan tedarik edilen silahların yüzde 20’si de ilk iki haftada zarar gördü.
Saldırıların sınırlı kazançları için bile ABD Başkanı Joe Biden, Ukrayna’ya 20.6 milyar dolar yardım göndermeye hazırlanıyor. Öyleyse sorulması gereken soru şu: Tüm bu gelişmeler, ne anlama geliyor ve süreç neeye gidiyor?
Washington Post’un haberine göre ABD’li yetkililer, Ukrayna Cumhurbaşkanı Vladimir Zelenski’ye yaz sonuna kadar destek vermeyi sürdüreceğini iletmişti. Beyaz Saray ise savaş ne kadar uzarsa uzasın Kiev’in destekleneceğini belirtiyor. Nitekim ismini vermek istemeyen bir Beyaz Saray yetkilisi de gerekirse Kongre’den yeni destek kararlarının çıkarılacağını belirtti.
Aslında bu söylem, Nisan ayında sızdırılan Savunma İstihbaratı Ajansı’nın değerlendirmesiyle örtüşüyor. Dolayısıyla düşünülen hiçbir senaryoda, bu yıl barış müzakere yapılması öngörülmüyor. Belki de bu çıkışlar, blöften ibaret ve Biden yönetimi, bu tarz söylemlerle kararlılığını göstermeye çalışıyor. Ancak ABD’nin ve NATO üyesi müttefiklerinin Ukrayna’ya yönelik askeri yardımların aciliyetini ortaya koymak için geliştirdiği retorik, tüm küresel düzenin ve demokrasinin risk altında olduğu yönündeydi. Yani mesele, Kiev’in işgal altındaki toprakları geri almasının çok daha ötesinde gösterilmişti.
Yakın geçmişte ABD Ulusal Güvenlik Konseyi Sözcüsü John Kirby, yardımların devam etmesinin maliyetinden kaygılananlara şöyle seslenmişti:
Belki de Amerikan kanı kadar olan bu maliyetleri, Putin’in Ukrayna’yı boyunduruk altına almasının ardından bir daha düşünürsünüz. Eğer sadece geri çekilip Putin’in kazanmasına izin verirsek, Ukrayna’yı almasına izin verirsek, nerede duracağını biliyor muyuz?
Böylesi bir konuşmanın ardından Beyaz Saray’ın insanları iddia edilenden çok daha mütevazi bir çözüm önerisine ikna etmesi zor olacak. Fakat bilinmektedir ki; yüksek perdeden yapılan açıklamalar, ABD’de oldukça yaygın. Örneğin Cumhuriyetçi başkan adayı Chris Christie, yakın geçmişte ABD’nin Ukrayna’dan “çekilip kaçması” durumunda, Çin’in Tayvan’ı işgal edeceğini iddia ederek bunun da Amerikalıları Çin askerleriyle savaşmak durumunda bırakacağını savundu. Bu iddiayı şu anda dost olan Ortadoğu n Amerika’dan uzaklaşarak Çin’e yönelmesi doğruluyor.
Belirtmek gerekir ki; Ukrayna’daki sonuçların Çin’i Tayvan konusunda bir karar vermeye iteceği fikri, ABD’li yorumcular, stratejistler, Kongre üyeleri ve hatta Beyaz Saray yönetimi tarafından benimsenmiş vaziyette.
Anlaşılacağı üzere, son dönemde Soğuk Savaş dönemine ait olan “domino taşı etkisi teorisinin” yankılarını duymak zor değil. Oysa bu talihsiz teori, ABD’nin Vietnam Savaşı’na sürüklenmesine neden olan başarısız bir doktrin.
Bununla birlikte yetkililer, ABD’nin ve Avrupa’nın güvenliğinin tehlikede olmadığına inansalar bile, başka bir şeyin tehlikede olabileceği açık. Tehlikede olan şey, ABD ve NATO’nun prestiji ve güvenilirliği. Ukrayna’ya verilen destek, ittifakı yeniden canlandırdı; lakin başarısız bir saldırının ardından savaşı sonlandırmak tam tersi bir etki yaratabilir.
Daha da kötüsü herhangi bir Rus başarısı, gerçek olsun veya olmasın NATO liderliği için siyasi olarak kabul edilemez veya hatta aşağılayıcı olarak görülebilir; şimdiye kadar büyük ölçüde bastırılmış olan bölünmeleri ortaya çıkarabilir. Prestij ve güvenilirlik kaybı endişesi, ABD’nin Vietnam, Irak ve Afganistan’da olduğu gibi bir durumla yüzleşmesine kapı aralayabilir.
Bu noktada ABD’de yaklaşan başkanlık seçimlerine de değinmeli. Anketler, doğru ya da yanlış da olsa Biden’ın şansının yüksek olduğunu gösteriyor. Ancak Amerikalıların çoğu, Ukrayna’ya yönelik askeri yardımlara karşı. Cumhuriyetçilern %71’i ve bağımsızların %55’i, yardımlara karşı çıkıyor. Demokratlarda ise destekleme eğilimi belirgin.
Tahmin edileceği gibi Amerikan halkının yardımlara ilişkin tutumu, Beyaz Saray’ı zor durumda bırakabilir. Zira savaşın Ukrayna’nın aleyhine olacak şekilde bitirilmesi halinde Washington yönetimi, Afganistan’dan çekilme sürecinde aldığı eleştirilerle karşılaşacak. Aksi senaryoda ise başarı umuduyla sürdürülen bir savaş, Amerikan halkında savaş karşıtlığını ön plana çıkarabilir. Bu da Biden’ın yeniden seçilme iddiasına darbe vurabilir. Üstelik Polonya’nın Belarus sınırına asker yığması, uzun süreli bir savaşın NATO üyelerini ittifakın 5. maddesini harekete geçirmeye zorlayabileceği anlamına geliyor.
Kesin olan şu ki; Beyaz Saray’ın önünde zor bir süreç var. Özellikle de maliyeti Ukraynalılara yıkılabilecek bir süreç. Biden’ın B planı yoksa, işler zor.