Responsible Statecraft: ABD'nin Ortadoğu'daki hegemonyasının sonuna mı geliniyor?

Ortadoğu'daki son gelişmeler, ABD'nin askeri ve stratejik duvarında derin delikler açıyor. ABD'nin Ortadoğu'daki hegemonyasının sonuna mı geliniyor?

1. resim

ABD'nin önde gelen yayın organlarından Responsible Statecraft'da, son dönemde Ortadoğu'da yaşanan gelişmelerin ABD'nin Ortadoğu politakaları üzerindeki etkisinin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.

Çin'in yaklaşık iki yıl önce Suudi Arabistan ve İran arasında bir diplomatik yakınlaşmaya aracılık etmesinin, bölgedeki jeopolitik değişimin ilk çarpıcı göstergesi olduğu belirtilen analizde, şimdi de Bahreyn'in İran'la yakınlaşmasının Washington için tedirgin edici bir gelişme olacağı tespiti yapıldı.

Analizde ayrıca; ABD'nin olası bir Bahreyn-İran yakınlaşmasına karşı harekete geçebileceği ve özellikle Çin'in BRICS gibi adımlarla bölgedeki etkisini artırdığı bir dönemde, böyle bir gelişmenin ABD'nin Ortadoğu'daki hegemonyasının sonuna işaret edebileceği belirtildi.

İşte Responsible Statecraft'da yayınlanan analiz:

Basra Körfezi'nde küçük gibi görünen bir diplomatik gelişme ile Bahreyn, iki ülke arasında uzun süredir kesik olan diplomatik ilişkileri yeniden tesis etmek üzere İran ile görüşmelere başlamayı kabul etti.

Bahreyn, Körfez'de küçük bir ada olmasına ve politikalarının büyük ölçüde dev komşusu Suudi Arabistan tarafından kontrol edilmesine rağmen, bu olay ilk bakışta göze çarpandan daha büyük bir önem taşıyor.

Öncelikle Bahreyn, Körfez, Kızıldeniz ve Umman Denizi'nin güvenliğinden sorumlu olan Amerikan Beşinci Filosu'nun karargahıdır.

Bahreyn'in İran'la yakınlaşması Washington için tedirgin edici olacaktır ve ABD bunu engellemek için harekete geçebilir.

Basra Körfezi'nde İran uzun zamandır “tercih edilen düşman” olarak belirlenmiş ve Washington'un Körfez politikası, İsrail tarafından yoğun bir şekilde desteklenen ve teşvik edilen İran'a karşı bölgesel askeri ve siyasi muhalefeti bir araya getirme etrafında şekillenmiştir.

Şaşırtıcı olmayan bir şekilde İran da Amerikan gücüne karşı dengeleyici araçlar olarak bölgedeki çeşitli gruplara destek vererek ve bir nükleer proje kurarak aynı şekilde karşılık verdi.

Gelinen noktada ABD'nin 45 yıl boyunca İran karşıtlığını otomatik pilotta sürdürmek zorunda olmadığına dair önemli bir iddia ortaya atılabilir. Ancak böyle bir politika Washington'un bölgesel stratejik ve askeri hegemonyasına onyıllardır hizmet etti.

Bu nedenle, on yıllar boyunca Amerikan Körfez politikasının temel taşı, "petrolün serbest akışını korumak" amacıyla bölgede askeri bir varlık oluşturmaktı.

Bölgedeki hemen her Amerikan karşıtı hükümetin petrollerini dünyaya satmaktan mutlu olduğunu ve "serbest petrol akışının" neredeyse hiçbir zaman korunmaya ihtiyaç duymadığını göz ardı edilmemeli.

Amerikan askeri ve stratejik "duvarında" ilk derin delik, iki yıl önce Çin tarafından açıldı. Çin; Suudiler ve İran arasında bir diplomatik yakınlaşmaya aracılık etti. Bu, Körfez'de değişen büyük jeopolitik gerçeklerin ilk çarpıcı göstergesiydi.

Şimdi ise, Bahreyn'in Tahran'la ilişkilerini düzeltme ihtimaliyle birlikte Basra Körfezi'ndeki Çin varlığının, nasıl bir değişim yarattığını daha net görülebiliyor.

Bu arada Suudi Arabistan, yeni bir Küresel Güney'in ortaya çıkışının bir göstergesi olan BRICS bloğuna üyeliği ile tutarlı olarak önemli bir bölgesel aktör olarak meşruiyetini güçlendirmeye çalışıyor.

Elbette ufukta her yerde barışın hüküm sürdüğü bir milenyum görünmüyor. Uluslararası ilişkilerde herkesin herkesle her zaman tam bir uyum içinde olması ve çatışmanın tamamen ortadan kalkması mümkün değil.

Sovyetler Birliği'nin çöküşünden bu yana dünyanın en ideolojik dış politikasına sahip olan ABD, Rusya ve Çin ile olan ilişkilerinde yeni bir sayfa açabilir.

Bugün Washington'da kaybolmuş gibi görünen diplomasi süreci, bu tür gerilimleri tırmandırmak yerine yumuşatmak için özel olarak tasarlanmalıdır.

Ancak Washington'un Amerikan askeri çözümlerine ve Amerikan hegemonyasına ihtiyaç duyan düşmanlar vizyonunu sürdürmek için sıklıkla izlediği yol gerilimi tırmandırmak gibi görünüyor.

Bu da, ABD hegemonyasının batışına şahitlik edeceğimiz anlamına gelebilir.

Tartışma